Günümüzde her ne kadar imla işaretlerini (nokta, virgül, ünlem, soru vs.) önemsemeyip dümdüz yazan adamlar varsa da, doğru, ahenkli, okunaklı bir cümle için imla işaretleri vazgeçilmezdir. Şair İlhan Berk bir vakit, “eskiden virgüller sevilirdi” diyerek imla işaretlerini kullan(a)mayanlara tepkisini dile getirmişti.
İmla işaretleri bize, Osmanlı Türkiye’sine XIX. yüzyıl ortalarında Batı’dan, Avrupa’dan gelmiş ve 1860’larda Fransa’da bulunan, orada gazeteciliği öğrenen şair-yazar ve gazeteci İbrahim Şinasi Efendi tarafından getirilmiştir. Burada insanların aklına “daha önce bizde imla işaretleri yok muydu? Kullanılmıyor muydu? soruları gelebilir. Evet eski kültürümüzde imla işaretleri yoktu, yazılan bir metin, sayfalarca noktasız-virgülsüz yazılıyor, cümleler, metinler birbirine (–ıp /üp = gelip, deyüp) gramatikal ekiyle bağlanıyordu. Bu da sayfalar boyu devam eden metni, metnin anlatmak istediğini anlamada ve takipte sıkıntı yaratıyordu. Ancak (–ıp, üp) ekiyle bağlanan cümleler arasına siz içinizden bir nokta koyarak okuyuşunuzu durdurabilirdiniz. Tabii ki imla işaretsiz yazı-cümle tarzının arka planında Osmanlı-Türk, geniş anlamda Doğu-Oriente dünyasının anlayış ve algılaması yatar. Doğu dünyasında bireyden çok toplum önemliydi, her şeyi bütüncül, bir arada kavrama ve taşıma, kütle halinde bulunuş davranış biçimine dönüşmüştü. Bu toptancı anlayış bireyi öldürdüğü gibi sanattan edebiyata-yazıya birçok alanda hantallık, hacimli-iri yarı işlenmemiş halde kalışı beraberinde getiriyordu. İri, güzel elmaslar Topkapı ve benzer saraylarımızı süsler ama onlar sadece seyirliktir. Metodik merak ve araştırma, ayrıştırma işlemlerinin hakim olduğu Batı’da bu tür elmastan Avrupalı kuyumcu ustaları onlarca farklı modelde yüzük, pırlanta çıkarır. İşte bu iki dünya arasında maddeye karşı takınılan farklı bakış tarzı, sosyal ve kültürel yaşantıya da yansımıştır. İmla işaretleri bir noktada bir metnin cümlelerini düzenleyen, doğru okunmasını sağlayan, dile müzikalitesini veren aletler gibidir. Metnin onlarla sıralanması, işaretlenmesi, bölünmesi adeta bir cerrahi işlem gibi metini tedavi eder, düzeltir. İşte bizde bu sıkıntıyı fark edip hem doğru okuma, yazmayı, hem de Türkçenin nefes almasını sağlamak adına ilk büyük hamle ilk büyük gazeteci-yazarımız İbrahim Şinasi Efendi’den gelir.
Şehit bir askerin oğlu olan Şinasi, Tanzimat döneminde Mustafa Reşit Paşa’nın koruması altına girmiş, Paşa onu maliye eğitimi için Paris’e yollamıştır. Paris’te gazeteciliğe kayan İbrahim Şinasi, bize ilk özel gazetelerimiz olan Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar’ı armağan etmiştir. Her iki gazetenin yazarlığını yürüten Şinasi, halkçı biridir. Gazetelerini halkın anlayacağı tarzda, dilde çıkartır. Akılcıdır. Demokrasi düşüncesine inanır. Yüzyıllardır saltanatla yönetilen Osmanlı Türkiye’sinde kanun fikrini savunur ve bu kavramı Padişah’tan üstte bulur. Madem halk devlete karşı vergi verir, askere gider, çeşitli görevlerini yerine getirir, o halde yazarak ve çizerek kendi derdini anlatma, sıkıntı veya haklarını dile getirme özgürlüğüne sahiptir ve bunun için yazmalı, gazete çıkarmalıdır, der.
Bugünkü Türk gazete dilinin kurulmasında, imla işaretlerinin hayatımıza girmesinde en büyük pay İbrahim Şinasi’ye aittir. Yurt dışından annesine yazdığı bir mektupta “vatan ve milletim için canımı vermek isterim” diyen Şinasi genç yaşta vefat etmiştir. İstanbul Ayazpaşa’daki kabrini maalesef yol genişletme çalışmaları sırasında belediye ortadan kaldırmıştır.
**
DAÜ tıp mezununun
gururlandıran başarısı
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi-Marmara Üniversitesi Uluslararası Ortak Tıp Programı’ndan 2019 yılında mezun olan Dr. Sümeyye Karapınar, Avrupa Oftalmoloji Board (EBO) sınavında olağanüstü başarı elde etti.
Dr. Karapınar, mezuniyeti sonrası oftalmoloji alanına yoğunlaşarak kendisini bu alanda geliştirdi. Tıp alanına karşı olan sarsılmaz kararlılığı, bağlılığı ve tutkusu ile dikkat çeken Dr. Karapınar’ın Avrupa Oftalmoloji Board (EBO) sınavında göstermiş olduğu üstün başarı ve gelmiş olduğu prestijli seviye DAÜ’yü gururlandırdı.
Oftalmoloji (göz hastalıkları) alanındaki en önemli ve kapsamlı değerlendirmelerden biri olarak kabul edilen Avrupa Oftalmoloji Board (EBO) sınavı, adayların bu alanda bilgi, klinik beceriler ve profesyonel yeterliliklerinin çeşitli yönlerini değerlendirmektedir. Dr. Karapınar’ın EBO sınavındaki başarısı, yalnızca olağanüstü uzmanlık ve yetkinliğini değil, aynı zamanda hasta bakımının ve klinik pratiğinin en yüksek standartlarını koruma konusundaki bağlılığını gösteriyor.
Dr. Karapınar’ın Avrupa Oftalmoloji Board (EBO) sınavından elde etmiş olduğu üstün başarı, kendisinin olağanüstü yeteneklerini, azmini ve DAÜ Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi’nde almış olduğu eğitim ve öğretimin kalitesini ortaya koymuştur. Dr. Karapınar’ın elde ettiği bu başarı, DAÜ Tıp Fakültesi’ndeki mevcut ve gelecekteki öğrenciler, öğretim üyeleri ve personel için de bir ilham kaynağı oluşturacaktır.
**
Karagöz ve Hacivat Gölge Oyunu Gizli Hazine Kıbrıs’ın güneyinde halkla buluştu
“Bir hayal gerçek oldu”
İzel Seylani tarafından Karagöz’ün aktif tek temsilcisi olarak yeni nesillere Karagöz geleneğinin aktarılması ve Kıbrıs’a özgü Karagöz değerlerinin yaşatılması için sürdürdüğü çalışmalar kapsamında, Gizli Hazine temsillerinin Kıbrıs’ın güneyinde devam edeceğini sosyal medya hesabından müjdeledi.
Kıbrıs’ın kuzeyinde 250 temsili yapan “Karagöz ve Hacivat Gölge Oyunu Gizli Hazine” bu kez Kıbrıs’ın güneyinde uzun soluklu bir yolculuğa çıkıyor ifadelerine yer veren Seylani, Güney Kıbrıs’ta ilk prömiyerini yaptığını yazdı.
Seylani, “Altı yıldır Türkçe oynayarak dünyayı gezdiğim Gizli Hazine oyunum harika bir ekiple bu kez Rumca prömiyer yaptı… Vasilis Paphitis ile paylaştığımız bu keyifli yolculukta oyunumu Christos Nikolaou çevirdi, şarkı sözlerini Stavros Stavrou yazdı, oyun müziklerimizi Savvas Chrysostomou besteledi” ifadelerini kullanarak, prömiyerde kendilerini yalnız bırakmayan Tempria halkına yürekten teşekkür etti.
Oyunun içeriği şöyle;
“Karagöz ve Hacivat Gölge Oyunu Gizli Hazine Kıbrıs’a özgü modern Karagöz tiplemelerinin, hayvanların ve doğanın uyum içinde yaşadığına vurgu yapan, doğayı temiz tutmanın ve yardımlaşmanın önemini anlatan bir oyun. Karagöz hazine haritası peşinde çıktığı yolculukta bulduğu çeşme sayesinde hayvanlarla iletişim kurmasını sağlayacak bir şekle dönüşür. Karagöz’ün Kıbrıs’ın en önemli doğal parkı olan Karpaz’da bir maceraya atılması, canlı söylenen şarkılarla interaktif bir dille sunulunca izleyicileri eğlenceli ve heyecanlı bir hikayenin içine çekiyor”.
Yorumlar kapalı.