Prof.Dr.Turgut Turhan

30 Ağustos’a doğru yaşananlar







1. “Zafer Bayramımızı büyük şeref ve coşkuyla kutluyoruz. Her devlete nasip olmayacak bu büyük zafer, yaşları 40’tan yukarı olmayan İsmet ve Fevzi Paşa ile, daha yaşlı olan Nurettin Paşa, Yakup Şevki Paşa ve albaylar Fahrettin, Salih, İzzettin, Reşat ve Abdurrahman Bey’lerin, henüz 39 yaşında olan Mustafa Kemal Paşa’nın komutanlığında kazandıkları muhteşem bir zaferdir. Yunanlı asker ve diktatör devlet adamı Mateksas’ın defalarca “yapmayın, bu işe girişmeyin” şeklindeki ikazlarına rağmen “Kapadokya” da uyanmak”  hayaliyle Anadolu’ya İngilizler tarafından getirilen Yunan ordusu, arkasında olan ve Mustafa Kemal’in açıkça değil, ama TBMM’nin tüm gizli toplantılarında dile getirdiği “Türkiye’nin asıl düşmanı İngiltere’dir” sözünü haklı çıkartırcasına, İngiltere’ye rağmen yenilmiş ve perişan olmuştur. Mustafa Kemal’in ordusu, güya tecrübeli Hacı Anesti, Trikopis, Papagos, Papulas, Diyenos ve Kandilis’in ve onlara kendilerinde hiç olmayan akıllarını veren İngilizlerle yerinden bile kıpırdayamayan Yunan ordusunu perişan etmiştir. Sonuçta yine ulu önderin, zafer sonrası söylediği “Tarih, maskara bir kavmi, Türkiye’yi istilâ ettirerek cihangir yapma girişimini her zaman hayretle anacaktır. İngiliz diplomatları insanlıktan nasiplerini almamışlardır” sözleri doğru çıkmış ve İngilizlerin kendi gemileriyle taşıdığı Yunan ordusu yarım gün içinde darmadağın olmuştur. Yunanlı Komutan Trikopis bu gerçeği 84 yaşında anlamış ve “Ne işimiz vardı Anadolu’da? İngiltere’nin oyuncağı olduk!” diyerek dile getirmiştir. “Atatürk’e hayranım” diyen Trikopis, bu hayranlığını da, hayatının sonuna kadar, her 10 Kasım’da Türkiye Cumhuriyeti Elçiliği’ne giderek Ata’ya saygı duruşunda bulunmakla göstermiştir.
   2. Kuşkusuz ki bu savaşın parlayan dehası, Çanakkale’de olduğu gibi yine Mustafa Kemal’dir. Dünyanın görebileceği nadir kurmaylardan olan genç Kemal Paşa, anlaşılan o ki, “Büyük Taarruzu” aylardır kafasında düşünüp, tartıp taktik ve stratejisini belirliyormuş! Bunu taarruzdan 15 gün kadar önce, taarruza hazırlık emrini vermek ve kumandanlarla yüz yüze görüşmek üzere Akşehir’de bulunan Garp Cephesi Kumandanlığına giderken yaveri Salih Bozok’a söylediği bir cümleden anlamak mümkündür. Trenden inip de arabaya bindiklerinde derin bir nefes alınca Bozok, Paşa’sına “İyi misiniz Paşam” diye sorar. Paşa  “İyim” deyince şunu söylemiştir: “Düşündüğümü uygulayacak zamanım olursa, dünyanın  gözlerini kamaştıracak  bir askeri manzara ortaya çıkacaktır!”. Ve Mustafa Kemal, aylardır kafasında çizdiği haritada oluşturduğu stratejik savaş plânı ile, İngilizlerin, “istihkâmı çok iyi  bildiğini sandıkları!” aptal İngiliz yarbay Naire’e adım adım gezdirdikleri ve “Türkler burayı geçebilir mi?” diye sordukları bu sevgili aptalın “katiyen!” cevabını verdiği tahkimatı “yarım           günde geçerek “dünyanın gözlerini kamaştırmıştır”.
   3. Ancak “dünyanın gözlerinin kamaşması” pek kolay olmamıştır. Öncelikle, Mustafa Kemal’i, “neden Sakarya Savaşından sonra Yunan ordusunu takip etmediniz?” sorusunu diline dolayarak siyasi bakımdan yıpratmaya çalışan Sivas Milletvekili Kara Vasıf Bey ve oluşturduğu muhalif grup, “bu ordu yerinden kıpırdayamaz, taarruz falan da yapamaz” söylemiyle ulu önderimizi yıpratmaya çalışmıştır. Ama “deha çevresi ile belli olurmuş”…TBMM’nin büyük çoğunluğu Kara Vasıf’a inanmadı ve Mustafa Kemal Paşa bu sıkıntıyı atlattı.
   Kemal Paşa’nın asıl canını sıkan ve plânını bir an önce uygulamak istemesine yol açan neden halkın çektiği eziyet idi. Afyon’un Erkmen kasabasında yaşayan ve Yunan işgalini yaşayan köylüler bakın savaştan sonra neler anlatmışlar: “Kurtuluş savaşına kasabadan 300 kişi gitti ama ancak 15’i geri döndü. Aynı şekilde yakın bir köyden de 20 kişi savaşa gitti, 3 kişi geri geldi… Neler yapmadılar ki bize! Geceleri sokağa çıkmak yasaktı, iki Türk yan yana yürüyemezdi, kadınlarımız ve kızlarımız sokağa çıktıklarında hemen Rum çapulcuların sarkıntılıkları ile karşılaştıklarından işgal boyu sokağa çıkmadılar, çeşitli köylerde bin türlü bahane ile suçsuz, insanların yargılanmadan kurşuna dizildiklerini gördük. Köydeki türbeyi aş evi yaptılar, istedikleri evlerde istedikleri zorla kalmaya başladılar. Özellikle 70 yaşlarındaki insanlarımıza gülüp, eğlenip alay ederek, siperler kazdırdılar”. İşte bu haberler Mustafa Kemal Paşa’yı çok düşündürüyor ve üzüyordu.
   4. Bir başka sorun da, komuta kademesinden gelen çatlak seslerdi. Mustafa Kemal’in taarruz plânını gerçekçi bulmayanlar, başarısızlık halinde milletçe büyük bir yıkım yaşanacağını dile getiriyorlardı. Kemal Paşa 28 Temmuz Cuma günü kurmaylarını toplayıp taarruz plânını açıkladığında, plâna pek sıcak bakmayan Yakup Şevki Paşa, “böyle bir harekâta giriştiğimiz takdirde başarısız olunacağını söyleyip, bu plânın, “harekâta katılan tüm subayların Meclisin önünde asılabileceğini” dile getirmiştir. Kurmay Akademisinde Mustafa Kemal’in hocası olan Şevki Paşa’ya göre, 100 bin kişiye yakın bir askeri gücü, Yunanlıların haberi olmadan Afyon’un kuzeyinden güneyine kaydırmak imkânsızdır. Yunan keşif uçakları bunu muhakkak fark edecektir. Ulaşım yollarımız yetersizdir ve bu nedenle yürüyen askere cephane yetiştirebilmesi çok zordur. Varsayalım ki bunları gerçekleştirdik, ayağında postal bile olmayan, çarıkla savaşmakta olan ordumuzun o sarp arazide düşmanının direnç merkezlerini kırabilmesi mümkün değildir. Bu plân kabul edilirse ulusumuzun elinde kalan tek varlık olan ordu da yok olacaktır” diyerek plâna karşı çıkmış, ancak Paşa tarafından verilecek olan her türlü emri yerine getireceğinden de kuşku duyulmamasını istemiştir. Konuşma sırasında  Mustafa Kemal Paşa’nın havayı yumuşatmak için yaptığı  esprili konuşmalar da havayı dağıtmayınca Paşa, “Tarih ve millete karşı bütün sorumluluk bana aittir!” diyerek plânın kesin olarak uygulanacağını söylemiş ve plân uygulanmıştır. Büyük taarruzun zaferle sonuçlanmasından sonra Yakup Şevki Paşa ile ilk karşılaşmasında “Paşam sen haklı çıktın, ver elini öpeyim!” deyince, ulu önderimiz, kurmaylık eğitimi sırasında da hocası olan Yakup Şevki Paşa’ya, “Estağfurullah Hocam,  ben sizin ellerinizden öperim” demiştir. Ama Yakup Şevki Paşa ısrar etmiştir: “Bu savaş senin azmin sayesinde kazanıldı!”. Bırakın muzaffer bir komutan olmasını, Mustafa Kemal büyük insandır. Şöyle cevap verir: “Hayır Paşam, bu zafer milletin gayreti ve sizin emeklerinizle kazanıldı, bu zafer hepimizin” diyerek onun gönlünü aldı. Ama Yakup Paşa, “Son bir kez daha itiraz edeceğim, Benim gibilere kalsa daha yerimizde sayıyorduk, Sen bu millete Allah’ın bir lütfusun!” diyerek karşılık vermiştir.
   5. “Büyük Taarruz”un başarılı olduğunun Ankara’ya bildirilmesi üzerine TBMM oybirliği orduyu ve Mustafa Kemal Paşa’yı tebrik etmiş ve Samsun’dan gelen iki uçak da Ankara üzerinde uçarak “halkın milli mücadeleye ve orduya desteğini” eksik etmemesini dileyen bildiriler atmışlardı. İşin ilginç tarafı, bu büyük zaferden İstanbul basının haberi olmamasıydı! Ankara’dan ve Afyon’dan haber alamayan İstanbul basını, Afyon kurtarıldıktan sonra Mustafa Kemal’in ordusunun Yunanlıları bozguna uğrattığını ve Yunanlıların geri çekilmeye başladığını yazıyordu. İnsan merak ediyor: Ali Kemal ne yapıyordu acaba o sıralarsa?  Oysa Ankara’nın ilçelerinde, Mustafa Kemal ordusunun galibiyetini halka açıklama şerefine nail olmak için açık arttırmalar düzenleniyor ve bu yolla orduya para toplanıyordu! 1922 yılında İngiliz Yüksek Komiseri Henderson tarafından kaleme alınan yıllık raporda da belirtildiği gibi,“Mustafa Kemal hem kendisinin, hem de Türkiye’nin kaderini belirlemişti.”  O ve ordusunun kazandığı büyük zaferi halka müjdelemek ne kadar büyük bir şerefti… Bir de şunu ekleseydi ya: “Türklere her türlü belâ lanet İngilizlerden gelmiştir!”

 

**

20 Temmuz Lisesi 1993 Mezunları büyük ve anlamlı bir organizasyonla bir araya geliyor

30. yıl buluşması

   Bu yıl 30. Mezuniyet yılını kutlayacak olan 20 Temmuz Lisesi 1992/1993 eğitim yılı mezunları 4 Eylül Pazartesi akşamı yapılacak olan organizasyonla tekrar bir araya geliyor. Bu yıl otuzuncu yılını dolduran mezun olan öğrencilerin yanı sıra yine o dönem görev yapan okul müdürü ve öğretmenleri de geceye katılacak. Burçin Aliusta, Erhan Sencer, Faik Kutalmış, Burcu Vudalı, Murat Piro ve Bora Kondoz’dan oluşan komite adına Burçin Aliusta’dan edinilen bilgiye göre mezunlar, 4 Eylül pazartesi akşamı , şu an Lefkoşa Türk Lisesi (LTL), 1993 yılında ise 20 Temmuz Lisesi olan okulun iç bahçesinde yaklaşık 250 kişinin katılımıyla gece gerçekleşecek. Yiyecek ve içecek reyonlarının olacağı mekânda aynı dönem mezun olan ülkemizin başarılı DJ’lerinden DJ Bora K ise seksenler ve doksanlar konseptinde hazırlayacağı canlı müzik performansı sergileyecek. Burçin Aliusta, Komitenin çalışmalarına 3 ay evvel başladığını, yoğun bir çalışma ve araştırmanın ardından birçok kişiye ulaştıklarını belirterek 250 kişinin katılacağını duyurdu.
   Saat 19.30’da açılış konuşmalarının ardından başlayacak olan gecede birçok sürprizlerin de olacağını belirten Burçin Aliusta, katılım gösteren herkesi 30 yıl geriye götüreceklerini ve eski anıları, arkadaşlıkları tekrar yaşayacakları bir ortam yarattıklarını belirtti. 30.mezuniyet yılını kutlayacak olan 1993 dönemi öğrencilerinin çok özel bir dönem öğrencileri olduğunu ifade den Aliusta, ortaokula başlayanların ilkokul 5 ‘ten mezun olan 1976 doğumluların  ilk, ilkokul 6. Sınıftan da  mezun olan 1975 doğumluların son dönem ilkokulu bitirdiklerini, dolayısıyla tüm eğitim sezonlarını kalabalık eğitim yıllarında mezun olduklarını söyledi.

 

93 mezunlarından anlamlı bağış
 

   Bu organizasyondan elde edilecek gelirin, okulun uzun zamandır ihtiyacı olan müzik eğitimi alan öğrenciler için ‘Piyano’ bağışında kullanılacağını belirten Aliusta, geceye katılarak katkı koyan tüm mezun ve öğretmenlerin dolaylı yoldan bir sosyal sorumluluk projesine de dahil olduklarını ve kalıcı bir yardımda bulunacaklarını belirtti. Müzik odasının önemli bir ihtiyacını gidereceklerini belirten Burçin Aliusta, bunun gerçekleşmesinin sevincini yaşadıklarını, 93 mezunları olarak önemli bir ihtiyacı yerine getirmenin gururunu yaşadıklarını söyledi. Ayrıca elde edilecek olan gelirin bir kısmını da Kemal Saraçoğlu Vakfı ve Kıbrıs Türk Eğitim Vakfı’na (KTEV) bağışlayacaklarını söyledi.

**

Ayşe Tural’ın 19. kitabı

“Hayatın İçinden” çıktı
 

   Edebiyat öğretmeni, şair- yazar, TV sunucusu Ayşe Tural’ın 19. kitabı “Hayatın İçinden” yazarın diğer kitaplarının yanında yerini aldı.
   Anı – deneme türündeki eseri için Tural, şunları söyledi:
   “Bu kitabımı biraz daha farklı bulacaksınız. Yaşamın benim penceremden görüntüsüne bu kez kendi hayatımdan kesitler de katıyorum.  Doğup büyüdüğüm ortam, çocukluğum, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite yıllarım… Beni ben yapan adımlarım… Kendimi tanıyarak hayata katılışım… Her adımda yine kendimden yola çıkarak etkilenişlerim…  Elde olmadan yine her olay ve duruma öğretmence bakış açım… Her adımın ‘insan’dan başlayıp yine ‘insan’a varışı…  Okurlarım bu kitabımda belki daha sıcacık bir ben, bulacaklar… “
   Şiir ve anı- deneme kitaplarında ” yaşama sevinci, aşk, insan, doğa sevgisi, iletişim, paylaşma, dostluk…” gibi konuları işleyen Ayşe Tural, kendini “hayatın içinde var olmayı seven, her seviyede gençlere umut ve yaşama sevincini aşılamayı kendine görev edinmiş bir yazar” olarak tanımlıyor.

**

Çocukların keyif dolu tatil etkinliği

   Kemal Saraçoğlu Lösemili Çocuklar ve Kanserle Savaş Vakfı (KSV), vakıf üyesi çocuklar ve ailelerinin, sosyal ve psikolojik motivasyonunu artırmak ve okul öncesi motivasyon sağlamak amacı ile tatil organize etti.
   Vakıf’tan yapılan yazılı açıklamaya göre, her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen tatil etkinliği bu yıl 29 Ağustos Salı günü Elexus Hotel’de düzenlenerek, kanser yolculuğundaki çocuklar ve aileleri bir araya getirildi.
   Etkinliğe Vakıf Mütevelli Heyeti üyesi Gediz İnan ve vakıf personeli ile 79 vakıf üyesi katıldı.
   Vakıf Mütevelli Heyeti üyesi İnan, etkinlik sonunda yaptığı açıklamada Elexus Otel’e, misafirperverlikleri ve yardımlarından dolayı teşekkür etti.
   “Ailelerimizi ve çocuklarımızı mutlu etmek ve her anlamda sizlere destek olmak en büyük amacımız. Bu nedenle, vakıf üyelerimizi burada görmekten ve onlarla birebir iletişim kurmaktan mutluluk duyduğumuzu belirtmek isterim” diyen İnan, Kemal Saraçoğlu Vakfı’nın halktan gelen bağışlarla faaliyetlerini sürdürebildiğini kaydetti.
   İnan, bağışlarıyla çocuklara destek olan duyarlı vatandaşlara da teşekkürlerini iletti.

**

İkinci fotomaraton yarışması düzenleniyor
  

   Lefkoşa Türk Belediyesi (LTB) ile Yıltan Taşçı Akademi işbirliğinde Lefkoşa Fotomaraton Fotoğraf Yarışması’nın ikincisi düzenleniyor.
   LTB’den verilen bilgiye göre, fotoğraf çekme yarışması 9-10 Eylül’de yer alacak. Yarışma, LTB sınırları içerisindeki kültürel değerlerin, tarihî ve turistik mekânların, şehir dokusunun ve yaşamının fotoğrafçı gözünden yansıtılması amacıyla düzenleniyor.
   Sergilemeye değer görülen eserler Merkez Lefkoşa Sergi Salonu’nda sergilenecek. Serginin açılışı 3 Ekim Salı saat 19.00’da ödül töreniyle birlikte yapılacak.
   Yarışma 9 Eylül Cumartesi saat 00.01’de başlayacak ve 10 Eylül Pazar gün 00.00 sona erecek. Yarışmaya en az 3 en çok 5 fotoğrafla başvuru yapılabilecek. Fotoğrafların 11 Eylül 2023 Pazartesi mesai saatleri içerisinde Halkla İlişkiler Birimi’nde “fotoğraf teslim formu” doldurularak teslim edilmesi gerekiyor.
   Yarışmayla ilgili şartname ve ayrıntılı bilgilere 60 85 301 numaralı telefondan ve www.lefkosabelediyesi.org web sitesi etkinlikler bölümünden ulaşılabiliyor.
   Bu yıl “Burçin Özkuş Özel Ödülü” ve “Zerrin Erdilek Özel Ödülü” de verilecek. Seçici kurul bu yıl 1.’lik (5.000 TL), 2.’lik (3.000 TL) ve 3.’lük (2.000 TL) ödülünün yanı sıra iki esere “Burçin Özkuş Özel Ödülü” (1.000 TL) ve “Zerrin Erdilek Özel Ödülü” (1.000 TL) verecek. Seçici kurul, değerlendirme sonucunu iki nüshadan oluşan değerlendirme tutanağı ile saptayacak ve bu tutanak seçici kurul üyelerince imzalanacak.

**

UKÜ Tıp Fakültesi yeni döneme hazır
 

   KKTC’nin en çok tercih edilen Tıp Fakültelerinden Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) Tıp Fakültesi 2023-2024 Akademik yılı öğrenci kabulleri başlıyor.    UKÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Güldal Mehmetçik, tıp alanında çağdaş bilim insanları yetiştirme hedefiyle ilerlediklerini belirterek esas amaçlarının, dünyadaki teknolojik ilerlemeleri yakından takip eden, bireyin ihtiyaçlarına özel tedavi yöntemlerini geliştirme, uygulama, hızlandırma ve hataları minimuma indirme arzusu taşıyan, sürekli üreten, büyük veriye ve akademik kaynaklara katkı sağlayan çağdaş bilim insanları yetiştirmek olduğunu vurguladı.
   Prof. Dr. Güldal Mehmetçik 3 ana bölümden oluşan Fakültenin eğitim dilinin İngilizce olduğunu belirterek, bunların Temel Tıp Bilimleri, Cerrahi Tıp Bilimleri ve Dâhili Tıp Bilimleri olduğunu ifade etti. UKÜ Tıp Fakültesi öğrencilerinin ilk iki yılda ‘Klinikte Erken Gözlemler’ dersini aldıklarını aktaran Mehmetçik öğrencilerin klinik eğitimlerine ilk yıllarından itibaren başladıklarını kaydetti
   Mehmetçik, müfredatlarında ‘Çalışma Modülleri’ temalı dersleri bulunduğunu da aktararak, bu çalışmalar kapsamında her öğrencinin bilimsel araştırmalara yönlendirildiğini söyledi.  Çalışma modülleri kapsamında hazırlanan bilimsel projelerin Fakülte hocaları tarafından koordine edildiği bilgisini de vererek, “Öğrencilerimiz sadece Tıp mezunu değil, aynı zamanda bilimsel proje tasarlayıp yürütebilecek bir alt yapı kazanıyor, eğitimleri süresince en az 2-3 araştırmaya katılabiliyor” ifadesini kullandı. 
   Eğitimin dinamik ve tecrübeli bir kadroyla, gelişmiş laboratuvarlarda gerçekleştirildiğini de aktaran Mehmetçik, fakülte bünyesinde Klinik Beceri Laboratuvarları yanı sıra Moleküler Tıp, Biyokimya, Nörolojik Bilimler, Hücre Kültürü, Mikrobiyoloji, Nörofizyoloji ve Hemodinamik Laboratuvarları’nın yer aldığını söyledi.
   Mehmetçik, UKÜ Tıp Fakültesi’nin 4, 5 ve 6. Yıllarının Başkent Üniversitesi ile Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde yürütüldüğünü, Dönem 4 ve 5’in klinik stajlarından oluştuğunu, son yılda ise hekim adaylarının intern olarak çalıştıklarını dile getirdi.
   Stajlar hakkında da konuşan Mehmetçik, “Öğrencilerimiz stajlarda hasta başı eğitim, klinik ziyaretler, hasta hazırlama, poliklinik ziyaretleri, ameliyathanede gözlem, seminer ve makale saatleri, klinikler arası ortak toplantıların yapıldığı uygulamalarda bulunuyorlar” dedi.
   Mehmetçik, KKTC liselerinden mezun KKTC uyruklu öğrenciler ile KKTC’de lise eğitiminin tamamını tamamlamış T.C. vatandaşı öğrencilerin Öğrenci Yerleştirme ve Burs Sıralama Sınavı Sonuçları ya da diploma not ortalamaları ile programa başvuru yapabileceklerini belirterek, ayrıca GCE A’Level, GCE AS Level, IGCSE-GCSE O’Level sınav sonuç belgeleri ile de öğrencilerin programa kayıt olabildiğini söyledi.

30 Ağustos’a doğru yaşananlar
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Prof.Dr.Turgut Turhan

30 Ağustos’a doğru yaşananlar







1. “Zafer Bayramımızı büyük şeref ve coşkuyla kutluyoruz. Her devlete nasip olmayacak bu büyük zafer, yaşları 40’tan yukarı olmayan İsmet ve Fevzi Paşa ile, daha yaşlı olan Nurettin Paşa, Yakup Şevki Paşa ve albaylar Fahrettin, Salih, İzzettin, Reşat ve Abdurrahman Bey’lerin, henüz 39 yaşında olan Mustafa Kemal Paşa’nın komutanlığında kazandıkları muhteşem bir zaferdir. Yunanlı asker ve diktatör devlet adamı Mateksas’ın defalarca “yapmayın, bu işe girişmeyin” şeklindeki ikazlarına rağmen “Kapadokya” da uyanmak”  hayaliyle Anadolu’ya İngilizler tarafından getirilen Yunan ordusu, arkasında olan ve Mustafa Kemal’in açıkça değil, ama TBMM’nin tüm gizli toplantılarında dile getirdiği “Türkiye’nin asıl düşmanı İngiltere’dir” sözünü haklı çıkartırcasına, İngiltere’ye rağmen yenilmiş ve perişan olmuştur. Mustafa Kemal’in ordusu, güya tecrübeli Hacı Anesti, Trikopis, Papagos, Papulas, Diyenos ve Kandilis’in ve onlara kendilerinde hiç olmayan akıllarını veren İngilizlerle yerinden bile kıpırdayamayan Yunan ordusunu perişan etmiştir. Sonuçta yine ulu önderin, zafer sonrası söylediği “Tarih, maskara bir kavmi, Türkiye’yi istilâ ettirerek cihangir yapma girişimini her zaman hayretle anacaktır. İngiliz diplomatları insanlıktan nasiplerini almamışlardır” sözleri doğru çıkmış ve İngilizlerin kendi gemileriyle taşıdığı Yunan ordusu yarım gün içinde darmadağın olmuştur. Yunanlı Komutan Trikopis bu gerçeği 84 yaşında anlamış ve “Ne işimiz vardı Anadolu’da? İngiltere’nin oyuncağı olduk!” diyerek dile getirmiştir. “Atatürk’e hayranım” diyen Trikopis, bu hayranlığını da, hayatının sonuna kadar, her 10 Kasım’da Türkiye Cumhuriyeti Elçiliği’ne giderek Ata’ya saygı duruşunda bulunmakla göstermiştir.
   2. Kuşkusuz ki bu savaşın parlayan dehası, Çanakkale’de olduğu gibi yine Mustafa Kemal’dir. Dünyanın görebileceği nadir kurmaylardan olan genç Kemal Paşa, anlaşılan o ki, “Büyük Taarruzu” aylardır kafasında düşünüp, tartıp taktik ve stratejisini belirliyormuş! Bunu taarruzdan 15 gün kadar önce, taarruza hazırlık emrini vermek ve kumandanlarla yüz yüze görüşmek üzere Akşehir’de bulunan Garp Cephesi Kumandanlığına giderken yaveri Salih Bozok’a söylediği bir cümleden anlamak mümkündür. Trenden inip de arabaya bindiklerinde derin bir nefes alınca Bozok, Paşa’sına “İyi misiniz Paşam” diye sorar. Paşa  “İyim” deyince şunu söylemiştir: “Düşündüğümü uygulayacak zamanım olursa, dünyanın  gözlerini kamaştıracak  bir askeri manzara ortaya çıkacaktır!”. Ve Mustafa Kemal, aylardır kafasında çizdiği haritada oluşturduğu stratejik savaş plânı ile, İngilizlerin, “istihkâmı çok iyi  bildiğini sandıkları!” aptal İngiliz yarbay Naire’e adım adım gezdirdikleri ve “Türkler burayı geçebilir mi?” diye sordukları bu sevgili aptalın “katiyen!” cevabını verdiği tahkimatı “yarım           günde geçerek “dünyanın gözlerini kamaştırmıştır”.
   3. Ancak “dünyanın gözlerinin kamaşması” pek kolay olmamıştır. Öncelikle, Mustafa Kemal’i, “neden Sakarya Savaşından sonra Yunan ordusunu takip etmediniz?” sorusunu diline dolayarak siyasi bakımdan yıpratmaya çalışan Sivas Milletvekili Kara Vasıf Bey ve oluşturduğu muhalif grup, “bu ordu yerinden kıpırdayamaz, taarruz falan da yapamaz” söylemiyle ulu önderimizi yıpratmaya çalışmıştır. Ama “deha çevresi ile belli olurmuş”…TBMM’nin büyük çoğunluğu Kara Vasıf’a inanmadı ve Mustafa Kemal Paşa bu sıkıntıyı atlattı.
   Kemal Paşa’nın asıl canını sıkan ve plânını bir an önce uygulamak istemesine yol açan neden halkın çektiği eziyet idi. Afyon’un Erkmen kasabasında yaşayan ve Yunan işgalini yaşayan köylüler bakın savaştan sonra neler anlatmışlar: “Kurtuluş savaşına kasabadan 300 kişi gitti ama ancak 15’i geri döndü. Aynı şekilde yakın bir köyden de 20 kişi savaşa gitti, 3 kişi geri geldi… Neler yapmadılar ki bize! Geceleri sokağa çıkmak yasaktı, iki Türk yan yana yürüyemezdi, kadınlarımız ve kızlarımız sokağa çıktıklarında hemen Rum çapulcuların sarkıntılıkları ile karşılaştıklarından işgal boyu sokağa çıkmadılar, çeşitli köylerde bin türlü bahane ile suçsuz, insanların yargılanmadan kurşuna dizildiklerini gördük. Köydeki türbeyi aş evi yaptılar, istedikleri evlerde istedikleri zorla kalmaya başladılar. Özellikle 70 yaşlarındaki insanlarımıza gülüp, eğlenip alay ederek, siperler kazdırdılar”. İşte bu haberler Mustafa Kemal Paşa’yı çok düşündürüyor ve üzüyordu.
   4. Bir başka sorun da, komuta kademesinden gelen çatlak seslerdi. Mustafa Kemal’in taarruz plânını gerçekçi bulmayanlar, başarısızlık halinde milletçe büyük bir yıkım yaşanacağını dile getiriyorlardı. Kemal Paşa 28 Temmuz Cuma günü kurmaylarını toplayıp taarruz plânını açıkladığında, plâna pek sıcak bakmayan Yakup Şevki Paşa, “böyle bir harekâta giriştiğimiz takdirde başarısız olunacağını söyleyip, bu plânın, “harekâta katılan tüm subayların Meclisin önünde asılabileceğini” dile getirmiştir. Kurmay Akademisinde Mustafa Kemal’in hocası olan Şevki Paşa’ya göre, 100 bin kişiye yakın bir askeri gücü, Yunanlıların haberi olmadan Afyon’un kuzeyinden güneyine kaydırmak imkânsızdır. Yunan keşif uçakları bunu muhakkak fark edecektir. Ulaşım yollarımız yetersizdir ve bu nedenle yürüyen askere cephane yetiştirebilmesi çok zordur. Varsayalım ki bunları gerçekleştirdik, ayağında postal bile olmayan, çarıkla savaşmakta olan ordumuzun o sarp arazide düşmanının direnç merkezlerini kırabilmesi mümkün değildir. Bu plân kabul edilirse ulusumuzun elinde kalan tek varlık olan ordu da yok olacaktır” diyerek plâna karşı çıkmış, ancak Paşa tarafından verilecek olan her türlü emri yerine getireceğinden de kuşku duyulmamasını istemiştir. Konuşma sırasında  Mustafa Kemal Paşa’nın havayı yumuşatmak için yaptığı  esprili konuşmalar da havayı dağıtmayınca Paşa, “Tarih ve millete karşı bütün sorumluluk bana aittir!” diyerek plânın kesin olarak uygulanacağını söylemiş ve plân uygulanmıştır. Büyük taarruzun zaferle sonuçlanmasından sonra Yakup Şevki Paşa ile ilk karşılaşmasında “Paşam sen haklı çıktın, ver elini öpeyim!” deyince, ulu önderimiz, kurmaylık eğitimi sırasında da hocası olan Yakup Şevki Paşa’ya, “Estağfurullah Hocam,  ben sizin ellerinizden öperim” demiştir. Ama Yakup Şevki Paşa ısrar etmiştir: “Bu savaş senin azmin sayesinde kazanıldı!”. Bırakın muzaffer bir komutan olmasını, Mustafa Kemal büyük insandır. Şöyle cevap verir: “Hayır Paşam, bu zafer milletin gayreti ve sizin emeklerinizle kazanıldı, bu zafer hepimizin” diyerek onun gönlünü aldı. Ama Yakup Paşa, “Son bir kez daha itiraz edeceğim, Benim gibilere kalsa daha yerimizde sayıyorduk, Sen bu millete Allah’ın bir lütfusun!” diyerek karşılık vermiştir.
   5. “Büyük Taarruz”un başarılı olduğunun Ankara’ya bildirilmesi üzerine TBMM oybirliği orduyu ve Mustafa Kemal Paşa’yı tebrik etmiş ve Samsun’dan gelen iki uçak da Ankara üzerinde uçarak “halkın milli mücadeleye ve orduya desteğini” eksik etmemesini dileyen bildiriler atmışlardı. İşin ilginç tarafı, bu büyük zaferden İstanbul basının haberi olmamasıydı! Ankara’dan ve Afyon’dan haber alamayan İstanbul basını, Afyon kurtarıldıktan sonra Mustafa Kemal’in ordusunun Yunanlıları bozguna uğrattığını ve Yunanlıların geri çekilmeye başladığını yazıyordu. İnsan merak ediyor: Ali Kemal ne yapıyordu acaba o sıralarsa?  Oysa Ankara’nın ilçelerinde, Mustafa Kemal ordusunun galibiyetini halka açıklama şerefine nail olmak için açık arttırmalar düzenleniyor ve bu yolla orduya para toplanıyordu! 1922 yılında İngiliz Yüksek Komiseri Henderson tarafından kaleme alınan yıllık raporda da belirtildiği gibi,“Mustafa Kemal hem kendisinin, hem de Türkiye’nin kaderini belirlemişti.”  O ve ordusunun kazandığı büyük zaferi halka müjdelemek ne kadar büyük bir şerefti… Bir de şunu ekleseydi ya: “Türklere her türlü belâ lanet İngilizlerden gelmiştir!”

**

20 Temmuz Lisesi 1993 Mezunları büyük ve anlamı bir organizasyonla bir araya geliyor

30. yıl buluşması

   Bu yıl 30. Mezuniyet yılını kutlayacak olan 20 Temmuz Lisesi 1992/1993 eğitim yılı mezunları 4 Eylül Pazartesi akşamı yapılacak olan organizasyonla tekrar bir araya geliyor. Bu yıl Otuzuncu yılını dolduran mezun olan öğrencilerin yanı sıra yine o dönem görev yapan okul müdürü ve öğretmenleri de geceye katılacak. Burçin Aliusta, Erhan Sencer, Faik Kutalmış, Burcu Vudalı, Murat Piro ve Bora Kondoz’dan oluşan komitesi adına Burçin Aliusta’dan edinilen bilgiye göre mezunlar, 4 Eylül pazartesi akşamı , şuan Lefkoşa Türk Lisesi (LTL), 1993 yılında ise 20 Temmuz Lisesi olan okulun iç bahçesinde yaklaşık 250 kişinin katılımıyla gece gerçekleşecek. Yiyecek ve içecek reyonlarının olacağı mekânda aynı dönem mezun olan ülkemizin başarılı DJ’lerinden DJ Bora K ise seksenler ve doksanlar konseptinde hazırlayacağı canlı müzik performansı sergileyecek. Burçin Aliusta, Komitenin çalışmalarına 3 ay evvel başladığını, yoğun bir çalışma ve araştırmanın ardından birçok kişiye ulaştıklarını belirterek 250 kişinin katılacağını duyurdu.
   Saat 19.30’da açılış konuşmalarının ardından başlayacak olan gecede birçok sürprizlerin de olacağını belirten Burçin Aliusta, katılım gösteren herkesi 30 yıl geriye götüreceklerini ve eski anıları, arkadaşlıkları tekrar yaşayacakları bir ortam yarattıklarını belirtti. 30.mezuniyet yılını kutlayacak olan 1993 dönemi öğrencilerinin çok özel bir dönem öğrencileri olduğunu ifade den Aliusta , ortaokula başlayanların ilkokul 5 ten mezun olan 1976 doğumluların  ilk , ilkokul 6. Sınıftan da  mezun olan 1975 doğumluların son dönem ilkokulu bitirdiklerini, dolayısıyla tüm eğitim sezonlarını kalabalık eğitim yıllarında mezun olduklarını söyledi.

 

93 Mezunlarından anlamlı bağış
 

   Bu organizasyondan elde edilecek gelirin, okulun uzun zamandır ihtiyacı olan müzik eğitimi alan öğrenciler için ‘Piyano ‘ bağışında kullanılacağını belirten Aliusta, geceye katılarak katkı koyan tüm mezun ve öğretmenlerin dolaylı yoldan bir sosyal sorumluluk projesine da dahil olduklarını ve kalıcı bir yardımda bulunacaklarını belirtti. Müzik odasının önemli bir ihtiyacını gidereceklerini belirten Burçin Aliusta, bunun gerçekleşmesinin sevincini yaşadıklarını , 93 mezunları olarak önemli bir ihtiyacı yerine getirmenin gururunu yaşadıklarını söyledi. Ayrıca elde edilecek olan gelirin bir kısmını da Kemal Saraçoğlu Vakfı ve Kıbrıs Türk Eğitim Vakfına (KTEV) bağışlayacaklarını söyledi.
  

**

Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali 18 Eylül’de başlıyor

50 kısa film seyirciyle buluşacak
 

   30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali kapsamındaki Uluslararası Kısa Film Yarışması, Adana Kısa Film Yarışması ve Öğrenci Kısa Film Yarışması’nda finale kalan eserler belirlendi.
   Festival komitesinin açıklamasına göre, Büyükşehir Belediyesince 18-24 Eylül’de yapılacak festivalde, 3 kategoride düzenlenecek kısa film yarışmalarında finale kalan eserler, seçici kurul tarafından değerlendirildi.
   Seçici kurulun değerlendirmesi sonucu, Uluslararası Kısa Film Yarışması’nda 20, Adana Kısa Film Yarışması’nda 6, Öğrenci Kısa Film Yarışması’nda kurmaca, deneysel, belgesel ve canlandırma kategorilerinde 24 film seyirciyle buluşacak.
   Uluslararası Kısa Film Yarışması’nda birinciye 25 bin lira, Adana Kısa Film Yarışması’nda birinciye 10 bin lira, Öğrenci Kısa Film Yarışması’nda dört kategorideki birincilere 15 bin lira ödül verilecek.
  

**

Zafer Bayramı’na özel

kısa film hazırlandı
 

   Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB) 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 101’inci yıl dönümü dolayısıyla hazırlanan kısa filmde, bir öğretmen ve öğrencisinin vatan sevgisi ve Milli Mücadele hakkında yaptıkları konuşmalar yer aldı.
   MEB’in sosyal medya hesabından paylaşılan kısa filmin Kütahya Dumlupınar Şehitliği’ndeki çekimleri iki gün sürdü.
   Kısa filmde sinema ve tiyatro oyuncusu Volkan Severcan’ın canlandırdığı öğretmen, küçük öğrencisine “toprak” üzerinden vatan sevgisini anlatıyor.
   Öğrencisinin “Şehit ne demek?” sorusu cevaplayan öğretmen, şehitlikten aldığı bir avuç toprağı öğrencisine vererek, “Bu toprağı, senin vatanın yapmak için düşmanlara karşı durarak canını feda eden atalarındır şehit.” ifadesini kullanıyor.
   Öğretmen, öğrencisinin, “Bu toprağı kimseye vermemişler öyle mi?” sorusunu, “Toprak devletin temelidir. Hiç kimseye verilmez. Sen de elinde tuttuğun toprağı hiç kimseye vermeyeceksin, tıpkı şehit olan dedelerin gibi.” sözleriyle yanıtlıyor.

   Öğretmen, kısa filmin sonunda vatanın kurtuluşunu dile getirirken Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüne atıfta bulunarak düşman askerleri için “Geldikleri gibi gittiler.” diyor.

   Bakanlığın paylaşımında, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 101’inci yılı kutlanarak, “Ecdadımızın mirası olan bu zafer ve mücadele ruhunu yeni nesillere aktarmak hepimizin görevidir. Maarifimizin emektar öğretmenleri, unutmayın ki nice zaferler ve fedakarlıklarla kurulan Cumhuriyetimizin yeni nesilleri sizin eseriniz olacaktır.” ifadeleri kullanıldı.

**

22 yılda 43 türe ait binlerce

fosil gün yüzüne çıkarıldı
 

   Çankırı Çorakyerler Omurgalı Fosil Lokalitesi’nde fosilleri bulunan 4 tür bilim dünyasına kazandırıldı.
   Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ayla Sevim Erol’un başkanlığında 22 yıldır devam eden kazılarda bugüne kadar 43 türe ait 4 bin 169 fosil gün yüzüne çıkarıldı.
   Bu fosiller arasında 2023 yılında bilimsel makalesi yayınlanan, sadece Çankırı’da yaşadığı belirlenen “Hystrix kayae” adında oklu kirpi benzeri bir canlıya ait fosil, ismini Çorakyerler kazı alanından alan ve 2021 yılında makalesi yayınlanan “Qurliqnoria chorakensis” adında boynuzlular sınıfına giren, keçilerden daha büyük geyiklerden daha küçük bir canlıya ait fosil, 2022 yılında makalesi yayınlanan, Çankırı’nın antik adını alan “Gangraia anatolica” adıyla anılan geyik keçi arasında antilop benzeri bir canlıya ait fosil ve 2023 yılında makalesi yayınlanan, adını Anadolu’dan alan “Anadoluvius turkae” adlı “ape” diye tanımlanan goril benzeri bir canlıya ait fosil ile 4 yeni hayvan türü tespit edildi.

**

80. Venedik Film Festivali 30 Ağustos – 9 Eylül tarihleri arasında gerçekleştiriliyor

Türk filmleri de yarışacak

 

   80’incisi gerçekleştirilecek olan Venedik Film Festivali başladı. Hollywood’daki oyuncu ve senarist grevinden etkilenen festivalin geçen yıllara göre daha sönük geçmesi beklense de heyecan yaratan yarışma filmleri dikkat çekiyor.
  Bu yıl 30 Ağustos – 9 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek olan 80. Venedik Film Festivali’nin jüri başkanlığını “La La Land” filminin ödüllü yönetmeni Damien Chazelle üstleniyor.
   Jüri üyeleri arasında Saleh Bakri, Jane Campion, Mia Hansen-Løve, Gabriele Mainetti, Martin McDonagh, Santiago Mitre, Laura Poitras ve Shu Qi yer alıyor.
   Jane Campion, 2022 yılında “The Power of the Dog” filmiyle “En İyi Yönetmen” ödülünü kazanmıştı.
   Oscar ödüllü Martin McDonagh’ın hem senaryosunu yazdığı hem de yönetmen koltuğunda oturduğu “The Banshees of Inisherin” ise “En İyi Film” dahil üç dalda Altın Küre ödülü kazanmıştı.
   Festivalde bu yıl merakla beklenen pek çok yapım var. Yarışmada ABD’li yönetmenler David Fincher, Sofia Coppola, Ava DuVernay, Michael Mann, Bradley Cooper ve Wes Anderson’ın filmleri bulunuyor.
   Emma Stone’un başrolde olduğu Yorgos Lanthimos imzalı “Poor Things”, Michael Mann’in yönetmen koltuğunda oturduğu “Ferrari” festivalin dikkat çeken yapımlarından.
   İlk filmi “İki Şafak Arasında” ile ulusal ve uluslararası festivallerden birçok ödül kazanan Selman Nacar’ın ikinci uzun metrajlı filmi “Tereddüt Çizgisi” 80. Venedik Film Festivali’nin resmi yarışma seçkisi olan Orizzonti Bölümü’ne kabul edildi.
   Nehir Tuna’nın ilk uzun metrajlı “Yurt” filmi de Venedik Film Festivali’nde

30 Ağustos’a doğru yaşananlar
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.