Mustafa Haşim Altan

Kıbrıs’ta KKTC Devleti Siyasî İstikrarın Anahtarı, Akdeniz’de Barışın Sembolüdür, TC-KKTC Dayanışması ve İşbirliği Ebedidir, Engellenemez







Tarih boyunca Kıbrıs istikrarsızlıklarla boğuşarak bugünlere gelebilmiştir

   Kıbrıs adası tarih boyunca emperyalist (müstevli) devletlerin istilasına uğramış bir adadır. Çıkar ve umutların somutlaştırılamadığı; paylaşımların yapılamadığı, ortak hedeflerin kesiştir ilenemediği, ortaya çıkan sorunların uzlaşı ile çözümlenemediği; kan ve gözyaşının ayyuka çıkarıldığı; huzursuzluğun ve güvensizliğin yoğun olarak devam ede geldiği; siyaset cambazlarının cirit attığı, Pazarlıklarla statüsünde eksen kaymasına uğratıldığı; Barış ve istikrardan yana nasibini almamış; kutsalların hareket merkezi ve ziyaretgâhı olduğu halde din istismarcılarının odağına dönüşmüş, Cennetin ve cehennemin sıkça telaffuz edildiği, ancak her konuda sonuçsuzlukların ve belirsizliklerin merkezi durumunda bir şekilde varlığını devam ettirmiş bir ada olarak tarihe geçmiştir. Felaket tellallarının da en yoğun olduğu bir ada olaraktan, siyasî dedikoduculuğun, yalan propagandaların ve algı operasyonlarının da nerede ise, ana merkezi durumundadır.

Kuşku ve güvensizliği Ada’ya miras bırakanlar,

Kıbrıs üzerinde hak sahibi olmayanlardır

   Başta İngilizler olmak üzere, Kıbrıs’ı bir Ganimet Adası gibi düşünerek istila edenler olduğu gibi; Ada’yı kontrolü altında bulundurmakla Hindistan ve daha da ötesine sahip olabileceğini hayal eden Batılıların yanı sıra, Doğu Akdeniz’e Hükümran olmak ve bölgenin zenginliklerine tümüyle sahip olabilmek için sinsi emelleri ile baş başa kalan Süper Devletlerin ardında Filelinizler ve Rumlar gibi, MEGALİ İdeanın pençesinden kurtulamayarak; Masal Olmuş Bizans’ı yeniden diriltmek için Ada’da örgütlemek; karışıklık çıkaranlar; Enosis çığırtkanlıkları ile Yunanistan’ı Ada ile birleştirme çabasında olan hayal perestler, ne yazık ki bu Ada’da güvensizlik tohumlarını ekmişler, (eski terimle) istikrarsızlığı; (yeni terimle) çözümsüzlüğü nerede ise kalıcı hale getirmişlerdir.

   Bunlar, Ada’nın parlak geleceğinin önünü tıkamışlar; Huzuru ve Barış’ı dinamitlemişler; güvensizliği kalıcı hale getirmişler; Ada’nın bereketini tüketmişler; geleceğini karartmışlardır. Bunların densizlikleri ve bilerek yaptıkları hatalar nedeniyle Akdeniz hep ısınmış halde, söz konusu haydutların ve korsanların yuvalandığı bir mekâna dönüşmüştür. Ada, Anadolu yarımadasının bir parçasıdır ve Anadolu’ya sahip olanın da mülküdür. Kim Anadolu’ya sahip ise, Ada, O’nun egemenliğinde olması gereken bir toprak parçasıdır. Siyasi Mühendislik bu gerçeği her zaman işaret etmiş; tarihî olaylar da bu gerçeğe desteğini sürdürmüştür. Atalarımızın da dediği gibi: “dağdan gelen bağdakini kovamaz!”Anadolu’nun kucağında olan bu Ada’nın binlerce kilometre mesafede bulunanların bu Ada ile nasıl bir bağlantı kurabildikleri; ilişki kurabilmek ve Ada’ya sahip çıkabilmek için ne gibi bahaneler uydurdukları herkes tarafından merak edilmektedir.

Balkan provokasyonları

ve Osmanlı devletine ihanet

teşebbüsleri ve Kıbrıs militanları

   Başta İngilizler olmak üzere Avrupalı devletlerin ve Dünya Ortodoks Camiasının da desteği ile Balkanlarda Osmanlı Devleti aleyhine başlatılan ayaklanmalar Odessa’da, Rusların güdümünde Aleksandros İpsilantis’in önderliğinde 1820-21’li yıllarda kurulan Filiki ve Ethniki Eteriayeraltı terör teşkilatlarının kuruluşuna fiilen iştirak eden Kıbrıs Ortodoks Başpiskoposu Kipriyanos, Kıbrıs’ın Osmanlı Valisi Küçük Mehmet Paşa’nın her türlü ikazına ve müsamahakâr davranışlarına rağmen, Ada’daki Kıbrıslı Gayr-i Müslim Ermeni, Rum ve diğer azınlıkları, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmalarını teşvik etmiş; kaza ve köylerdeki kiliseleri cephaneliklere dönüştürmüş; Papazları teker teker örgüt üyesi yapmış; Krifa Skolia’daki (Gizli Okullar) Rum öğrencileri, Kıbrıs Türkleri aleyhine kışkırtıcı ve saldırgan bir eğitime tabi tutarak; her birini birer terörist olarak yetiştirme girişiminde bulunmuştur. 

   Kipriyanos, kendi hatıratında açıkça belirttiği gibi; Vali Küçük Mehmet onu defalarca uyarmış; İstanbul Hükümetinden, eylemlerinden ötürü, başta kendisi olmak üzere Kaza Metropolitlerinin idama mahkûm edildiklerini, ancak Küçük Mehmet’in: “Belki bir gün gelir yaptıklarından özür diler ve bir daha ayni kaba hatları tekrarlamaz!” diye idamlarını sürekli olarak ertelemiş olduğunu açıkça itiraf etmiştir. Vali Küçük Mehmet’in çağrısı üzerine Kıbrıs Ortodoks Başpiskoposu ve Filiki Ethniki Eteria örgüt elemanı Kipriyanos, o zamanlar bir mesire yeri olan bugünkü Posta binası önüne siyah merkebi ile gelip, buradaki bir ağaca hayvanı bağladıktan sonra, karşıdaki Saray Binasına giderek, burada Vali Küçük Mehmet’le görüşmüştür.

Ayanni’li Dimitrinin elindeki mektup

Kipriyanos’u ele vermiş

kirli emellerini ifşa etmişti

   Kipriyanos, Vali Küçük Mehmet’in, Sarayın alt katında köşede sinirli ve üzüntülü bir şekilde kendisini beklediğini gördü. Suçunun ne olduğunu çok iyi bilen Kipriyanos, yaptıklarından dolayı pişman olduğunu itiraf etmekle beraber, Ada Rumlarını, Türkleri, Girit’te olduğu gibi, bir gecede topluca katletme girişimlerine öncülük etmiş olması ve bunu organize etmiş olması; hele hele Ayanni’li Rum Çoban Dimitri’nin elinde yakalanan Rumca mektubun da ele geçirilmiş olması, Kipriyanos ’un suçluluğunu büsbütün ortaya koymuştu.

Girne kapısındaki Osmanlı Sarayının alt katında, köşede bağdaş kurmuş vaziyette olan Küçük Mehmet, Kipriyanos’a dik dik bakmış olacak ki Kipriyanos, Küçük Mehmed’in gözlerinin masmavi ve parıldak olduğunu hatıratında özellikle belirtmiştir. Kipriyanos, kendi milleti için tüm bu kirli işlere bulaşmış en bunun da sorumluluğunu, çekinmeden üstlenmişti. Kısaca suçlu olduğunu itiraf etmişti. Osmanlı Devleti’ni yıkmaya, Kıbrıs’ta Türk idaresini çökertmeğe; binlerce masum insanımızın kanının akmasına kastetmesi; her türlü terör eylemlerine önayak olması elbette ki kabul edilemez, çok büyük bir suç; affedilmesi mümkün olmayacak birer kabahattir.

   Kıbrıs Valisi Küçük Mehmet, İstanbul’dan yazılı emirlere uygun olarak, Kipriyanos’u hukuken layık olduğu hukukî cezaya çarptırmıştır. Enosis ve Megali İdea Hayalleri peşinde koşan, aldatılan bu din adamı, idam sehpasında, son anda yaptıklarına pişmanlık duyduğu muhakkaktır. Onun söyledikleri son sözleri bu gerçeği isbata yeterlidir. Kipriyanos, kendi hatıratında da belirttiği üzere son sözlerinde: ’’Ey Allah’ım! Nankör ırkımızı köleleştir; Allah’ım!  Hak için savaşanlara güç ver; bizlere merhamet et! ‘’mealinde sözler sarf ettikten sonra: “Dünyaya ve kiliseye elveda! Albeni, sebepsiz yere öldür;  Kadarameni Nisu, Ey Beddualı Ada, sonuçta beni de götürdün!”gibi, Rum-Yunan yazar ve şairlerinin bazıları tarafından “9 temmuz 1821 tarihi” gününü dramatize etmeye çalışmışlardır.

Paskalya gecesi top atıldıktan

 sonra harp aletleri ile

Türkleri topluca katlediniz!

   Kıbrıs Valisi Küçük Mehmet Paşa, söz konusu idamların olmaması yönünde çok gayret sarf etmiştir. Kendilerine sıklıkla uyarı yapmasına rağmen, idama mahkûm olan bu kişilerin, ayni suçları işlemeye devam ettikleri Kıbrıs Rum halkını isyana teşvik ettikleri; Ada’yı Rumlaştırmak adına Kıbrıs’ta Türkleri yok etmek üzere birtakım, sinsi ve alenî faaliyetlerde bulundukları belgelerle ortaya konulmuştur. Ayanni’li Çoban Dimitri’nin elinde yakalanan Rumiyyü’l-İbare(Rumca yazılmış) Mektup’da: “Malum ola ki, Paskalya gecesi, Topendahte(top atılmış)olunacaktır. Mesmu oldukta (top atışı duyulduğu anda) alat-ı harp (harp aletleri ile) hücum edilerek Türkler topluca katledilecektir!” şeklinde bilgiler ve talimatlar içermekte idi. Söz konusu mektup, Kipriyanos’a, dikkat çekmemek üzere, bazı rivayetlere göre Larnaka’da bulunan Fransız ve diğer Avrupalı elçiler tarafından organize bir şekilde, işbirliği halinde Ayanni’li Çoban’a iletilmiş da bunu Kipriyanos’a takdim ederken suçüstü yakalanmıştı. Bu da bardağı taşıran son damla olmuştu. Başpiskopos, kaza piskoposları ve diğer arkadaşlarının Filiki ve EthnikiEteria örgütünün birer mensubu olarak Kıbrıs’ta başlattıkları terör faaliyetleri, su yüzüne çıkarıldıktan sonra, yerel Mahkemelerde şahitler huzurunda istintak edilmişler(sorguya çekilmişler) ve sonuçta ise bunların tümü suçlarını kabul etmişlerdir.

Türkleri katledenler,

 mahkemece idama mahkûm

olanlar şehit ilan edilmişlerdir 

   Rum-Yunan yazarları, Kıbrıs’ta Türklere yapılan katliamları; kilisenin yer altı tedhiş örgütleri ile olan bağlantılarını ulusal mücadele ve megali idea faaliyeti olarak değerlendirmelerinden ötürü; idama mahkûm edilmiş bulunan bu insanların her birini birer ŞEHİT olarak ilan etmişler, bu çerçevede haklarında hep övgüler yağdırmışlar, yaptıkları kanunsuzlukları ve zulümleri örtbas etmeye çalışmışlardır.1955’li yıllarda Eokacıların, Akridascıların,1963’te Kanlı Noelcilerin yaptıkları; 1974’lü yıllara gelinceye kadar Rum Silahlı terör örgütlerinin Kıbrıs Türk Halkına karşı yürüttüğü asimilasyon, Ada’dan Kovma, katliam ve daha buna benzer insanlık dışı eylemler; ayni şekilde Rum-Yunan yazarları ve onlara destek veren Propagandistler tarafından ayni şekilde örtbas edilmeye; hiçbir şey olmamış gibi güllük gülistanlıkmış gibi yansıtmaya; hatta daha da ileri giderek, Kıbrıs sorununun 1974’te başladığını iddia edecek kadar herkesi ahmak yerine koymaya çalıştıklarını görmekteyiz.

   Buna da şaşamamak gerekir. Çünkü Rumlar ve Yunanlılar, tarihi kendi diledikleri gibi yorumlamaktan hoşlanan; herşeyi, Rumların ve Yunanlıların istediği şekilde değerlendirmeğe çalışan; hatalarını bir şekilde görmemezlikten gelmeyi alışkanlık haline getirmiş bir halktır. Bu bakımdan, Rumlarla ve Yunanlılarla barış yapmanın mümkün olamayacağı aşikârdır. Kıbrıslı Rumların Millî Lideri olan Başpiskopos Kipriyanosda, şimdiki kilise Başpiskoposları da, doğruları bildikleri halde, halklarına gerçekleri söylemeyerek onları maceralara sürüklediklerini hep gözlemliyor; izliyoruz.

   Barış adına kendilerine sağlanan olanakları ve yapılan toleranslı yaklaşımları; ne yazık ki onlar, Megali idea hedeflerine yeni bir adım atmak ve daha da ileri gidebilmek için bunları fırsata dönüştürdükleri bilinmektedir. Bu da esef verici bir durumdur. Geçmişten bugünlere dayanarak elde ettiğimiz intiba, Rumlar ve Yunanlılar Kıbrıs konusunda, kendi tezleri ve düşünceleri doğrultusunda hareket etmeyi sürdürecek, Kıbrıs’ta Türklere her hangi bir hak tanımayarak yeni bir Girit olayı yaratma peşinde oldukları kuşku götürmez bir gerçektir.

Tarih iyi analiz edilip doğru anlaşılmalıdır

   Tarih sahifelerinde tüm bu haksızlıkları birer birer takip etmek kolaydır. Önemli olan, tarihten ve geçmişten yeterince ibret alabilmek ve ayni hataları tespit edip tekrar etmemektir. Bu konuda sorulacak çok sorular ve verilmesi gereken çok yanıtlar vardır. Önemli olan tarihin yeterince analize edilip doğru anlaşılmasıdır. Doğru olanı, doğru; yanlış olanı, Yanlış olarak kabul etmek bir erdemdir. Tüm insanlığın buna riayet etmesi gerekir. İşte bu noktada “El-Adlü Esasü’l-Mülk” (Adalet Mülkün Temelidir) düsturunu doğru anlamak, kavramak ve uygulamak lazımdır. Birleşmiş Milletler’in misyonu bu düsturda buluşmalı; İnsan Hakları Organizasyonları, Adalet Misyonunu kendilerine rehber edinerek hareket etmelidir. Böyle olunmadığı sürece, insanlık hep karanlıkta kalmaya; cebelleşmeğe ve huzursuz olmaya mahkûm olacaktır.

Kıbrıs’ta KKTC Devleti Siyasî İstikrarın Anahtarı, Akdeniz’de Barışın Sembolüdür, TC-KKTC Dayanışması ve İşbirliği Ebedidir, Engellenemez
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.