
Haklarımıza yeniden sahip çıkma çabalarımızı artırmalıyız
Özellikle yakın tarihimizde yitirmek durumunda kaldığımız haklarımıza yeniden sahip olabilmek için gerekli hamlelerin yapılması kaçınılmazdır. Misak-ı Millî Hudutları içerisinde olduğu haritalarla belirlenmiş olmasına rağmen Kerkük ve Musul başka bir ülkenin egemenliğinde; işgalci devletlerin sömürü alanları içerisinde olmaları manidar bir görüntüdür. Ege ve Akdeniz Adalarının bir kısmının işgal altında bulunması; kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik deniz alanlarında haklarımızın çiğnenmiş olması kabul edilir bir keyfiyet değildir.
Kıbrıs’ta, 352 yıllık Osmanlı yönetimi, bir anda İngiliz Sömürge idaresine geçmiştir. Buna, yalnız Osmanlı Tabiiyetinde olan Kıbrıslı Rumlar değil, dünya’da bir çok devlet hayret etmiştir. O kadar ki, Kıbrıslı Türkler bu durumda, Konvansiyon antlaşması ile Ada’nın İngilizlere teslim edilmediğinden emindi. Başta İngiltere olmak üzere, Batılı Devletler; ayrıca Ortodoks Sovyet Rusya ve diğer Haçlı İttifakına mensup ülkeler, Konvansiyon Antlaşması ile Ada’nın mülkiyet ve tasarrufunun İngiltere’ye devredilmiş olmadığını; Askerî ve Savunma amaçlı olarak muvakkaten (Geçici olarak) İngilizlerin Ada’yı tasarruf etmesi öngörüldüğünün de bilincinde idiler. Ancak, söz konusu devletler, her hangi bir müdahalede bulunmayarak, Ada’dan bekledikleri çıkarları, İngilizlerin sırtından deruhte etmeyi ve yararlanmayı tercih etmekten yana davranmışlardır.
İngilizler polis ve jandarma
birliklerini Türklerden seçmişlerdi
İngilizler, Kıbrıs’a ayak bastıkları zaman ilk olarak, Ortodoks Başpiskoposları ile yakın temasa geçmişler ve bunlar vasıtası ile Kıbrıslı Rumların çoğunluklu olarak isteklerini anlamaya ve birer birer tespit etmeye çalışmışlardır. 1879’da yayınlanan, British Cyprus adlı esrinde yazar H.Dixon, İngiliz Yüksek Komiserlerinin, Rum Ortodoks Kilisesinin üst düzey yöneticileri ile gizli veya aleni sık sık temas ettiklerini; idarî düzenlemelerde, Kilisenin tekliflerine büyük önem verdiklerine dair bilgilere yer vermiştir.
‘Parçala ve yönet’ siyasetine ağırlık veren İngilizlerin, daha ilk yıllarda geliştirdiği polis ve jandarma güçlerini, Kıbrıslı Türklerden seçerek oluşturmaları dikkat çekici idi. Zaptiye olarak adlandırılan ve Kıbrıslı Türklerden seçilmiş kişilerden oluşturulan Polis Gücü, Ada’da huzur ve sükunu sağlamakla görevlendirilmiştir. Rumların önde gelen elebaşı ve temsilcileri ile yaptıkları temaslarında İngilizler, Rumların gerçek anlamda, Ada’nın Yunanistan’a bağlanması konusunda ısrarlı olabileceklerini ve kısa süre sonra, Enosis konusunda İngiliz Sömürge Yönetimine karşı direnişe geçebileceklerini; bu konudaki taleplerine karşı çıkıldığı taktirde topluca mücadele başlatabileceklerini anlamış olmalarından ötürü, gerektiği hallerde, Türk Zaptiyelerini Rumlara karşı kalkan olarak kullanmak suretiyle Ada’da daha fazla bir süre kalmayı ve çıkarlarını korumayı hesaplamış ve planlamış durumda idi.
Rumlar ve Kilise İngilizlerden
hiçbir ayrıcalık sağlamamışlardır
Şurası bir gerçektir ki, Kıbrıslı Rumlar ve Kilise teşkilatları, Osmanlı İdaresinden sağlamış oldukları ayrıcalıkların hiç birisini İngiliz Sömürge İdaresinden sağlayamamışlardır. Bu bakımdan İngilizlerin Ada’da uygulamağa koyduğu Rum Siyaseti, kaypak ve tutarsız bir siyasetti. Enosis ve Megali İdea tutkusundan vazgeçmeyen Kıbrıslı Rumlar; zaman zaman Kıbrıs’taki İngiliz Sömürge Yöneticilerini aşarak doğrudan İngiltere Hükümeti ile bağlantı kurarak amaçlarını ve emellerini duyurmaya çalışmışlardır. Rumlar, taleplerinde tamamen haksızdı. Kıbrıs’ta Türk İdaresini hiçe sayan; Konvansiyon şartlarını çiğnemek süretiyle, Ada’yı kendi çıkarları için işgal etmeyi sürdüren İngilizler karşısında, ayni şekilde Ada’ya Enosis yolu ile sahip çıkmaya çalışan Rumların İngilizlerle anlaşmazlığa düşmesi gayet doğaldı. Ne var ki böyle bir durumda, arada kalan ve Haklı durumda olan Kıbrıslı Türkler hem İngilizlerle ve hem de Rumlarla işgal ve Enosis hareketlerine karşı direnmek zorunda bırakılmıştır. Mevcut durumda İngilizler Ada’yı işgal etmeği sürdürürken; Ada Rumları, 1821’lerde başlatarak devam ettirdikleri, Ada’yı Yunanistan’a bağlama (Enosis) faaliyetlerini fiilen sürdürmekte idiler. Her iki taraf da Haklı durumda olan Kıbrıs Türklerini ve Anadolu Türkiye’sini mağdur etme çabası içinde idiler. Bu tarihî gerçekler bilinmeli ve asla unutulmamalı, unutturulmamalıdır. Kıbrıs’ta, Kıbrıs Türklerine reva görülmüş olan bunca zulüm ve haksızlıklar, tüm Türklük dünyasının da başına gelecek haksızlıklardır.
Rumların ve İngilizlerin Kıbrıs siyasetlerinde değişiklik olmadı
Ne İngilizler ve ne de Kıbrıslı Rumlar, dünden bugüne amaçlarından sapmamış; takındıkları Kıbrıs’la ilgili siyasetlerinden bir adım dahi gerilememişlerdir. İngilizler, siyasetleri gereği, her zaman olduğu gibi, Yunanistan’ı Akdeniz coğrafyasında sürekli olarak Avrupa ülkeleri nezdinde istismar etmiş; Ege denizi ve Ege Adaları ile azdırmıştır. Orta Doğu enerji kaynaklarına sahip olabilmek için de İslam Dünyasını dün olduğu gibi bugün de kandırarak, Türk Milleti ve Devleti aleyhine kışkırtmaya çalışmıştır.
Kıbrıs meselesinin Sür-Git olmasını tercih etmekte olan İngilizler, bu meseleyi, adeta bir uluslar arası karıştırma ve bölge barışını zora sokma unsuru olarak kullanmakta; genel anlamda ve özellikle, Orta Doğu’dan kaynaklanan çıkarlarını elde etmede Siyasi ve askerî anlamda bir basamak olarak öne çıkarmakta ve bölgeye olan uzaklığını bir şekilde unutturup, söz sahibi olmayı sürdürmektedir. İngiliz üsleri, Anglo-Amerikan ve Avrupa Birliği stratejik çıkarlarının korunmasında yeri geldikçe kullanılmaktadır.
Suriye’nin, Irak’ın, Libya’nın, Lübnan’ın ve bunların dışında bilinen veya bilinmeyen coğrafî mahallerin seri olarak, gerek İngilizler adına ve gerekse ABD veya Avrupa Birliği adına bombalanmasında kullanılan üslerdir. İngiliz üsleri, bölge coğrafyasında en güçlü silahlarla donatılmış, dinleme ve gözetleme cihazları ile radar sistemleri olan, değişik füze reaktörleri ile donanımlı üslerdir. KKTC’nin ve Türkiye’nin güvenliği açısından üslerin statüsü her zaman için gündemdedir. Ayni şekilde, Adana’da İncirlik üssü gibi, Türkiye’nin başka yerlerinde konuşlandırılmış olan ABD üslerinin de, Türkiye’nin güvenliği noktasında statüleri ve konumları gözetim altında olduğu bilinmektedir.
Yorumlar kapalı.