Kıbrıs konvansiyon sözleşmesi amacından saptırılmıştır
İngiliz baskıları altında zorlanan Osmanlı Devleti’nin, Kıbrıs konusunda İngiltere ile imzalamış olduğu 1878 Konvansiyon sözleşmesi, İngiltere’nin bilinçli olarak yaptığı hukuk ihlalleri sonucu, amacından saptırılmıştır. Bu sözleşmede haklarımız yalnız toplum bakımından değil, din otoritesi bakımından da yeterince korunmamıştır. Müftülük, Eğitim, Eytam Sandıkları(Yetim bankaları), Beytü’l-mal (Devlet Hazinesi) işleri derç edilmemiş (konulmamış); Evkaf ile Mahkeme-i Şeriye meseleleri de her türlü yoruma yol açabilen kapalı ve eksik iki cümle içerisine sığdırılmıştır.
Sözleşmenin bu şekilde eksik ve yetersiz şekilde sonuçlanmasında, Osmanlı Devleti’nin her hangi bir kusuru bulunmamaktadır. Bu sözleşmenin böyle bir tarzda ortaya konulmasında ve uygulamaya sokulmasında İngiltere’nin sinsi iradesinin ve stratejik, konjonktürel olarak baskılarından kaynaklandığı muhakkaktır. Zaten Ulu Hakan II. Abdülhamit,1878’de Ada’nın, İngiltere’ye devri veya İngiltere tarafından tasarrufu konusunda her hangi bir talepte bulunmamış; ayni şekilde, İngilizlerin bu meselede yalan söylediklerini ve farklı amaç ve niyetleri olduğunu defaatla vurgulamış ve Antlaşmayı imza etmekten kaçınmıştır. Yapılan bu antlaşma, adeta gümrükten mal kaçırırcasına tavırlar içinde yapılmıştır ki her hangi bir hukukî niteliği bulunmamakta idi. Ne yazık ki tarih, bu hatayı da içine sindirebilmiştir.
Sözleşmede: “Kıbrıs’ta eskiden olduğu gibi bir Mahkeme-i Şeriye bulundurulacak” ve Kıbrıs’taki Müslüman Evkaf,biri Osmanlı Evkaf Nezareti tarafından ve diğeri İngiliz Hükümeti tarafından tayin edilecek iki Murahhas tarafından idare edilecek” deniliyordu.Bunun gibi, “Hukuk-ı Şahaneme halel gelmemek kaydıyla iş bu muahedeyi imza eylerim!” tarzındaki mücmel(gizemli ve kapalı) ifadeler içeren cümleler, berrak olmadığı hukuk literatüründe yoruma tabi nitelikte olduğundan kesin sonuçlara ulaşılamadan,tüm haklarımız Kıbrıs’ta İngiliz işgal siyasetine kurban edilmiştir.
Kıbrıs Türk Lideri Avukat Fadıl Korkut’un konvansiyon yorumu
Kıbrıs Türk Liderlerinden Avukat Niyazi Fadıl Korkut’la ilgili olarak Değerli Hocam Harid Fedai ile birlikte kaleme aldığımız hatıralar kitabımızda. Bu meyanda Merhum Fadıl Niyazi Korkut’un yaptığı yorumlar dikkat çekicidir. Antlaşmada yer alan hususlarda, hak talep edebilmede esaslı dayanakların bulunmadığı muhakkaktır. Antlaşmada: “Mahkeme-i Şeriye’nin devam edeceği yazıldığı halde, kaç mahkeme olacağı ve bu mahkemelerin kadılarının kimler tarafından tayin edilecekleri tespit edilmiyordu. Evkaf meselesinde de Anlaşmanın ihdas ettiği(belirlediği) murahhasların hangi makama bağlı olacağı da meşkuk(kuşkulu) olmuştu. İşgal münasebetiyle Bab-ı ali(İstanbul)den Kıbrıs’a gönderilmiş bulunan ferman da(metazorik olarak) yukarıdaki cümleleri aynen tekrar etmekte idi. İşte Kıbrıs Antlaşması neticesi olarak, Kıbrıs Türkleri böyle tepeden inme çapraşık teşkilat, veyahut daha doğrusu teşkilatsızlık karşısında kalmışlardı.
Düşmanları tarafından, kıskaca alınmış bulunan Osmanlı Devleti’nin mevcut koşullar karşısında mecburiyet tahtında atmış olduğu bu adımlar haliyle, Kıbrıs Türk halkının geleceğini zora sokmuştur. Kıbrıs Türk halkı, tüm bu aykırı koşullara rağmen Ada’da varlığını devam ettirmek adına, Anadolu Türkiye’si ile dayanışma ve işbirliği içinde her türlü zorluklara mukavemet göstererek mücadelesini, Kıbrıs davası olarak sürdürmeyi başarmıştır.
İngilizler, Kıbrıs’ta Türk haklarına zarar vermişlerdir
İngilizler bir yandan Kıbrıs antlaşmasının yetersizliğinden dolayı ve öbür yandan Türk toplumunun, Anavatan’la irtibatının zorlaştırılmasından kaynaklanan çaresizliklerine dayanarak çabucak toplum haklarımızın üstüne oturuverdiler. İşgalin hemen ertesinden itibaren İngiliz Valisi, kendi kararı ile Evkaf Murahhaslarının amiri sıfatını takınmıştı. İşin sonunda bununla da yetinmeyerek İngilizler, çabuk hırsız ev sahibini bastırır kabilinden 1883 yılının 4 sayılı kanunla Kıbrıs’ta Şer’î Mahkemelerin sayısını tayin etme hakkını Valiye veriyordu. Kazalarda bulunan üç Naibi (Kadı yardımcısını) ise ayni yasa tahtında müstakil Kadı olarak ilan edip, atamışlardır. Böylece İstanbul’dan atanacak olan Kadının Lefkoşa sınırları dışında yetkileri tamamen ortadan kaldırılmış oldu.
Kıbrıs Türkleri, duyarlı ve kararlı davranışlarla bekasına sahip çıkmıştır
İşgal sonrasında büyük bir şok içerisinde bulunan Kıbrıs Türkleri, ADA’da, varlığını sürdürebilmesinin tehlikeye düştüğü bir aşamaya doğru gittiğini anladığından; ayakta kalabilmek ve Kıbrıs’ta kadim haklarını koruyabilmek adına direnişe geçmenin kaçınılmaz olduğunun bilinci ile daha duyarlı adımlar atmak üzere; gerek İngiliz Sömürge idarecilerine karşı ve gerekse Kıbrıs Rumlarını güdümüne alan Kiliseye karşı kararlı bir şekilde, usul-i halle direniş başlatmaya karar vermiştir. İngiliz Valisinin Ada’ya intikal ettiği andan itibaren Rumların ENOSİS konusunda ısrarcı davranmaları, İngilizlerin ise, Rum hezeyanlarına karşı tepki göstermeyerek Kıbrıs Türklerinin Haklarına karşı duyarsız davranması karşısında Kıbrıslı Türkler, her defasında soğukkanlılığını muhafaza etmiş; Adalet bir gün yerine gelir; Rumlar akıllanır; İngilizler ise haklıyı, haksızı birbirinden ayırır diye ümidini yitirmemişler, sabır ve metanetle bekle ve gör politikasını tercih etmişlerdir. Kıbrıs’ta barışın ve huzurun sağlanmasında Kıbrıs Türklerinin yaptığı fedakarlıklar saymakla bitirilemez. Yine de Türkler bu Ada’da suçlu gösterilmiş, bu gün de ayni şekilde suçlu gösterilmeye devam edilmektedir.
Yorumlar kapalı.