yonetici

Bir Başbakanın İdamı ve Yassıada’daki Sır! (2) (Menderes, Zorlu ve Polatkan’a Saygıyla)





   Bu rejim, ancak bir şekilde değişebilir:

   O da, tıpkı İrlanda da olduğu gibi adanın Türk ve Rum olmak üzere iki müsavi (6) mıntıkaya (7) ayrılması şartı ile. Bu takdirde ada, Türk ve Yunan hükümetlerinin himayesinde istiklâlini temin eder. Aksi takdirde, Kıbrıs için başka türlü, yani, Yunanistan’ın idaresinde bir rejim hiçbir suretle tasavvur (8) edilemez.

   Kıbrıs’ta yaşayan ve kalpleri bizler gibi ve bu topraklar için çarpan yüz bin Türkün mukadderatına (9) karşı lâkayt (10) kalmamız mevzu bahis olmaz.”

*     *     *

   Hürriyet gazetesi kurucusu, patronu ve başyazarı Sn. Sedat Simavi’nin Kıbrıs ve Kıbrıslı Türklerin geleceği üzerine gazete sütununa taşıdığı bu ilk yazısı, 23 Ekim 1948 tarihini taşır.

   Ancak, ilginç bir zaman aralığıyla, bu tarihten tam bir yıl önceye dönüş yapmamız ve bu kez 1947 yılının Ekim ayında Rumlar tarafından atılan ilk siyasal adımı kısaca anmamız – anımsamamız gerekir…

*     *     *

   1947 yılının Ekim ayında Kıbrıslı Rumlar, dönemin Başpiskopos Yardımcısının başkanlığında bir kurul oluşturarak Londra’ya gönderirler ve o zamanki İngiltere Sömürgecilik Bakanı’ndan ‘Adanın Yunanistan’a verilmesinin’ sağlanmasını isterler…

   Rumlar tarafından atılan bu adım, Kıbrıslı Türklerin büyük tepkisini çeker…

   Ardından, önce, Yunan başkenti Atina’da üniversite öğrencileri bu istemi destekleyen büyük bir miting gerçekleştirirler… Yunanlı gençlerin mitingi, çok kısa sürede bu kez, Türkiye’nin birçok yerinde öğrenim gören üniversiteli gençlerimizin karşı mitingleriyle yanıt bulur…

   Türk ve Yunan üniversite gençlerinin birbirlerine etki – tepki olarak sokaklara taşıdıkları Kıbrıs konulu mitingleri, 1947 – 1954 yılları arasında, yedi yıl boyunca gazete manşetlerine taşınır…

                                              *     *     *

   Ancak, Rum ve Yunanlılar, siyasal girişimlerini ne denli canlı tutmaya özen gösterirlerse, bu yılların Türkiye hükümetleri de konuya, o kadar uzak duruyorlardı…

   Örneğin, CHP iktidarının son Dışişleri Bakanı Sn. Necmeddin Sadak, 23 Ocak 1950 tarihinde TBMM’nde yaptığı konuşmasında, “Kıbrıs meselesi diye bir mesele olmadığını…” savunurken, İngiltere’nin adayı bir başka devlete vermek niyetinde bulunmadığını, bu nedenle gençlerin, beyhude yere heyecana kapıldıklarını söyler…

   14 Mayıs 1950 günü, Türkiye’de yapılan milletvekilliği genel seçimlerini, çoğunlukla, CHP’ye karşı Demokrat Parti kazanır ve iktidara gelir.

   Bu kez, Türkiye Dışişleri Bakanlığı koltuğunda CHP’li Sn. Necmeddin Sadak değil, Demokrat Partisi’nden Prof. Dr., Sn. Fuad Köprülü vardı…

   Ancak, Sn. Köprülü de, 20 Haziran 1950 tarihinde yapılan DP Grup toplantısında Sn. Sadak’ın görüşlerini benimsediğine dikkat çeker, şöyle der:

                                                         *     *     *

   – “Kıbrıs meselesi diye şimdilik bir mesele, bizim itilamızda(11)değildir.”

   Çünkü Yunan Hükümeti de resmen Kıbrıs meselesiyle meşgul olmamaktadır. Binaenaleyh, Hâriciyemiz de böyle bir hadisenin mevcudiyetinden resmen haberdar değildir.”

                                                             *     *     *

   Özetle; Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye’de sokaklar Kıbrıs’ta bir sorun olduğunu çığlık çığlığa mitinglerle kabul ediyor, ancak Türkiye’deki siyasi otorite böyle bir sorunun varlığını halâ kabul etmiyor – edemiyordu…

   14 Mayıs 1950’de CHP Dışişleri Bakanı Sn. Necmeddin Sadak’ın, 20 Haziran 1950’de de DP Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Sn. Fuad Köprülü’nün “bizim, Kıbrıs meselesi diye bir meselemiz yoktur” demelerinin üzerinden dokuz ay geçmişti ki, önce Yunanistan Başbakan Yardımcısı, kısa süre sonra da Başbakan olan Sn. Sofokles Venizelos 16 Şubat 1951 günü İngiltere’ye başvurarak, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını isterler.

   Sn. Sofokles Venizelos, ilhak talebini, Yunan Parlamentosu önünde şu sözlerle dile getirir:

                                                         *     *     *

   – “İnkâr edilemez bir hakikattir ki, ta 1912’den beri bütün Elen hükümetleri Kıbrıs meselesini ele aldılar.

   Eğer bugüne kadar yeni bir talepte bulunulmamışsa, bu meselenin doğrudan doğruya İngiliz menfaatlerini ilgilendirmesi ve diğer yandan da Yunan devletinin olgun politikası icabı meselenin tatlılıkla hâl olunabileceği anı beklemesindendir.

   Bugün hiç bir şüpheye mahal bırakmamak üzere şu resmi kürsüden Kıbrıs’ın anavatana ilhakının, Yunan milletinin en aziz dileği olduğunu ilân etmek fırsatını ele geçirmiş bulunduğumdan, bahtiyarım”.

                                                                             *     *     *

   Yunan parlamentosunda ateşli bir söylemle Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını isteyen Sn. Sofokles Venizelos, ilhak talebinden bir yıl sonra, 31 Ocak 1952 günü Yunanistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı sıfatlarıyla, Türkiye’yi ziyaret eder.

   Bu ziyaretin üzerinden henüz üç hafta geçmemişti ki, 18 Şubat 1952 günü Türkiye ve Yunanistan eş zamanlı olarak NATO üyeliğine kabul edilirler…

   4 Nisan 1949’da ‘Washington Antlaşması’ ile kurulan NATO, üyelerinin, “ortak savunma örgütü” olarak bilinmektedir.

   Kurucu antlaşmanın özellikle 3, 4 ve 5’inci maddeleri, oldukça önemlidir…

                                                                           *     *     *

   Cumartesi günkü köşe yazımızda devam etmek üzere.

   11) İtila: Anlaşmak, görüşmek, uyuşmak

Bir Başbakanın İdamı ve Yassıada’daki Sır! (2) (Menderes, Zorlu ve Polatkan’a Saygıyla)

Yorumlar kapalı.