
YAZARLAR-MUSTAFA HASIM ALTAN-HUZUR 05
MUSTAFA HAŞİM ALTAN
————
İngilizler Kıbrıs’a göz dikmiş, Süveyş kanalı üzerinden Anadolu’yu hedeflerine koymuşlardır
Başta İngilizler haksız kazanç elde etme girişimlerini Afrika ülkelerinde başlatmışlardır. Buralara seyyah veya gezginci kisvesi altında casuslar göndererek bölgesel değerlendirmelerde bulunmuşlar ve bunların yazdıkları raporlara dayalı olarak Devlet güçlerini hareket ettirip sömürü başlatmışlardır. Afrika’nın ötesinde, Hindistan ve çevresine göz diken İngilizler İpek Yolunu ele geçirmek üzere, Akdeniz üzerinden Kıbrıs’ı ve Süveyş Kanalı üzerinden Mısır’ı ve haliyle Anadolu’yu ve Boğazları elde etme girişimleri oldukça dikkat çekicidir. Buralara çeşitli meslek dallarından seyyahlar gönderilmiş, maiyetinde ise askerî uzmanlar görevlendirilmiş ve gezilen bölgelerin Stratejik, siyasal ve ekonomik getirileri değerlendirilmeğe tabi tutulmuştur. Buna bir misal olarak İngiliz Kaptan J.M.KINNEIR ve 1878’de Kıbrıs Konvansiyonu ile pek yakından ilgilenen Benjamin Dısraeli (Lord Beaconsfield)in yaptıklarını gösterebiliriz.
İngilizler Kıbrıs’a sömürü ve
işgal anlayışıyla yaklaşmışlardır
Bu konuda, Merhum Ahmet Gazioğlu’nun tespiti oldukça önemlidir. Kıbrıs elbette ki İngilizler için çok önemlidir. Ancak Kıbrıs, İngiliz toprağı değildir. Bu Ada bir Anadolu Toprağıdır ve sahibi ve maliki Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu da tarihî bir gerçektir ve bu gerçekten hareket ederek, İngilizlerin Ada’ya müdahalesinin bir işgalden ibaret olduğunu kolayca anlamamız mümkün olabilecektir. İngilizler, Kıbrıs konusuna, Emperyal ve Sömürü anlayışıyla yaklaşmışlar ve Kıbrıs’a ilgi duymuşlardır. Şöyle ki: “Hindistan yolunu emniyet altında bulundurmak, Ortadoğu’da daha nüfuzlu bir duruma yükselmek ve bilhassa Rusya’yı bu bölgedeki İngiliz menfaatlerinin ortağı haline gelmekten menetmek için Britanya daha XIX. yüzyılın başından beri tedbirler düşünüyor ve bilhassa Doğu Akdeniz’de bir deniz üssü ele geçirmeye çalışıyordu.
İngiliz Kaptanı J.M. Kınneır
İngilizleri yanlış yollara
sevk etmiş bir İngiliz casusudur
1814 yılında Kaptan J.M.Kınneır adında ve Doğu Hint Kumpanyası memurlarından olan bir İngiliz Kıbrıs’ı ziyaret ederek, adanın gerek askerî, gerekse ticarî bakımlardan İngilizler için taşıdığı büyük önemi anlamış ve şunları yazmıştı:’’Kıbrıs’a malik olmak, İngiltere’yi Akdeniz’de üstün bir duruma yükseltecek ve Levant ülkelerinin müstakbel kaderini tanzim edici bir mevkie ulaştıracaktır. Mısır ve Suriye derhal İngiltere’ye tabi olacaklar ve Küçük Asya’nın(Anadolu’da Osmanlı Devleti’nin) hareketlerini kontrol altında bulunduracak ve Rusya’nın bu bölgedeki tecavüzleri önlenemese bile geciktirilmiş olacaktır. Kıbrıs’a malik olmak,İngiltere’nin ticaretini kayda değer bir derecede artıracak, Ada’nın zengin içkilerinin,ipeklerinin ve diğer istihsal maddelerinin; Mısır’ın şeker ve pirincinin, Anadolu’nun tütün ve pamuğunun tevzi hakkını İngiltere’ye bahşedecektir.’’
İngiliz Kaptanı Kınneır, tam da bir emperyalist olarak, dünyayı İngilizler yönetiyormuş ve dünyanın maliki imiş gibi düşünüp, Britanya Devlet yetkililerini sömürü için tahrik etmekte; savaş zoruyla insanlara zulüm yaparak ellerinde avuçlarında ne varsa hepsini almak üzere İngilizleri masum insan kanı dökmeye teşvik ettiğini ve tam anlamıyla bir İngiliz kafası ve mantalitesi ilke hareket ettiğini açıkça görebilmekteyiz.Bu durum kabul edilemeyecek, gerçekten zalimane bir davranış biçimi ve planlamasıdır.
İngiltere Başbakanı Lord Baconsfield de
Kıbrıs konusunda Vıctorıa’yı kandırmıştı
İngiliz Kaptanın bu tespitini ayni şekilde İngiliz Başbakanlarından Lord Beaconsfield daha da ileri götürmüş ve 1847 yılında kaleme aldığı Tancred adlı eserinde kayda geçirmiştir. İngiliz Başbakan da, tıpkı İngiliz Kaptan gibi Kıbrıs’ın İngiltere için çok önemli olduğu bu kitabında ısrarla belirtilmiştir: “İngilizlerin Kıbrıs’a ihtiyacı vardır ve burasını alacaklardır!” kaydına kitabında yer veren Başbakanın ortaya koyduğu bu arzu, yaklaşık 30 yıl sonra, kendi iktidarı zamanında gerçekleştirilmiştir. Bazı İngiliz Konsolosları, Yüksek rütbeli İngiliz subayları da Kıbrıs’ın bir deniz üssü olarak ideal bir durumda olduğunu ve bilhassa Mağusa Limanının önemini belirtmeyi sürdürmüşlerdir.
Amiral Lord John Hay,Kıbrıs’ın mevkiini bir deniz üssü olarak tavsif ediyordu.Başbakan Beaconsfield, Kraliçe Vıctorıa’ya, Kıbrıs’ın Batı Asya’nın bir anahtarı olduğunu,söyleyip durmuş ve kafasını şişirtmişti ve Kraliçeyi kandırmıştı.. İngiltere önce Osmanlı Devleti’nin Rusya ile savaşa girmesi için her türlü fitnelikleri uygulamış ve bunu başarmıştır. Osmanlı Devleti 1877’de Ruslar karşısında zor duruma düşürülmüştür. Boğazlar tehlikeye girmişti. Rusya’nın İstanbul’u işgal edeceği söylemi İngiliz propagandaları ile abartılı bir şekilde yaygınlaştırılmıştı.
İngilizler, II. Abdülhamit’e yalan söylediler ve Kıbrıs’ı yalan iddialarla ele geçirmek istediler
İngilizler basamak basamak Osmanlı Devleti’ni yalan dolanlarla punduna getirmek ve zayıf durumunu fırsata dönüştürüp Ada’ya sahip olmak için çeşitli politik yalanlarla öne çıkmışlardır. Bunlar Uluhakan Sultan II Abdülhamit’i kandırmaya çalıştılar. Padişah II. Abdülhamit, İngilizlerin amacını ve sinsi emellerini çoktan anlamış ve teşhis etmişti.4 Haziran 1878’de zorla imzalanan anlaşma tamamen bir Savunma antlaşması (Konvansiyon sözleşmesi)dir. Bu bir kira antlaşması değildir. İlgili sözleşme, Osmanlı Devleti’nin Rusya ile olan anlaşmazlığı sona ermesinin hemen akabinde İngilizlerin, Ada’yı derhal asıl sahibi olan Osmanlı Devleti’ne teslim edecekleri maddesini içermekte idi. Ne yazık ki İngilizler, tüm antlaşmalara aykırı şekilde hareket etmiş ve yaklaşık olarak Kıbrıs adasını 82 yıl boyunca işgal etmeyi sürdürmüştür.
Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün temeli
Sir Winston Churchill zamanında atılmıştır
İki kez Ada’yı ziyaret eden Sır Winston Churchill, Kıbrıs’ı Türkiye’ye geri iade etmek yerine Kıbrıslı Rumları ve Yunanlıları siyasî istismar unsuru olarak kullanmış ve Kıbrıs meselesini çözümsüzlük noktasına ulaştırmış ve bugünlere kadar sürüp devam etmesine önayak olmuştur. İngilizler Kıbrıs’ta Türk haklarına saygılı davranmamıştır. Kıbrıs vakıflarına müdahale etmişlerdir. Ata yadigarı emanetlerimize topluca ihanet etmişlerdir. Kıbrıs’ta başlattıkları sömürü hareketlerinde, Türk mallarını yağmalamış; topraklarımızın büyük bir bölümünün Rumların eline geçmesine; kiliselerin ve manastırların mülkiyetine kaydedilmesine yardımcı olmuşlardır.
İngilizler Kıbrıs’ta, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin kadim haklarını çiğnemek için aşırı efor sarfetmişlerdir. Rumlara ve Yunanlılara bu konuda büyük destek vermişlerdir. Günümüzde, Doğu Akdeniz, Petrol, Gaz ve Hidrokarbon Enerji kaynakları konusunda da, halen İngiliz toprağı olarak ilan ettikleri Ağrotur ve Dikelya topraklarını üs bölgesi olarak uhdelerinde bulundurup buralardan gizli veya aleni olarak Türkiye ve KKTC aleyhine kampanya yürüten Akdeniz korsan devletlerine desteklerini sürdürmektedirler.
Kıbrıs Türklerinin mazisinden
ve acı hatıratından düşündürücü,
ibret alınacak dersler vardır
Ada’nın gerçek sahibi olan Kıbrıs Türklerinin tarihî süreç içerisinde, İngilizlerin de yardımı ile bir takım asimile metotlarla azınlık hale getirilmesi son derecede düşündürücüdür. Her fırsatta, kendi çıkarları doğrultusunda, Kıbrıslı Rumların ve Yunanistan’ın isteklerine kulak veren İngilizlerin takındığı ahlakî ve Vicdanî olmayan acımasız siyaseti nedeniyle Kıbrıslı Türkler büyük bedeller ödemek durumunda bırakılmışlardır. Binlerce vatandaşımız şehit edilmiş, nice nice köylerimiz tahrip edilmiş; ailelerimiz dağıtılmış, gurbet ellerde acılar çekmiştir. Yine de Rumların ve Yunanlıların ENOSİS istekleri, bir şekilde ön planda tutulmuş ve desteklenmiştir. Küçücük bir adada asıl hak sahibi olmasına rağmen Kıbrıslı Türkler azınlık durumuna düşürüldükten sonra; Ada’da, hile ve desiselerle çoğunluk durumuna dönüştürülen Kıbrıs Rumlarının, üstlendiği haksız ve hayalî misyonu olan Enosis’in gerçekleşmesini engellemek yerine,onları daha da destekleyerek, Kıbrıs’ta tek başlarına egemen olmasına çalışmak büyük bir adaletsizliktir.Buna karşın Kıbrıs Türklerinin,haklarının hiçe sayılmış olması,üzücü ve yıpratıcı bir sonuç olarak karşımızda duracak ve her zaman hatırlanacak; bunlara sebep olanlar da nefretle anılacaktır.
Kıbrıs Türklerinin Anavatan Türkiye ile kurmuş olduğu KKTC’nin ilelebet yaşatılması halinde ise Kıbrıs, gelecekte, yeniden barış ve esenlik içerisinde geçmişte yapılmış haksızlıkların bir daha tekrarlanamayacağı dönemleri, Ada’ya kazandıracağı muhakkaktır. KKTC, Kıbrıs’ta barışın sigortası; Türkiye Cumhuriyeti ise Doğu Akdeniz’in ve Ortadoğu’nun hamisi ve Garantörüdür.
GENELRES: HASIM 1-2
Yorumlar kapalı.