
Başbakan Ünal Üstel’in BRT’deki programda bakanlık yerleşkesine parmak basması beni bayağı düşündürdü. Neden düşündürdü onu da söyleyelim…
Kabul etmek lazım… Ne Türkiye eski yerindedir, ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Köprülerin altından çok sular aktı gitti. Demografik, ekonomik, siyasal ve kentsel yapılaşma; zaman içinde değişti ve bize rahmetlik Demirel’in sözünü hatırlattı.
“Dün dündür, bugün bugündür…”
Ne kadar yerinde bir söz.
Esasında Demirel bu sözleri ile adeta “geçmişe saplanıp kalmamak lazım, hep ileriye bakmak lazım” demek istemiştir. Veya “kötü günler arkada kaldı” gibi…
Şimdi de Başbakan Ünal Üstel’in “Başbakanlık binası yetersiz kaldı” sözleri beni çok eskilere ve yakın tarihe sürükledi.
Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda pek çok eski İngiliz binası, bakanlıkların makam yeri oldu. Bizde üç bakanlık vardı. Bunlar; Dışişleri ve Savunma Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlıklarıydı…
Bu makamları işgal eden Dr. Niyazi Manyera, Dışişleri Bakanı Osman Örek ve Ziraat Bakanı Fazıl Plümer, 21 Aralık 1963’le beraber bir sap gibi ortalarda kalmışlar ve soluğu, Dr. Küçük’ün ikametgahının doğu camekanında almışlardı. Her şeyini kaybetmiş Türk halkı ve Türk siyasiler, Genel Komite adı altında kurulan ilk yapılaşmanın çekirdeğinde görev almışlardı. Tarih, o oluşumda bir memur olarak bulunmamı kısmet etti. Her şeyi görüyor, her şeyi yaşıyor, her şeye tanık oluyordum.
Bütün göçmen memurların her biri dört tarafa saçılmışlardı. Artık daire ve bina diye bir şey kalmamıştı. Hatta kısmen rahatlamak için sarayın avlusuna atermitten bir Bakanlar Kurulu salonu yapılmıştı. Bundan başka, bir de saçtan oda yapılmış ve Dr. Niyazi Manyera ile Fazıl Plümer birbirlerine girmişlerdi o odayı almak için.
1974 Mutlu Barış Harekatı’nın hemen sonrasında Dr. Küçük kendi gazetesinde bir yorum yapmıştı. Dr. Küçük yorumunda şöyle diyordu.
“1963’ten 1974’e kadar bütün hizmetleri derme çatma binalarda ve saçtan yapılmış kulübelerde veriyorduk. Şimdi Rumlardan dünya kadar bina kaldı ve hâlâ devleti hizmet için devamlı şahıslardan bina kiralanıyor. Yazık değil mi devletin parasına.”
Geçen zaman zarfında devlet bir proje geliştirmişti. Bütün bakanlıklar şehir dışına taşınacak ve yeni bakanlık binaları yapılacak. Nitekim Başbakanlık binası, Bayındırlık, Ulaştırma ve Turizm Bakanlığı binası, İçişleri Bakanlık binası ve Maliye ve Ekonomi Bakanlık binaları yeniden yapılmıştı. Ayrıca Rumlardan kalma Sanayi Holding binalarının yerine yapılmıştı Gelir ve Vergi Dairesi ile Muhaceret binaları. Bunlara yeni polis binaları da eklenince epeyce yol kat edildiğini gördük ve gururlandık. Ne yalan söyleyeyim, bizim dönem memurları hep saçtan barakalarda geçirdik ömrümüzü ve bayağı kıskandım. “Ne kadar şanslıdır şimdiki memurlar?” sorusunu sordum kendime.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’dan herhangi bir talep gelmediği halde TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bizim için yeni bir parlamento binasıyla yeni bir Cumhurbaşkanlığı sarayı yapımı konusunda kararı verdi. Hatta kararı verirken şöyle bir ifade kullandı:
“Bir devletin itibarı, görkemli ve işlevsel binalarla daha da itibar kazanır.”
Aklımda kaldığı kadarı ile buna benzer sözler söylemişti ve bundan çok mutlu olmuştuk. Hatta şimdiki Cumhurbaşkanlığı binasının müzeye dönüştürülmesinden söz etmişti. Bunlar güzel atılımlardı. Nitekim yeni meclis binası ve Cumhurbaşkanlığı binasının yapımı şu anda son hızla devam ediyor.
Ersin Tatar, Hatay’da meydana gelen deprem nedeniyle bu projenin durdurulmasını önermiş ama Sayın Erdoğan, “Proje devam edecek” demişti.
Bizim muhalif cephe yerden yere vurdu bu projeyi.
Biz de onların reaksiyonlarına cevap teşkil eden cevabı vermiştik.
“Size ne? Parayı veren Türkiye, bütün hayatımızı garantileyen Türkiye” demiştik. Yani parayı veren onlar. Madem bütün sorunların üstesinden geliyorlar, o proje de devam ediyor.
Şimdi Başbakan Ünal Üstel’in “Başbakanlık binası bize yeterli değil, yeni protokolle Başbakanlık ve bakanlık yerleşkesi gerçekleşecek” sözleri gerçekten beni düşündürdü.
“Gerçekten mevcut Başbakanlık binası bize yeterli değil mi? Ayrıca büyük bir deprem felaketi geçiren Türkiye’yi bu yükün altına sokmaya değer mi?”
Bu sorular karmaşası içinde elbette devlet binalarının daha mükemmel bir duruma gelmesi arzumuzdur. Sadece aciliyetinden endişeliyim.
Yine de geçmiş, geçmişte kaldı. Adeta bize şu soruyu soracaklar diye düşünüyorum.
“Sizin döneminiz öyleydi, bizim dönemimiz de böyledir.”
Yani büyük Türkiye’nin büyük adımları ve atılımları…
Yorumlar kapalı.