Sözcükbilim
Sözcükbilim dilin sözvarlığını, türetmede görev alan biçimbirimlerini, bileşik sözcük, deyim, atasözü ve kalıplaşmış söz gibi öğelerini incelemeye yönelen, bu öğelerin kökenlerini araştırarak biçim ve anlam açısından gelişmelerini saptamaya çalışan dilbilim dalıdır. Eğer çok kısa bir tanımını yapmak istersek, “sözcükbilim, dilin sözvarlığını inceleyen bilimdir” diyebiliriz.
Bu incelemeler değişik dillerin gereçlerine dayanılarak gerçekleştirilirse ve bu çalışmalardan bütün diller için geçerli birtakım sonuçlar çıkarılırsa, bu bilim dalı genel bir nitelik kazanarak ‘Genel Sözcükbilim’ adını alır. Eğer belli bir dilin sözvarlığı içinde ya da ilişkili olduğu dillerdeki karşılıklarıyla birlikte ele alınırsa bu ‘filolojik’ bir çalışma olur. Böylece belli bir dil ailesi, örneğin Ural-Altay dilleri temel alınacak olursa ‘karşılaştırmalı sözcükbilim’ incelemesine girişilmiş olunur.
Ancak bize göre anlambilim öteden beri sözcüklerden hareket ederek anlama yönelen, adbilim ise kavramlardan yola çıkarak bu kavramların değişik dillerdeki adlandırılış biçimini inceleyen birer alan olduklarından, temelde her ikisi de sözvarlığını işleyen dilbilim dallarıdır. Bu bakımdan sözcükbilimle yakınlıkları göz önünde tutularak kimi dilbilimcilerin yaptığı gibi geniş bir çerçeve içinde, bir arada düşünülmeleri gerekir.
Sözcükler
Sözvarlığı denince akla ilk gelen elbette sözcük olacaktır. Ancak hemen belirtelim ki dilbilimciler sözcük yerine daha çok ‘gösterge’ terimini kullanırlar. Dilin öteki öğeleriyle çeşitli ve sıkı ilişkiler içinde bulunan sözcük, özellikle somut kavramları yansıttığında zihinde tek başına belli bir tasarım uyandırabilecek niteliktedir. Örneğin Türkçedeki at, elma ve güneş gibi sözcükler bir Türk’e söylendiğinde, onun zihninde tek tek belirli tasarımlar uyanır. Soyut kavramlardan saydığımız korku, arkadaşlık, acıma, pişmanlık gibi sözcükler de her dilde belli bir duygu ya da düşünceyi yansıtabilen birimlerdir.
Her dilin sözvarlığını oluşturan sözcükleri, yerli sözcükler ve yabancı sözcükler olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Yerli Sözcükler: Bir ulusa atalarından kalmış olan, en eski metinlerde görülen ve önemli sayılan sözcüklere denir.
Bunlar organ adları, yiyecek-içecekle, tarım araçlarıyla, insanlarla yakın ilişkili bulunan hayvanlarla ilgili adlarla sayı gösteren adlardır. Türkçeden örnek verecek olursak en eski metinlerimizde geçen baş, ayak, kol, göz, kulak, boğaz, tarla, yemiş, su, koyun, boğa, bir, iki, üç gibi sayı adları verilebilir.
Yabancı Sözcükler: Her dilde bulunan yabancı sözcükleri iki bölüme ayırabiliriz.
Yerleşmiş Yabancı Sözcükler: Bunlar, girdikleri dilde uzun süre kullanılan ve o dilin ses ve yapı özelliklerine uyan, geniş bir kullanım alanı olan sözcüklerdir. Örneğin Türkçedeki tarçın, Farsçadaki dârû-yi Çin (Çin ilacı) tamlamasının değişik biçimidir. Aynı şekilde, Far. Câr-ı şeb (gece örtüsü) çarşafa dönüşmüş, yine Farsçadan dilimize geçendîvâr, Türkçenin ünlü uyumu kuralına uyarak, uzun ünlüleri kısalarak duvar olmuş, Farsça hâste sözcüğü ise ünlü uyumuna uyarak hasta şekline dönüşmüştür.
Her dilde yabancı öğelerden bir bölümünün de kulakta bıraktıkları ses izlenimi aracıyla, sesçe kendisine benzeyen yerli sözcüklere dönüştürüldüğü görülür. Birçok özel adları da içeren bu olaya halk etimolojisi denilmektedir ki niteliği dolayısıyla yerlileştirme biçiminde adlandırılmasının daha doğru olduğunu sanıyoruz. Türkçede atlı karoça’nın atlı karıncaya çevrilmesi aynı olayın belirtilerindendir.
Bir ulusun konuştuğu dilin sözvarlığının incelenmesiyle bu ulusun tarih boyunca hangi toplumlarla ilişkide bulunduğu hususunda sağlam ipuçları elde edilebilir. Örnek olarak 8.yüzyıldan bu yana Türkçenin sözvarlığını incelediğimizde tarih sırasına göre Çin, Sanskrit, Arap, Fars, Rum, İtalyan, İspanyol, Fransız, Alman, İngiliz dilleriyle, dolayısıyla uluslarıyla olan ilişkileri ortaya koyabiliriz. Eğer yapma, türetme değilse, dilde bir sözcüğün hangi tarihte ilk olarak kullanıldığı çoğu kez bilinmez. Ancak kimi sözcüklerin dilde kullanımlarının bir zaman sonra sona erdiği, bunların küçük bir alanda, belli dil gruplarınca kullanıldıktan sonra yavaş yavaş unutularak öldükleri görülmektedir. Biz bu olaya sözcük ölümü diyoruz.
Yerlileştirilmiş Yabancı Sözcükler: Bu öğeler dilde yaratıcılıklarını belli eden, alındığı dildeki ses özelliklerini koruyan sözcüklerdir. Türkçede çok kullanıldığı halde ünlü uyumuna uymayan istasyon, prefabrike, televizyon, telefon, konsültasyon gibi sözcükler, bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Dilde kullanılan sözcük sayısı
Bir dildeki sözcük sayısı ne kadar büyük olursa olsun, günlük konuşmalarda kullandığımız sözcüklerin sayısı, sanıldığından çok daha küçük, yaklaşık birkaç bin sözcüktür. Yapılan incelemelere göre kimi ünlü yazarların bile söz dağarcıkları 5.000 sözcük dolayındadır. Verlee adlı bilgin, basit kimselerin 2.000’den biraz çok, eğitim görmüşlerin ise en az 4.000-5.000 dolayında sözcük kullandığını ileri sürer.
Ancak hemen ekleyelim ki sözcük sayısı, yazarların niteliklerine ve işledikleri konulara göre değişir. Çeşitli konu ve kavramlara değinen, sözvarlığı geniş olan bazı yazarlarda bu sayının çok yükselmesi doğaldır. Elimizde sayımlara dayanan kesin sonuçlar olmamakla birlikte, ünlü Türk yazarı H. Rahmi Gürpınar’ın sözvarlığı oldukça zengindir. Genel olarak konuşma sırasında sözcüklerin seçilişinde gerek konuşmanın içinde bulunduğu durum ve koşullar, gerekse onun çeşitli bakımlardan meslek, yaş gibi taşıdığı nitelikler ve hitap ettiği kimsenin nitelikleri etkili olur.
Böylece sözvarlığı içinden belli öğeler değil, duruma ve niteliklere uygun olanlar seçilir. Örneğin kültürlü bir kimse, kültürsüz bir kişi ile konuşurken bazı kavramları karşısındakinin anlayabileceği şekilde basitleştirerek kullanmaya, hatta bunlardan bazılarını da hiç kullanmamaya özen gösterir.
Sıklık
Sözcükbilimde sıklık, bir dilin sözcüklerinin öteki sözcüklere oranla daha çok ya da daha seyrek kullanılması anlamına gelir. Her dilde bazı sözcükler öteki öğelerden daha sık kullanılır. İlkokulun ilk sınıflarındaki öğrencilere ya da yabancı bir dili öğrenmeye başlayanlara ilk aşamada öğretilmesi gereken sözcüklerin hangileri olduğu, dilin sözcüklerinin hangi sıraya göre tanıtılması saptanırken değişik gereksinmeleri karşılayan anadili ve yabancı dil sözcükleri hazırlanırken dildeki öğelerin sıklıklarının bilinmesi gerekmektedir.
Özellikle eğitim bilimcilerinin yararlandıkları sıklık dizelgeleri, belli metinlere dayanılarak oldukça geniş tutulan bu metinlerde, hangi sözcüklerin daha yüksek sayıda geçtiğinin saptanması yoluyla elde edilir. Kuşkusuz bu alınan sonuçlar dillerin yapılarına ve çeşitli niteliklerine, bu dilleri konuşan ulusların yaşam özelliklerine göre dilden dile değişecektir. Ancak kimi kavramlarda, diller arasındaki yakınlık ve koşutlukların belirmesi beklenmelidir.
Sözcük ölümü
Her dilin sözvarlığını oluşturan sözcüklerden büyük bir bölümünün, zamanla dil içi ve dil dışı çeşitli etkenlerle unutulduğu görülür. Ancak bu unutulan ve ölen sözcükler, lehçe ile ağızlarda daha uzun bir süre yaşamlarını sürdürür. Bu nedenle yazı dili, ortak dille lehçe ve ağızlar arasında, sözvarlığı açısından her zaman ayrımlar bulunur. Dilde “sözcük ölümü” adını verdiğimiz bu olayın en başta gelen nedeni sözcüğün gösterdiği nesnenin, toplumun ve bireyin yaşamında artık yeri kalmaması, tanınmaz olmasıdır.
Toplum yaşamındaki siyasal değişmeler de sözcük ölümüne neden olur. Osmanlı sarayı, ordu ve yönetim düzeniyle ilgili enderun (devlet adamlarının eğitim gördüğü yer), çorbacı (yeniçerilerde takım komutanı, yüzbaşı), mirliva (tuğgeneral), bostancı başı (şehrin zabıta işlerine bakan askerlerin komutanı) gibi kavramlar, sözcük ölümlerine örnektir.
Ayrıca eski giyim kuşamları yansıtan yaşmak (kadınların ferace giydikleri zaman başlarını ve yüzlerini sardıkları beyaz örtü), setre (düz yakalı ve önü ilikli çuha elbise) gibi sözcükler hep böyle eskiyen, dolayısıyla unutulan kavramlardır.
İşin en acı tarafı şu ki, yabancı dillere karşı duyulan aşırı ilgi nedeniyle Eski Türkçe sözcüklerin çoğu yerlerini zaman içinde yabancı sözcüklere bırakmıştır. Örneğin Türkçe od sözcüğü yerini Farsça ateş sözcüğüne, yazuk sözcüğü yine yerini Farsça günah sözcüğüne, sü sözcüğü yerini Arapça asker sözcüğüne ve us sözcüğü de yerini Arapça akıl sözcüğüne bırakmıştır.
**
Prof. Dr. Turgut Turhan’ın yeni kitabı okuyucuyla buluştu
“Yavaşça Acele Et!”
Aliye ÖZENCİ
Prof. Dr. Turgut Turhan’ın “Yavaşça Acele Et!” kitabı yayımlandı.
KIBRIS gazetesinde yaklaşık bir yıl içinde çıkan toplam 65 yazının bir araya geldiği “Yavaşça Acele Et!”
eseri 324 sayfa.
Turhan, biyografi türündeki eserin önsözünde, kitabına emek ve katkı koyan herkese teşekkürlerini sundu.
2008’den beri KIBRIS gazetesinde konuk yazar olan Turhan, Kıbrıs ve Türkiye tarihiyle ilgili Atatürk eksenli konuları okuyucuya aktardı.
İlerleyen dönemlerde, gazetenin kültür sanat sayfasın da “Ortographiam” (benim yazılarım) isimli köşede müzik, resim, edebiyat ve buna benzer araştırma yazıları yazmaya başladı.
Köşe yazılarını bir gün bile aksatmadan yazmayı sürdüren Turhan, gazetede yayımlanan ilk 110 makaleyi “Ortographiam, Kültür/Sanat Yazıları” kitabında topladı.
Turgut Turhan, yeni eserinin önsözünde “Ortographiam, Kültür/Sanat Yazıları” kitabının kalın olması nedeniyle eleştiri aldığını belirtti. Bu nedenle “Yavaşça Acele Et!” kitabında 65 yazıya yer verdiğini yazdı.
Turhan, kitabının isim hikayesini şöyle paylaştı;
“Galibam tüm kitaplarım, okurlarda soru işareti uyandıran isimlerle yayımlandı. Bu da öyle oldu… “Yavaşça Acele et!” bu bir Latin atasözü… Malum 70 yaşına gelen yazar çizer takımı, “Eyvah! Daha yazacak bir dolu konu var… Ben bunları ne zaman yazacağım?” kaygısına kapılır. Zira Einstein’ın deyişiyle, “Tanrı bizleri, dönüşü olmayan izinlere çıkarır!” Eh, ne zaman yazılacak bunlar? Ben de artık 68 yaşıma girdiğimden bu kaygı içindeyim. O nedenle “Yavaşça acele etmem” gerektiğini düşünüyorum. Her ne kadar bu kitabı yayımlamamda pek acele etmemiş olsam da, bu söz, biraz olsun rahatlattı beni!”
**
Eski Pamuklu İlkokulu’nda yapılan tadilat sonrasında, ipekböceği kozası yetiştirilecek
Üretim canlandırılarak,
yaygınlaştırılacak
“İpeğin Kuzey Kıbrıs’ta Yeniden Doğuşu” projesinin ikinci etabı kapsamında Mehmetçik Büyükkonuk Belediyesi’ne bağlı Pamuklu köyündeki eski Pamuklu İlkokulu binasına, ipekböceği kozası yetiştiriciliği yapılması amacıyla tadilat yapılıyor.
Mehmetçik Büyükkonuk Belediyesi’nden verilen bilgiye göre, “İpeğin Kuzey Kıbrıs’ta Yeniden Doğuşu” projesinin ikinci etabında Mehmetçik ve Büyükkonuk bölgesinde kadın emeğiyle ipekten yapılan ürünler elde edilecek.
“İpeğin Kuzey Kıbrıs’ta Yeniden Doğuşu” Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın eşi Sibel Tatar öncülüğünde ülkede ipek kozası üreticiliğinin yeniden canlanması, yaygınlaşması, özellikle kırsal bölgelerdeki kadınların öncelikle kendi bütçelerine sonra ülke ekonomisine ve turizmine daha fazla katkı sağlaması ve geçmişin gelecek nesillere aktarılabilmesi amacıyla hayata geçirildi.
İpeğin yeniden canlandırılmasıyla kadınların iş gücünün artmasının yanında ülkedeki ürün yelpazesinin genişlemesi amaçlanıyor.
Mehmetçik Büyükkonuk Belediye Başkanı Fatma Çimen Tuğlu da projeye büyük önem verdiğini ve bölge kadınlarının kalkınması için projeye her türlü desteği vereceklerini ifade etti.
**
Çocuk şenliği düzenlendi
Lefkoşa Yunus Emre Enstitüsü dün Dr. Fazıl Küçük İlkokulu’nda çocuk şenliği etkinliği düzenledi.
Etkinlik kapsamında okulda öğrenim gören tüm öğrenciler ebru, ahşap baskı, seramik sanatlarını izleme ve deneyimleme imkânı bulurken halat çekme, yüz boyama, geleneksel Türk okçuluğu, mangala, robotik kodlama gibi birçok aktiviteyi deneyimleme fırsatı buldu.
Yunus Emre Enstitüsü’nden verilen bilgiye göre, etkinliğe KKTC Uluslararası Haydar Aliyev Kültür Merkezi de robotik kodlama atölyesi ile destek verdi.
24 Kasım Öğretmenler Günü’nde gerçekleştirilen etkinlik öğretmenlere çiçek takdimi ile sona erdi.
**
“Notalar Rüyama Girdi” tanıtıldı
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Programı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Başak Gorgoretti “Notalar Rüyama Girdi” isimli kitabının tanıtımını gerçekleştirdi.
Lefkoşa Işık Kitabevi’nde düzenlenen tanıtım ve imza gününde vurmalı çalgılar eşliğinde kitabı çocuklara okuyan yazar Doç. Dr. Gorgoretti, kitaplar aracılığıyla çocukların hayal gücünün harekete geçerek yaratıcılıklarının geliştiğini belirtti. Doç. Dr. Gorgoretti, gerçekleştirilen söz konusu etkinlik sonunda “Notalar” şarkısını çocuklarla birlikte seslendirdi.
Yorumlar kapalı.