Mustafa Haşim Altan

Kıbrıs’ta yaşanmış olaylardan ve izlenen siyasetlerden alacağımız dersler, göz ardı edemeyeceğimiz gerçekler vardır -3





**

Hristiyan rahipler ve misyonerler,

Ada’nın Hristiyanlar için kutsal

bir ada olduğunu ısrarla savunmuşlardır

   Kıbrıs, dünyada, Kilise ve Ayyos çokluğu ile bilinen bir adadır. Üç Havarinin vatanı olarak takdim edilen Kıbrıs’ta halen mezarı olan tek Havari Apostolos Barnabas’tır. Bu durumda Kıbrıs’ta yalnızca bir Havarinin yeri bulunmaktadır. Diğer iki Havari, Mitolojik söylemlerle, uyduruk hikâyelerle Ada’ya mal edilmişlerdir. Ada’nın hemen her yerinde, dağında, tepesinde, köyünde ve kazasında bir veya birden çok kilise veya AYYOS adı verilen küçük çaplı kilisecikler inşa etmek suretiyle, çevrelerinde Rum Yerleşim alanlarının oluşmasını sağlamışlardır. Kilisenin inşa edildiği bir yörede, özellikle yakınında,Türklerin yaşam alanı oluşturması veya genel anlamda mesken edinmesi, mümkün olmazdı.Kilise ve Ayyosların inşa edildiği köylerde nüfus çoğunluğu Rumlara aitti.Yerleşik nüfusu,yarı yarıya,Türklerden ve Rumlardan oluşan Köylerde ise orta düzeyde inşa edilmiş cami yanında görkemli bir kilisenin inşa edilmiş olduğu dikkat  çekicidir.Köyde Kilise ve Caminin olması,o köyün karma bir köy olduğu anlamına da gelmektedir.Söz konusu köyler ayni isim altında ancak köy, kato (aşağı) ve pano (yukarı) sözcükleri ile birlikte haritalara veya tapu kayıtlarına geçirilmiştir. Pano Arodez, Kato Aradez; Pano Panaya ve Kato Panaya bu kabilden isimlendirilmiş köylerdendir.

İngiliz Savaş Bakanı Herbert Kıtchener’in

1882 Tarihli Kıbrıs Haritası dikkat çekicidir

   Kıbrıs’ta, İngiliz Tapu ve Mesaha Uzmanı olarak görev yapan; daha sonraki yıllarda Birleşik Krallık Savaş Bakanı olan Horatıo Herbert Kıtchener’in 1882 yılında tanzim ettiği The Map Of Cyprus (Kıbrıs Haritasın)da Rum köyleri, Haç’la; Türk Köyleri Hilal İşaretiyle; Karma köyler ise Hilal ve Haç işaretleriyle birlikte gösterilmiştir. Kıtchener Haritasını iyice gözden geçirenler, Kıbrıs’ta Türk ve Rum (Müslim ve Gayr-i Müslim) köylerle, Karma köylerin gerek konumları itibarıyla ve gerekse, barınma alanları bakımından bazı  farklıları olduğu, dolayısıyla  bakıldığı zaman köyün, Türk veya Rumlara ait bir köy olduğu bir şekilde anlaşılabilmektedir. Giyim farkları, sima farkları da Türklerle Rumlar arasında ilk anda dikkat  çekici farklılıklardır.

   Kıbrıslı Rumlarla Türkler arasında her hangi bir kan bağı olmadığı gibi, bunlarla din, dil, kültür ve Tarih birliği açısından da uzaktan yakından bir alakası bulunmamaktadır. Türkler, Anadolu Türkleri’nin devamı olan bir halktır. Rumlar ise, karışık ırklardan gelen, ırkı sabit ve belli olmayan, karma bir ırkın uzantısı olan bir Toplum birikimidir ve hâlâ IRK arayışı içerisindedirler. Bağlanmayı arzu ettikleri Yunanistan’la dahi kan, ırk ve etnik köken açısından her hangi bir bağları veya bağlantıları bulunmamaktadır. Kıbrıs Rumları, Yunanlı Rahiplerden ve Öğretmenlerden aldıkları din, dil ve kültür tahsili sayesinde Hristiyan olmuşlar, Rumca dilini öğrenmişlerdir. Megali İdea sevdası ile asıllarını Bizans’a dayandırmak  için çaba harcamaktadırlar ancak Yunanlılarla  her hangi bir  konuda uyum sağlayamamaktadırlar.

   Kıbrıs Ortodoks Başpiskoposu Makarios III, Kıbrıslı Rumları Yunanlılardan ayrı bir ırk olarak görmüş, bunların Bizans soyundan geldiklerini ancak Yunanlıların, ayni soydan gelmediklerini defaatla söylemleri ile ulu orta  vurgulamıştır. Kıbrıs Rumlarını Hristiyanlaştıran Yunanlı Rahiplerin, Türk köylerine giderek misyonerlik yaptıkları; öğretmensiz ve din adamı olmayan Türk köylerinde Hristiyanlık propagandaları yaptıkları; yeni doğmuş Türk çocuklarını vaftiz etmeğe çalıştıkları belgelerle sabittir. Müftü Ziyai Efendi’nin bu konuda Osmanlı İdarecilerine yazdığı mektuplar halen arşivlerimizdedir. Bu arada Luricina (Akıncılar) Türk köyünde, Türk çocuklarını vaftiz etmekte olan Haralambos adlı Papazın öldürülmesi ve iki Türk kardeşimizin bu sebeple İngilizler tarafından idama mahkûm edildiğini de hatırımızdan çıkarmamalıyız.

   Yabancıların da desteği ile Ada’yı bütünüyle Rumlaştırmaya çalışan Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi, Kıbrıslı Rumları tamamen güdümüne almış hükümetlerini, idarecilerini iradesine mahkûm etmiştir. Kıbrıslı Türklerin doğal haklarını hiçe sayan; Ada’daki varlığına tahammül göstermeyen; baskıcı ve uzlaşmaz yönetimleri ön plana çıkartmak suretiyle dünya kamuoyunu aldataraktan ENOSİSİ gerçekleştirmek pahasına her türlü kanun dışılığı meşru sayarak hareket eden Ortodoks Kilisesi ve güdümündeki Rum yönetimi, Kıbrıslı Türkleri Ada’dan bir şekilde yok etmek; azınlık statüsüyle asimile edebilmek için bir takım planları uygulama peşinde olduklarını görmekteyiz. Kuşkusuz, bu planlar hayata geçemeyecek; Türk varlığı ise Kıbrıs’ta sonlandırılmayacaktır.

Afrodit sayesinde Kıbrıs Adası, “Cyprıot”

sözcüğü ile şanına leke düşürmüştür

   Yunan Mitolojilerinin uydurma hikâyelerinden biri olarak, Baf’ın Kukla bölgesinden denizköpüğünden çıkarılarak, hakiki imiş gibi dünyaya takdim edilen Afrodit’in, aslında Ada’nın şanına leke vuracak bazı söylenti ve dedikodulara sebep olduğu; söz konusu mitolojiden kaynaklı olarak Cypriot sözcüğünün eski İngilizce Sözlüklerde ne anlama geldiğine dikkat etmelerinde yarar vardır. Ada, uydurma hikâyeleri Kiliselerde, doğru ve yaşanmış gibi geniş halk topluluklarına anlatan Hristiyan Rahipler ile okullarda öğrencileri bu yalanlara inandıran öğretmenler tarafından Ada, kutsal bir Hristiyan adası imiş gibi dünyaya takdim edilmiştir. Rumların ve Yunanlıların, yalan ve hayal mahsulü söylem ve yakıştırmalarıyla Kıbrıs’ın tarihî geçmişine, nüfuz edilmesi bu aşamada oldukça güçtür.

   Bu Ada’ya kimler geldi! Bu Ada’dan, kimler gelip geçti! Ada’da kalmayı tercih edenler olduğu gibi; göç edip gidenler de olmuştur. Bunların geliş, gidiş; kalış ve göç ediş nedenlerini sıkıca araştıranlar, Kıbrıs’ın kimliğini ortaya koymuş olacak; Ada’da huzursuzluk çıkanları keşfetmiş; emperyalist ve maksimalist yaklaşımlarda bulunanları tespit etmiş olacaktır. Şurası bir gerçektir ki Ada, hiç bir zaman boş kalmadı,  sürekli “Nüfus ve Egemenlik” değiştirmiştir. Jeolojik geçmişi olarak Kıbrıs, Anadolu’nun bir parçasıdır. Zafer burnu kısmıyla İskenderun’a bitişikti ve koptu. Kuzey kısmı ise batı istikametinde Anadolu Yarımadası’nın, Akdeniz sahillerini takip eden Antalya civarı; Karataş, Mersin, Erdemli, Silifke, Gülnar ve Anamur (Taşeli bölgesi sahil sınırlarıyla)bitişik olduğu halde, fizikî ve doğal faktörler nedeniyle kopmuş ve Ada haline dönüşmüştür.

Anadolu’dan koparılan ada,

farklı siyasî statülerle yıpratılmış

    “Geologıcal Survey”in yaptığı tespitlere göre Ada’nın jeolojik yapısı, yapı materyalleri, litografyası tıpatıp Anadolu ile benzemekte, bu konuda hazırlanmış bulunan haritada Kıbrıs, Anadolu’nun bir parçası olarak gösterilmiştir. Tarihî süreç içerisinde, birileri tarafından, bir takım yapay, siyasî, dinî ve stratejik nedenlere bağlı olarak farklı siyasî statüler verilerek tamamen Anadolu’dan soyutlanıp; savaşlarla, işgallerle, istikrarsızlıklarla yerden yere, sağa sola savrulan bu Ada’nın huzursuzluğun adeta merkezi haline getirilmesi tarihte bir hata olarak kabul edilmeli; kronikleşmiş bir insanlık ayıbı olarak değerlendirilmelidir.

   Kıbrıs, insanlık tarihi bakımından, çok eskilere dayanan kültür kalıntılarının yoğun olduğu bir adadır. Konumu açısından, Girit adasından 550, kuzey-batıda Rodos’tan 400, güneyde Mısır kıyılarından 370, doğuda Suriye kıyılarından 100 ve kuzeyde Anadolu kıyılarından sadece 70 km kadar uzaklıkta bulunmaktadır. Ada, Ortadoğu’da, Akdeniz havzasında çok eski zamanlardan beri, çeşitli uluslara ait deniz ticaret gemilerinin daimi bir uğrak yeridir. Ada’nın dışa açılımı; farklı milletlerin buraya ilgi göstermesi; deniz yolu ile başlatılan münasebetlerin önemli rolü olduğu söylenebilir. Yakın çevresi kadar, uzaktan bu Ada’ya sıcak temas yolu ile çevre oluşturan devletler, Ada üzerinde kendilerine göre tarihî miras sahibi olma çabasında oldukları gözlemlenmektedir.

Kıbrıs’a sahiplenme iddiasında bulunanlar,

Türkiye’nin Kıbrıs’la bağlantısını göz ardı

etmeksizin haklarını teslim edebilmelidirler

   Suriye, İsrail, Mısır, tarihsel olarak; Yunanistan hatta İngiltere, çevresel ve siyasal ilişkileri açısından Kıbrıs’la tarihsel bağlantı oluşturup sahiplenme yarışına girmişlerdir.(Coğrafya Uzmanı Prof. Cemal Alagöz’e göre Kıbrıs’ta kültür eseri kalıntısı yönünden en zayıf durumda olan Yunanlılardır). İşin doğrusu Kıbrıs Adası, Anadolu’nun malıdır; Tarihiyle, Sosyal ve jeolojik doğal yapısı ile Anadolu ile bütünleşen bir adadır. Başkalarının, Siyasî gerekçelerle, Ada’ya sahip çıkmalarının hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Anadolu Yarımadasının sahibi Türklerdir. Bu tarihî gerçek her zaman hatırda tutmalı, unutulmamalıdır. Kıbrıs adası, mutlak manada yalnızca Türkiye’yi ilgilendiren; Türkiye’den sorulması gereken bir ada konumundadır. Anadolu dışında kalanlar; Ada’dan yüzlerce Km uzaklıkta bulunanlar, yapay nedenlerle ve bahanelerle Ada’ya sahip çıktıklarını iddia edenler, esasında onlar birer misafirdi ve geçici statüde birer konuktu. Bunlar, Ada’ya geldikleri gibi  geçip gittiler. Olay bundan ibarettir.

Kıbrıs’ta yaşanmış olaylardan ve izlenen siyasetlerden alacağımız dersler, göz ardı edemeyeceğimiz gerçekler vardır -3

Yorumlar kapalı.