Hatırlanacağı gibi; geçen hafta köşemde KKTC’nin yolsuzluk algısı açısından giderek dibe çakıldığına ve kültürel yozlaşma girdabına sürüklendiğine vurgu yapmıştım.Kuzey Kıbrıs’ta Yolsuzluk Algısı 2021 raporuna göre dikkat çektiğim diğer bir önemli bulgu ise denetim kurumlarının yolsuzlukla mücadelede başarılarına veya başarısızlıklarına ilişkindi.
Kuzey Kıbrıs’ta Yolsuzluk Algısı 2021 raporuna göre Meclis yanında mali denetim kurumları, Maliye Teftiş ve İnceleme Kurulu, Sayıştay ve Başbakanlık Denetleme Kurulu yolsuzlukla mücadelede en az başarılı olarak algılanan kurumlar olarak öne çıkmaktadır. Sıralamanın en sonunda katılımcıların %72’sinin hiç başarılı bulmadığı Meclis ve Başbakanlık Denetleme Kurulu (%69) yer almaktadır.
KKTC’de denetim kurumlarının yolsuzlukta başarısızlığını yorumlamadan önce devlet kavramı içerisinde denetimin önemi ve yolsuzlukla mücadelede denetim kurumlarından beklentiler üzerinde durmakta yarar vardır.
Geleneksel olarak devletin temel unsurları yasama, yürütme ve yargı olarak tanımlanmaktadır. Ancak, günümüzün modern ve refah devletleri için olmaz ise olmaz unsurlar arasında mutlaka denetim de bulunmaktadır. Kuramsal olarakyürütmeye rağmen denetim kurumları mevzuata uygunluk, mali ve performans denetimi gibi işlevler görerek yanlış ve hatalı uygulamaları düzeltmekte ve ülke kaynaklarının en iyi şekilde kullanılmasına zemin hazırlamaktadırlar.
Denetim kurumları yalnızca bataklıktaki sivrisinekleri yakalama işlevi değil bataklığı kurutma yönünde de rehberlik işlevi yaparak önleyici tedbirlere katkı yapmaktadırlar. Ancak, denetim kurumlarının etkin işlev görmesi içinmali ve idari açıdan bağımsız ve özerk yapı yanında gerekli mali ve teknik donanıma da sahip olmaları gerekmektedir. Ayrıca, denetim kurumlarının yanlış ve hatalı tespit ettiği uygulamaları mutlaka dikkate alan idari ve adalet sistemine de ihtiyaç duyulmaktadır.
Yolsuzlukla mücadeledeen başarılı bulunması gereken denetim kurumlarının Kuzey Kıbrıs’ta Yolsuzluk Algısı 2021 raporunda en başarısız olarak duyurulması maalesef bilinen birçok gerçeği gözler önüne sermektedir. KKTC’yi boş sözlerden öte gerçek anlamda bir refah ülkesi yapmak istiyorsak aşağıda özetlenen gerçekler temelinden hareketle yapısal bir dönüşüm içerisine girmemiz kaçınılmazdır.
Bahse konu raporda belirtildiği gibi; ankete katılanların %78’i yolsuzluğun siyasetçiler arasında ‘çok yaygın’ olduğunu söylerken %59’u üst kademedeki memurlar arasında yolsuzluğun ‘çok yaygın’ olduğunu, bu oranın alt kademe memurlar arasında %28 seviyesine indiğini belirtmektedir. Ayrıca, katılımcıların %74’lük bir bölümü kamu kaynaklarının bakanlar/yetkililer tarafından (kişisel ya da partisel amaçlarla) ‘çok yaygın’ şekilde kötüye kullanıldığını düşünmektedir. Buna ilaveten, katılımcılara göre ‘rüşvet ya da el altından fazladan ödeme yapmanın’ en yaygın olduğu üç işlem şu şekilde sıralanmıştır: ‘Kamuya ait arazi ve binaların tahsisi ve kiralanması’ (%74’), ‘Kamu ihaleleri ve izinler’ (%64) ve ‘Teşvikler’ (%61). Bu da göstermektedir ki; KKTC’de rüşvet ve yolsuzluğun baş müsebbibi olarak siyasiler ve üst düzey yetkililer algılanmaktadır. Dolayısıyla, siyasi otoriteye bağlı Maliye Teftiş ve İnceleme Kurulu ile Başbakanlık Denetleme Kurulunun yolsuzlukla muadelede etkin olması beklenemez.
Yasal açıdan bağımsız olan Sayıştay ise aşırı iş yükü, teknik, mali ve idari sorunlarından dolayı etkin bir çalışma içerisinde değildir. Ülkemizde kamu kurumları, belediyeler ve hatta siyasi partilerin denetiminden Sayıştay Başkanlığı yetkilidir. Sayıştay’ın bu aşırı iş yükünü zamanında bitirmeye imkân olmadığı gibi bu konuda hesap vermesini mecburi kılan herhangi bir mekanizma da bulunmamaktadır. Ayrıca, Sayıştay’ın personel alımı, terfi ve atama gibi konularda özerk bir yapısı olmadığı gibi mali açıdan da bu aynıdır. Bunların ötesinde en vahim olanı ise Sayıştay’ın tespit ettiği rüşvet, yolsuzluk ve usulsüzlükleri doğrudan yargıya sevk edebilecek yetkisi veya başka ülkelerde olduğu gibi kısmi yargı yetkileri olmadığı için birçok Sayıştay raporu Cumhuriyet Meclisi ve Savcılık raflarında bekletilmekte ve unutulmaktadır. Dolayısıyla, hazırladığı raporların işleme konmadığına tanık olan ve pek hesap verebilirliği olmayan Sayıştay’ın verimliği doğal olarak düşmektedir. Sonuç olarak, yargılanmak üzere zanlılar yargıya sevk edilmediği için gerekli cezalar verilememekte ve kültürel yozlaşmaya yol açabilecek şekilde ‘yapanın yanına kalır’ algısı yaygınlaşmaktadır.
Sonuç olarak; yolsuzluğun temel unsurları olan yetki tekeli, şeffaflık ve hesap vermemeye çözüm olabilecek kurumsal yönetişime düşman bir devlet ve ‘MIŞ’ gibi denetim kurumlarımız olduğu sürece yolsuzlukla etkin mücadele etmek hayalden ibaret kalacaktır.İşte bu noktada refah ve düşük yolsuzluk oranıyla dünyada ilk sıralarda yer alan Finlandiya ilgili yapılan şu saptama fevkalade önemlidir: “Finlandiya’nın sosyal düzeni, özellikle ılımlılık, öz kontrol ve ortak yarar duygusu gibi belirli güçlü yönlerle şekillenen karakteristik yapısıonu sonuç olarak gücün ve sosyoekonomik eşitsizliklerin merkezileştirilmesini ahlaki ve yasal olarak kınayan, ortak iyiliği teşvik eden bir yönetişim kültürünü destekleyen bir toplum haline getirmiştir” (https://www.envio.org.ni/articulo/3255).
Yorumlar kapalı.