ATİNA-Strasbourg’taki Avrupa Parlamentosu çalışmalarını izlemek için Başaran Düzgün arkadaşımla pazar sabahı Kıbrıs’tan ayrıldık.
Pazar gününü Atina’da geçirdik.
Dün sabah, Atina’dan Strasbourg için ayrılmadan önce yazımı yazmak istedim.
Şunu net olarak en azından kendi adıma yazayım…
Nereye gidersek gidelim, vazgeçemediğim toprak parçası doğup büyüdüğüm Kıbrıs’tır. 1974 sonrası, bölünmüşlük hem toplumsal hem de iki bölgeli kalıcı hale geldikten sonra, Kuzey Kıbrıs’ı daha da yaşadığım toprak kabul ettiğim de bir gerçektir.
21 Aralık 1963, Kıbrıs’ta toplumlar arası bölünmeyi var etti.
Kıbrıslı Türkler, Rumların kuşatması altındaki gettolar yaşıyordu ama.
1974’e ada resmen ikiye bölündü.
Kapılar açıldıktan sonra, adanın her yanına seyahat etme şansımız olsa da, Kuzey’i evimiz kabul ediyoruz.
Atina’ya doğal olarak Larnaka’dan uçtuk.
Larnaka Havalimanının girişinde isim yine dikkatimi çekti.
Glafkos Klerides, Larnaka Uluslararası Havalimanı.
Doğal olarak Ercan ve Dr. Fazıl Küçük ismi geldi aklıma. Dr. Fazıl Küçük, Ercan Havalimanı olamaz mıydı?
Konuları uzlaşı ve çözüm amaçlı el alma yeteneğimiz zayıf olmasa, olurdu.
Yurt dışına çıktığım zaman, Kıbrıs sorunuyla bağlantılı Kıbrıslı Türklerin, HAKSIZ mağduriyeti beni daha da rahatsız eder.
Mağduriyetin haklısı olmaz.
Ancak HAKSIZ yazma nedenim, altını çizmek için.
Kıbrıs sorununun iki ana tarafı Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlardır.
Kıbrıs sorunu henüz çözümlenmediğine göre, suç dağılımıyla ilgili bir ‘yargı’ kararı yok.
Bu durumda neden biz bedel öderken, ambargolardan olumsuz etkilenirken, Rumlar, hiçbir bedel ödemiyor?
Yıllar evvel Atina’da ABD’nin organize ettiği bir toplantıda Rum gazeteci Kostas Yennaris’le konuşmacıydım.
Kıbrıs sorununun bir yanını anlatmak için masaya bana ait geçerliliği olan üç pasaport koymuştum… TC- Kıbrıs Cumhuriyeti ve KKTC pasaportu…
TC pasaportu bana aitti ama bir TC vatandaşı gibi kendime ait hissetmiyordum.
Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu da benimdi ama Kostas Yennaris kadar bana ait değildi.
Uluslararası kullanımı çok sınırlı olsa da en çok bana ait hissettiğim, KKTC Pasaportuydu…
1974’ün üzerinden elli yıl geçti.
KKTC nüfusunun yarıdan fazlası herhalde 1974 sonrası doğdu.
Ne kadar zorlasak, özellikle 1974 sonrası doğanlar için Kıbrıs’ı bir bütün vatan kabul etmeleri zor.
Olası bir çözüm, iki bölgeli, iki devletli, iki toplumlu olsa bile bir biçimde Kıbrıs’ı, bir büyük şemsiye altında birleştirecek.
Bunu biz görüyoruz da Kıbrıslı Rumlar görmüyorlar mı?
Gerçekten görseler ve bölünmüşlükten rahatsız olsalar, en başta Annan Planı’nda yakalanan fırsatın kaçırılmasına neden olmazlardı.
Atina’da Büyük Britanya Otelinin önünde durup baktım.
Makarios, 1974 Aralık ayında Kıbrıs’a dönmeden o balkondan büyük bir kalabalığa seslenmişti. O konuşmayı Yunanistan’ın ulusal kahramanı gibi yapmıştı. Bunu anımsattığım zaman, Başaran arkadaşım, ‘ Makarios’un hayali Yunanistan’a cumhurbaşkanı olmaktı. Başımıza ne geldiyse Makarios ve onun gibilerin, milliyetçi, düşünce ve eylemlerinden geldi’ dedi.
Bir kez daha fark ettim ki. Nereye gidersek gidelim, Kıbrıs bizimle olmasa da Kıbrıs sorunu hep bizimledir.
Yorumlar kapalı.