Ahmet Tolgay

27 – 28 Ocak 1958 kırılma noktası







   İNGİLİZ  PLANI  NEYDİ?: 67 yıl önce, Ocak ayının son günlerinde, Kıbrıs’ta olup bitenleri bilmez ve hatırlamazsak  şu kronikleşen ve uluslararası boyut kazanan Kıbrıs sorununu  gerçek şekliyle okuyamayız… Ocak ayından itibaren ada insanlarının kaderine yeni aşamalar getiren o olaylar nedeniyle ben 1958’i “Şahinler Yılı” olarak nitelendiririm… O yıl içinde olup bitenleri ayrıntılarıyla anlatan “Şahinler Yılı”, 19 kitabımdan birinin de adını taşımaktadır… Kıbrıs sorununu Londra ve Zürih konferanslarına taşıyan ve bu sorunu Türklerin ve Rumların sürdürülemeyen ortaklık cumhuriyetiyle buluşturan olaylar 1958’in son günlerinde tetiklenmişti…
İngiliz Sömürge Yönetimi’nin Lefkoşa’nın Girne Caddesi’nde masum bir gösteri yürüyüşünde olan liseli Türk öğrencilerin üstüne o kadar zalimce ve kışkırtıcı biçimde saldırmasının amacı ne olabilirdi?.. Bu sorunun yanıtını şöyle vermek mümkün: Rum AKEL partisi ile Ortodoks Kilisesi’nin ortak girişimi 1950 ENOSİS plebisitinden sonra hızla oluşturulup ada genelinde silahlı bir mücadeleye girişen EOKA terör örgütü adayı kan gölüne dönüştürmüştü… Kıbrıs’ta olup bitenlerin gerçek mahiyetini bilmeyen dünya ada halkının sömürgeciliğe karşı bir bağımsızlık mücadelesi vermekte olduğu algısındaydı… Sömürgeciliğin artık dünyada tutunamadığı o günlerde İngiltere cazip bir sömürü kârı olmayan Kıbrıs’ı bırakmak eğilimindeydi zaten… Ama kurgulanan plan,  baştan başa Yunan olmayacak bu stratejik adada İngiltere’nin de egemen üslere sahip olmasını öngörmekteydi… İngiliz planının gerçekleşebilmesi adına, zaten ENOSİS’e karşı olan, “Ya taksim, ya ölüm” mottosundaki Türk halkını Kıbrıs sorununun belirgin ve fark edilir bir aktörü olarak etkin şekilde devreye koymak gerekirdi…                                                                *
   CAN PAZARI SOKAKLAR: 27 Ocak 1958’de Türk halkının Lefkoşa’da İngiliz askerleriyle sokak kavgalarına zorlanması, İngiliz diplomasisi tarafından kurgulanan planın gereğiydi… Türk halkının isyanı emperyal plan için biçilmiş kaftandı adeta… Arzulanan gelişmeler tetiklendi… Lefkoşa’daki sokak çatışmaları ertesi gün çok daha şiddetlenerek ada geneline yayıldı… Türkler, orantısız güç kullanan, tepeden tırnağa silahlı İngiliz sömürge askerleriyle karşı karşıya bırakıldılar…  27 ve 28 Ocak günlerinde, Lefkoşa, Mağusa ve Limasol’da  sokaklar can pazarına, ana – baba gününe dönüşür… Silah sesleri ve gaz bombalarının patlamaları  arasında kulak zarlarını yırtarcasına çalan sirenler, atmosferin cehennemi manzarasını yoğunlaştırıyordu… Sirenler, insanlara sokakları boşatma ve evlerine kapanma buyruğunu yayıyordu boyuna… Ama bir yandan da evler basılıyor ve isyancılar aranıyordu…
Türk halkı silahsızdı… Bombalar da, patlayan silahlar da İngiliz koloni askerlerine aitti. Sokaklarda öfkeyle ve birer serdengeçti gibi koşuşturan Türk gençlerinin ellerinde taşlardan başka bir şey yoktu. Soğuktan donan avuçlarını, yerden ya da havadan kapıp tekrar İngiliz askerlerinin üzerine savurdukları gaz bombalarıyla ısıtıyorlardı… Gaz bombalarına, otomatik tüfeklere, çelik coplara ve kalkanlara karşı göğüs göğse bir sokak savaşı verilirken, patlayan bombaların salgıladığı zehirli gazlar Türk mahallelerinin üzerinde yoğun bir bulut oluşturuyordu… İnsanların gözleri, burunları, ağızları, ciğerleri cayır cayır yanıyor, fasılasız bir öksürük korosu, her yanda çınlayan İngilizce ve Türkçe küfürlere eşlik ediyordu. Lefkoşa’nın, Mağusa’nın ve Limasol’un  Türk mahalleleri o güne dek görülmemiş bir şiddetin kasırgasıyla sarsılıyordu… Türklerin üzerine yapılan o amansız saldırılarda, inanılmaz bir gereksizlik ve orantısız bir acımasızlık vardı…
*
   KOLONİCİLİK  DÖNEMİ  KAPANIRKEN: 67 yıl önce Kıbrıs’ta  yaşanan bu ürpertici olaylar , kolonilerin teker teker bağımsızlıklarına kavuştukları, kolonici güçlü Avrupa ülkelerinin, kolonilerinden topladıkları zenginliklerle birlikte inlerine isteksizce dönmeye başladıkları  döneme denk gelmişti… Az gelişmiş mağdur ve mazlum ülkeleri sömüren “kolonicilik dönemi” artık kapanıyordu… İngiltere, Doğu’daki bazı önemli kolonilerinden çekilmişti bile… Ve tabii ki Kıbrıs’tan da çekilmek zorundaydı… Ama arkasında siyasal amaçlarına ve çıkarlarına hizmet edecek; dahası kendisinin de içinde olacağı bir statüko bırakmak istiyordu bu adada . Londra baronlarının gönlündeki düzen, elbette ki adanın Yunanistan’a verilmesi, ya da Yunanistan’la Türkiye arasında paylaşılması gibi bir düzen değildi… İngiltere’nin öngörüsü, kendisinin de garantörü olacağı, üzerinde iki egemen askeri üs bulundurabileceği ve hatta İngiliz Milletler Topluluğu Commonwealth’e dahil edebileceği sözde bağımsız bir Kıbrıs ortaklık cumhuriyeti idi…
İngiltere, 1955’ten itibaren Enosis’çi EOKA ile giriştiği o göze göz, dişe diş kanlı mücadelede adanın Yunanistan’a ilhakına karşı olduğunu net biçimde göstermişti… Taksim’e karşı olduğunu da ciddi bir eylemle gösterebileceği ve yeni yol haritasını uygulayabileceği fırsatı dört gözle kolluyordu… Kollanan fırsat, işte 27 Ocak 1958 sabahının güneşiyle birlikte doğmuştu.
*
   BARIŞIN PAMUK İPLİĞİNE BAĞLANMASI: Nasıl başladı olaylar?.. İşte o soğuk ocak sabahında “Bozkurt” gazetesinin manşetinde Kıbrıs Türk halkını coşku ve sevinçle ayağa kaldıran bir haber vardı: “İngiltere Taksim’i kabul etti.”  Manşetten görülen bu haberin kaynağı da İngiliz mahreçliydi…
Başta Lefkoşa Türk Lisesi öğrencileri olmak üzere büyük bir halk kitlesi, ellerine Türk bayraklarını alarak sokaklara döküldü… Atatürk Meydanı’nda toplanan ve Girne Caddesi boyunca yürüyüşe geçenlerin hiçbir saldırı ve şiddet amacı yoktu. Yankılanan o “taksim” haberini sevinçle kutlama gösterisiydi bu sadece… Değil mi ki, Kıbrıs sorununun çözümündeki milli motto “Ya taksim, ya ölüm” idi…
Ama ne oldu?.. İstihbaratı sayesinde böyle bir gösterinin beklentisi içinde olan İngiliz koloni ordusu ve polis gücü, amansız biçimde, gösteriye çıkan Türk halkının üzerine yüklendi. Lefkoşa’daki acımasızlığı protesto için Limasol  ve Mağusa’da sokağa dökülen Türkler de çok sert bir koloni şiddetinin hedefi oldular… Türk halkı iki günün içinde 7 şehit ve sayısız yaralı verdi…
İngiltere, Kıbrıs’ın altını üstüne getiren o olaylardan sonra emellerine ulaşma devinimlerini rayına oturttu. Artık Kıbrıs için “Şahinler Yılı” başlamıştı… Türk – Rum çatışmaları daha bir şiddetlendi… 1957’den itibaren kuruluşu gerçekleştirilen Türk Mukavemet Teşkilatı, kaç zamandır Türk avında olan EOKA’ya karşı direniş ve intikam atakları başlattı… 1 Ağustos 1958’de kod kimliklerle ve ekibiyle adaya gelen Özel Harp Dairesi subaylarından ve Kore gazilerinden Albay Rıza Vuruşkan, TMT’nin yönetim ve organizasyonunu üstlendi…   Ve 1958’in sonlarına doğru çok kanlı bir süreçte gelişen Kıbrıs sorununu çözmek için Londra ve Zürih’te yoğun görüşmeler başlatıldı… İngiltere, Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Rum tarafları görüşme masasının doğal figürleriydiler…
İnisiyatifi elinde bulunduran sömürgeci İngiltere Kıbrıs’ta gönlünde yatan statükoyu oluşturmayı başaracaktı… Adada barışı pamuk ipliğine bağlayan ve Rum lider Başpiskopos Makarios’un “Enosis’e sıçrama tahtamız” diye betimlediği o sürdürülemez statükoyu!..  Ömrü 3 yıl bile sürmeyen Türk – Rum ortaklık cumhuriyetini…

27 – 28 Ocak 1958 kırılma noktası
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.