Derviş Kemal Deniz

Kıbrıs’ın kuzeyinde ekonomik gelişme için çözüm şart mı?






Ocak 2018 milletvekili seçimleri Kıbrıs konusunun öne çıkmadığı bir seçim olarak tarihteki yerini alacaktır. Nitekim bu duruma bağlı olarak Kıbrıslı Türklerin çözümden umudunu kesmiş olduğu yorumları ile dolu bir süreçten geçmekteyiz.

Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bir Yunan Cumhuriyeti’ne dönüştürmüş bulunan ve bu dönüştürmenin onayını uluslararası topluluktan alan Kıbrıslı Rumların almış oldukları bu destek ile Kıbrıs sorununa çözüm yolunda işi uzatmaya alacağı, artık kesin olarak herkesçe bilinmektedir. Geçen yıl Crans Montana’da yapılan ve Birleşmiş Milletler’in düzenlediği toplumlararası toplantılarda, Kıbrıslı Rumlar uluslararası topluluktan aldığı onaya dayalı olarak geliştirmiş oldukları cesaretle artık toplantılarda Kıbrıslı Türklerin asla kabul edemeyecekleri önerileri de ortaya koyabilmektedirler. İşte bu durum çerçevesinde Kıbrıslı Türklerin çözümle ilgili olumsuz bir atmosfer içine girmeleri çok doğaldır.

Kıbrıslı Türklerin son zamanlarda yaşadıkları, KKTC’de her şeyin olduğu gibi devam etmesi ve ekonomik gelişimin mevcut şartlar göz önünde bulundurularak yapılması yönünde politikalar geliştirilmesine yol açmaktadır. Ancak, çözümsüzlüğün devamına sarılarak geliştirilmeye çalışılan politikalar sadece günü kurtarmaya yardımcı olmakta, gittikçe artan küreselleşme hareketi dışındaki bir ülke olarak KKTC, ekonomik olarak geliştiğini sanırken mukayeseli olarak her yıl diğer ülkelerden geride kaldığını yavaş ve sancılı olarak görmektedir. Bu durumu yansıtan en acı verici gerçek, yetişmekte olan genç nüfusun KKTC’nin ekonomik yönden gelişmesinin beklentilerine cevap vermediğini anlamış olması ve geleceğini yurt dışında aramaya başlamasıdır. Kıbrıslı Rumların 1960’lı yılların başından itibaren uygulamakta olduğu Kıbrıslı Türkleri göçe zorlama siyaseti de bugünkü şartların devamı ile onların istediği yönde gelişmektedir.

KKTC’de siyaset yapan sağ ve sol partileri bugüne kadar birbirinden ayıran, Kıbrıs konusuna bakış açıları olmuştur. Ancak, son seçimde bu ayırım da ortadan kalkmıştır. Herhangi bir ülkede siyasetin sağ veya sol yelpazesinde yer almak, ülkenin komşu ülkelerle ilgili ilişkilerinden çok ekonomik ve ulusal politik görüşlere dayalı olurken, KKTC’de bu kuralın dışına çıkılmaktadır. Öyle ki sağ görüşte olan birinin Kıbrıs’ta çözüm istemesi yanlış görülürken, sol görüşteki birinin de çözüm istememesi de aynı şekilde yanlış olarak görülmektedir. Halbuki, Avrupa’daki ülkelerde Avrupa Birliği’nin oluşmasına ve sınırların kaldırılmasına en büyük katkıyı sağ ve ulusalcı partiler yapmıştır. Diğer taraftan ülkelerindeki çalışan haklarının korunması açısından sol partiler AB gibi bir kuruma mesafeli davranmışlardır. İşte KKTC’de bu kuralın dışında ve tamamı ile tersi bir tavır ortaya konmaktadır.

KKTC’de üzülerek izlediğim parti politikaları, çağdaş bir siyaset anlayışı dışında zümresel çıkarlara hizmet amacına dayalı politikalardır. Bu nedenle her seçim sonucunda ortaya çıkan hükümet modellerinin kendi destekçilerine imkanlar sağlayacak şekilde gelişmesi, toplumsal gelişimin önünde en büyük engel olarak yıllarca durmuştur. Halbuki zümresel çıkarlar yerine toplumsal faydalara dayalı politikalar gelişmiş olsa idi, sağ partilerin çözüm yönünde yapıcı politikalar üretmesi de mümkün olacaktı. Ancak, bugün itibarı ile sağ partilerde hâlâ geçerli olan, statükonun devamının sağlanmasıdır. Diğer taraftan sol partiler de son seçim kampanyalarında statüko üzerinde politikalar geliştirerek muhalif görüşler ortaya koymuşlardır. Tüm geliştirilen politikalarda dünyaya entegre olmayan bir toplumun kendi içinde nasıl geliştirileceği ile ilgili stratejiler geliştirilmemiştir.    Kıbrıslı Rumların çözüm istememesi rahatlığı ile Kıbrıs sorunu dışta bırakılırken, toplumun kaybedecekleri ile ilgili herhangi bir hesap yapılmamıştır.

Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların çözüm ile ilgili keyfini beklemek zorunda değildir. Ancak, çözüm çabalarını da bir tarafa itme lüksları da yoktur. Çözüm çabalarının getireceği sonuca takılmadan KKTC uluslararası topluluğa girme yollarını aramalıdır. Ancak, unutulmaması gereken, bu çabaların temelinde uluslararası topluluğun beklediği siyasi bir çözümün yer almasıdır. Ayrılıkçı bir politika izleyecek bir KKTC’ye uluslararası topluluğun sıcak bakmayacağını kesin olarak söyleyebilirim. Bundan dolayı da KKTC için geliştirilecek her türlü ekonomik aktivite tamamı ile ilerde oluşacak bir federal devlet temelinde olmalıdır. Eğer bu yapılmaz ve Kıbrıslı Rumların çözümsüzlüğüne dayalı olarak ayrılıkçı bir siyasi anlayışla uluslararası toplulukla ekonomik ilişkilere girilmek istenirse, bu kesinlikle destek bulmayacaktır.

Kıbrıslı Türklerin çok kısa zamanda Kıbrıslı Rumlarla ekonomik yönden eşit duruma gelmesi gerekmektedir. Bu da KKTC hükümetlerinin uygulayacağı politikalar, Türkiye ve uluslararası toplukla ilişkilere bağlıdır. KKTC hükümetinin Türkiye Cumhuriyeti ile imzaladığı protokollere tavizsiz uyması kaçınılmazdır. Şimdiye kadar savsaklanan maddelerin hemen icraate konması elzemdir. Bu arada Türkiye üzerinden uluslararası toplulukla ekonomik yönden işbirliğine gitme yönü de önemle ele alınmalıdır. Bunlar yapılırken Kıbrıslı Rumların mevcut tutumuna göre değil, bize en doğru gelen yolda çözüm arayışlarımıza ara vermememiz gerekmektedir. Tüm bunlar göz önüne alındığında yeni hükümetin görevlerinin ağırlığını görebiliriz.

Kıbrıs’ın kuzeyinde ekonomik gelişme için çözüm şart mı?
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.