
Döviz kurlarında yaşanan yükseliş sonrası çeşitli çevrelerden gelen tepkiler ve korkular bu konuda farklı görüşlerin de ortaya konulmasına olanak sağlamıştır. Ancak, daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, Türk Lirası ile ilgili para politikalarının Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın yetki alanı içinde olması dolayısıyla, bu konuda hiçbir politika belirleme yetkisi olmayan KKTC Merkez Bankası ve KKTC hükümetinin yapabileceği çok fazla birşey yoktur. Bu nedenle geçtiğimiz perşembe günkü TC Merkez Bankası’nın faiz artırımı döviz kurlarının bir miktar düşmesine neden olmuştur.
Döviz kurlarındaki artışa karşı uzmanlar fikirlerini ortaya koyarken bazı kişi veya kesimlerden bu konudaki tek çözümün Kıbrıs sorununa kısa zamanda bir çözüm bulunması öneresi gelmiştir. Aslında, Kıbrıs sorununa çözüm bulunması KKTC’de yaşayan önemli bir çoğunluğun istediği birşeydir. Yıllardır tanınmamış statüde yaşamını sürdüren KKTC’nin tanınması gerçekleşmedikçe uluslararası arenada fazla birşey yapılamayacağını gören vatandaşlar için en iyi sonuç Kıbrıs sorunun bir çözümle bitirilmesidir.
Yıllardır ortaya koyduğum görüşler ile Kıbrıslı Türklerin,Kıbrıs adasında Kıbrıslı Rumlarla aynı haklara sahip ortak olduğunu tescil eden ve varlığını koruyan bir anlaşmanın olması gerekliliği üzerinde durdum. Son yıllarda Kıbrıslı RumlarınKıbrıs adasında Kıbrıslı Türklerle ortak olmayı asla kabul etmeyen tutumları daha da açık görülse de halen çözüm ile ilişkin görüşümü korumaktayım.
Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılması siyasilerin ısrarla takip etmeleri gereken bir mücadeledir. Ancak, bu mücadele sadece Kıbrıslı Türklerin iradesi ile yürütülecek birşey değildir. Kıbrıslı Türkler kadar, Kıbrıslı Rumlar, Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Avrupa Birliği ve hatta Amerika Birleşik Devletleri de çözüm yönünde yapılacak arayışlarda etkin olmaktadırlar. Bu da sorunun çözümünü daha da karmaşık hale getirmektedir.
Geçmiş yazılarımda Kıbrıslı Rumların sadece Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tek bacaklı yöneten bir topluluk olması dışında Kıbrıs adasının tümü üzerinde de ticari hakları tek başına yürütmek isteyen işadamlarına sahip olduklarını anlatmaya çalıştım. Aslında Kıbrıslı Rum işadamlarının Kıbrıs adasının tümü üzerinde tek başına Kıbrıslı Türklerin varlığını hesaba katmadan söz hakkına sahip olma duruşları Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yöneten zihniyetin baskısı ile ilişkilidir. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni küçük bir elen cumhuriyetine dönüştürmüş bulunan Kıbrıslı Rumların, ticaret alanında da bunun devamını istemeleri kendi açılarından istikrarlı bir politikadır. Bunun kökeninde yatan,Kıbrıslı Türk işadamlarının Kıbrıs adası üzerinde etkin işyapabilmeleri ve uluslararası ticari ilişkilere girebilmelerinin adadaki Kıbrıslı Türk varlığının uluslararası alanda tanınması olduğu gibi, bununhükümetin de paylaşılması konusunda ilerde bir baskı unsuru olabileceği korkusudur. Bu nedenledir ki Kıbrıslı Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek sahibi olarak davranmakta,Kıbrıslı Türkleri yok saymakta ve tek başına varlıklarını ispat için de Türkiye’yi muhatap almaktadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıslı Rumların tek taraflı temsil ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımamaktadır. Buna rağmen her platformda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek yasal sahibi imiş gibi Türkiye Cumhuriyeti ile aynı masada yer almaya ve dünyaya iki eşit devlet gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Buradaki gaye Kıbrıslı Türklerin yok sayılmasıdır. Bu tutum devam ettikçe Kıbrıslı Türk işadamlarının dünya ile direk ticaret yapma olanakları kısıtlanmaktadır.
Bugün dünyanın çeşitli ülkelerindeki işadamları ile iş yapan yığınla işadamımız vardır. Tesis edilen ticari ilişkiler direk olarak yapıldığı gibi Türkiye üzerinden de yapılmaktadır. Ancak, Kıbrıslı Türk işadamlarının dünyanın çeşitli yerleri ile giriştikleri ticari ilişkilere Kıbrıslı Rumlar engel olmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bu konuda Kıbrıslı Türklerin çabalarının daha etkin kılınması Kıbrıs’ta uluslararası camianın kabul edeceği bir çözüm ile mümkün olacaktır.
KKTC ekonomisinin bugünkü yapısına bakıldığı zaman bir ada ekonomisinin sahip olması gereken yapıda bir gelişme olduğu tam anlamı ile söylenemez. Uluslararası ticarete tam anlamı ile açık olmamak farklı ekonomik aktivitelerin gelişmesine neden olmuştur. Gelişen bu farklı ekonomik aktiviteler de KKTC’nin uluslararası bir ticaret ve finans merkezi olması yönünde çok büyük engeldir. Uluslararası bir ticaret ve finans merkezi olmanın yolu baştaKıbrıs sorununa çözümünden geçse demevcut sistem de bu konuda büyük bir engel oluşturmaktadır. Zaman zaman Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin de şikayetçi olduğu bu sistem bozukluklarını bir de uluslararası camia açısından değerlendirirsek durumumuzu daha iyi anlamış oluruz
Yorumlar kapalı.