
KKTC ekonomisinin gelişimi, devlet yönetimine olan güvene dayalıdır. Güven olmadığı takdirde ekonomik hayatın istikrara kavuşması beklenemez.
Yıllarca tanınmamış bir devlet olarak varlığını sürdürmek, uluslararası kimlik sorunu yarattığından, mevcut yapısı ile sürdürülebilir bir ekonomik yapı yaratmada KKTC büyük sıkıntılar yaşamıştır. Uluslararası camianın bir parçası olamamak devlete olan güven açısından çok önemli bir eksikliktir. Bu uluslararası siyasi tanınmamışlık, ülkede evrensel kuralları hiçe saymak isteyen hem yerli hem yabancı kişiler için bulunmaz bir fırsattır. Ancak, bu kişiler için bulunmaz fırsat kabul edilen oluşum da toplumun çok büyük kesimi için de bir çıkmazdır.
Bugüne kadar yaşananlara bakıldığında KKTC ekonomisi zaman zaman önemli ilerlemeler kaydetmiş olsa da genelde çok da iyi bir performans gösterdi denilemez. Tabii ki 1960’lı yıllar ile kıyaslandığı zaman Kıbrıslı Türklerin ekonomik hayatları çok ileri gitmiştir. İleri gitmenin ne ölçüde olması gerektiği ancak, ekonominin bir kıstas ile karşılaştırılması ile mümkün olabilmektedir. İşte bu karşılaştırmada KKTC ekonomisinin aşması gereken önemli engeller olduğu ortaya çıkmaktadır.
KKTC ekonomisinin istikrar kazanması, ülke siyasetindeki güven ile doğru orantılıdır. İş yapan da çalışan da yaptığı işten elde edebileceği kazançları devletin yönetimindeki güvene dayandırmaktadır. İş insanlarının yatırım iştahları hükümetlere olan güven ile artmakta, yatırım aktiviteyi, aktivite istihdamı ve sonucunda da ileri giden bir ekonomiyi sağlamaktadır. KKTC’de zaman zaman ekonomide kazanılan ivmenin yine zaman zaman kaybolduğuna devamlı olarak şahit olmaktayız.
Bu durumun oluşmasının başlıca nedeni zaman zaman değişen hükümetlerin ekonomik politikalarının devir alınan ekonomik politikaları devam ettirmemesidir. Böylece tam ivme kazanıldı denildiği bir ortamda duraklama veya geriye gitme oluşmaktadır. Bu nedenle bilhassa ekonominin temel şartlarında hükümetlerin bu istikrarı devam ettirmesi önemlidir.
KKTC ekonomisinin güven ve istikrar yakalamasının temelinde içte yapılanlar kadar Kıbrıs sorununun da olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu böyle olunca da geliştirilecek politikaların Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü de dikkate alınarak hazırlanması gerekmektedir. Böylece her Kıbrıs Sorunu çıkmazında KKTC kendi yoluna söylemlerinin ekonomideki güven ve istikrarı ne kadar etkileyebileceğini de iyi hesap etmek gerekir.
Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Sorununun çözümünü daha ileri bir tarihe taşımak yolunda attıkları adımlar, zaman zaman Kıbrıslı Türklerin kendi yoluna gitmelerini zorlamaktadır. Türkiye’nin desteği ile kendi yoluna devam etmek durumunda kalan bir KKTC’nin bu durum ile dış yatırımcıda uyandıracağı güven duygusunun kalıcılığı ile ilgili şüpheler vardır. Zaten KKTC yönetimine olan güven gittikçe daha fazla Türkiye ile birlikte değerlendirilmektedir.
Kıbrıs adası etrafında bulunan doğal gaz kaynaklarının işletilmesi ve paylaşımı ile ilgili son günlerde ortaya atılan görüşler ve yaşanan siyasi gerilimler, Kıbrıslı Türklerin ekonomik yönden güven sağlayacağı bir ortamın oluşmasında büyük bir etkendir. KKTC kendi yoluna diyenlerin iş doğal gazın paylaşımına geldiğinde Kıbrıs’taki ortak haklardan bahsetmiş olmaları, yıllardır üzerinde durduğum Kıbrıs adasının tümü üzerindeki haklarımızı her zaman talep etmemiz gerektiği düşüncesini büyük ölçüde desteklemektedir. Kıbrıs’ın bütünü üzerindeki hakları bırakıp başta ekonomi olmak üzere KKTC kendi yoluna diyen düşünce, belki zümresel olarak belirli kişilere çıkar sağlasa da gerek Kıbrıslı Türklerin çoğunluğuna gerekse Türkiye’ye bir fayda sağlamamaktadır. Bunun neticesinde KKTC kendi yolunda içe kapanan, içteki imkanları paylaşan, eksildiğinde Türkiye’den yardım alan bir yapının oluşması sağlanmakta, güven ve istikrar hiçbir zaman oluşamamaktadır.
Tüm bu gelişmeler içinde, Kıbrıslı Türklerin KKTC’ne sahip çıkmaları esastır. Ancak, bu yapılırken Kıbrıs adasının tümü üzerindeki haklarını alma mücadelesinde Kıbrıslı Türkler Rum’un insafına kalmak durumunda da değildir. Kıbrıslı Rumların, Kıbrıs sorununu bir işgal sorunu olarak niteleyip sorun sadece Türkiye gibi gösterip bunu öne çıkarmaları, sadece Türkiye’ye karşı bir tavır değil Kıbrıs Türk toplumunu yok sayma hareketidir.
İşte bu nedenle Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs adasının tümü üzerindeki haklarını hem toplum hem de toplumun kurduğu bir devlet olarak savunması gerekmektedir. Bu devletin güçlü ekonomik yapısı hem güven ve hem de istikrar getireceğinden hakların savunulması da daha kolay olacaktır.
Bu aşamada Kıbrıslı Türklerin KKTC ile ilgili yapacakları her türlü ekonomik aktiviteyi Kıbrıs adasının bütünü ile ilişkilendirmesi kararları da Kıbrıs’ın bütünü çerçevesinde alması gerekmektedir. Bunun yapılması Kıbrıs adasının tümü üzerindeki hak taleplerimizi daha fazla pekişecektir. Dış dünyanın kolayca algılayabildiği bu davranıştır
Yorumlar kapalı.