Yrd.Doç.Dr.Erdoğan Saraçoğlu

Orhan Veli’nin az bilinen fiziksel ve kişisel özellikleri







Yaşam öyküsü

Orhan Veli Kanık 13 Nisan 1914’te İstanbul’un Beykoz semtinde İshak ağa yokuşunun tepesindeki 9 numaralı konağın ikinci katında ılık bir ilkbahar sabahı doğar. Annesi Beykoz semtinin ileri gelenlerinden kereste tüccarı Hacı Ahmet Bey’in kızı, babası ise Mehmet Veli Bey’dir.

Orhan Veli’nin kendisinden küçük iki kardeşi vardır. Bunlar gazeteci Adnan Veli ile Füruzan Yolyapan’dır. Şairin ayrıca bir yaşındayken Ankara’da ölen Ayşe Zerrin adlı bir kız kardeşi de olduğu söylenmektedir. Orhan Veli’nin çocukluğu, köklü bir sanat kültürünü alabileceği Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir’de geçer. Mütareke sırasında Akaretler’de bulunan Anafartalar İlkokulu’nun ana sınıfına devam eden Orhan Veli, Galatasaray Lisesi’nin ilkokul bölümüne yatılı olarak verilir.

1925 yılında ilk dört sınıfı Galatasaray’da tamamlayan Orhan Veli, Ankara’da görev yapan babasının isteği ile Galatasaray Lisesi’nden ayrılarak annesiyle birlikte Ankara’ya taşınır. Orada Gazi İlkokulu’nun beşinci sınıfına yazılır. Bir yıl sonra Ankara erkek Lisesi’ne yatılı olarak giden Orhan Veli’nin edebiyata karşı olan ilgisi ilkokulda başlar. Ortaokula giderken önce Oktay Rifat, birkaç yıl sonra da Melih Cevdet ile halkevinde bir müsamere sırasında karşılaşır ve arkadaş olurlar. İleride edebiyat alanında kader birliği yapacak olan üç arkadaş, yazdıkları şiirleri birbirlerine okurlar ve fikir alışverişinde bulunurlar. Melih Cevdet’in belirttiğine göre o dönemde Orhan Veli, uzun boylu, ipince yapılı, sivilceli, durgun bir delikanlıdır. Ders dışı etkinliklerden onu en çok çeken, okul dergisi ile müsamere koludur.

 

Orhan Veli’nin Lise Yılları

 

Lisenin ilk sınıfında öğretmeni A. Hamdi Tanpınar’dan büyük yakınlık ve yardım görür. Tanpınar öğretmeni olduğu sürece ona çeşitli öğütler vererek onu edebiyat alanında yönlendirir. Sanatçının bu evresi, aruz ölçüsünün kurallarını ve ahengini kavradığı bir dönem olur. Ayrıca Lise döneminde, Rıfkı Melûl Meriç ve Yahya Saim Sinanoğlu gibi öğretmenlerden de büyük ölçüde yararlanır. Orhan Veli’nin edebiyat alanındaki ilgisini düzyazıdan şiire yönelten ise kendisinden iki sınıf önde olan Hıfzı Oğuz Bekata olmuştur.

 

Orhan Veli’nin 1936 yılından

ölümüne kadar geçen hareketli yılları

 

Orhan Veli, 1936 yılından 1942 yılına kadar Ankara’da PTT Genel Müdürlüğü, Telgraf İşleri Reisliği ve Milletlerarası Nizamlar Bürosu’nda çalışır. Askerlik görevini, 1942- 1945 yılları arasında Gelibolu’nun Kavak köyünde yapar. 1945’te teğmen rütbesiyle terhis olur.

Orhan Veli, arkadaşı Muvaffak Sami Onat’a askerlik yaparken gönderdiği bir mektupta, yaşamını şu şekilde özetler: “1914’te doğdum. Bir yaşımda kurbağadan korktum. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak saldım. 13 yaşımda Oktay Rifat’ı, 16’da Melih Cevdet’i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18’de rakıya başladım. 19’da avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25’te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok âşık oldum. Hiç evlenmedim; şimdi askerim.”

Askerlik görevi sona erdikten sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’ Tercüme Bürosunda iki yıl çalışır. Fransızcadan yaptığı çeviriler Bakanlığın klasikler serisinde yayımlanır. Daha sonra Bakanlıktaki görevinden ayrılır ve Yaprak adlı on beş günlük sanat dergisini çıkarmaya başlar.1 Ocak 1949’da ilk sayısı çıkan Yaprak dergisinin yayımı, 28 sayının çıkışından sonra sona erer.

 

Orhan Veli tekrar çok sevdiği İstanbul’da

 

Orhan Veli, Yaprak dergisinin kapanmasının ardından çok sevdiği İstanbul’a tekrar geri döner. 10 Kasım 1950’de bir haftalığına geldiği Ankara’da, karanlık bir sokakta yürürken Ankara Belediyesi’nin kazdığı bir çukura düşer. Başından hafifçe yaralanır. İki gün sonra İstanbul’a döner. 14 Kasım günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken aniden fenalaşır; hastaneye kaldırılır. Ama şairin beynindeki damar çatlaması yüzünden başlayan rahatsızlığı doktor tarafından anlaşılamayarak, ona alkol zehirlenmesi teşhisi konulur ve tedavi edilmeye çalışılır. Ancak aynı akşam saat 20.00’de komaya giren Orhan Veli, gece 23.20’de komadan çıkamayarak Cerrahpaşa Hastanesi’nde genç yaşta hayata veda eder.

 

 Orhan Veli’nin az bilinen

fiziksel ve kişisel özellikleri

 

Kardeşi Adnan Veli, ağabeyi Orhan Veli’nin pek bilinmeyen özelliklerini yazdığı kitabında şöyle anlatır: “Küçükten beri zayıf, çelimsiz bir bünyesi vardı. Öldüğü vakit 1.82 boyunda, 67 kilo ağırlığındaydı. Vücudu oldukça kemikli, kollarıyla bacakları epey uzundu. Göğsünü öne doğru eğerek hafifçe yaylanarak yürürdü.

38 numara gömlek, 42 numara ayakkabı, 57 numara şapka giyerdi. Ama şapkayla dolaştığı hemen hemen hiç görülmezdi. Saçları çoğu zaman alnının üstüne düşerdi. Ara sıra sakal da bırakırdı.

Elleri gayet ince, beyazdı. Parmakları adamakıllı uzun, tırnakları pembe, uzun ve yuvarlaktı. Geniş bir alnı, sivri bir çenesi vardı. Dudakları eni konu etliydi. Burnu tümsekliydi. Yüzü, gençlikte çıkardığı ergenlik sivilceleri sebebiyle pürtüklüydü.

Küçük yaşında iken, çok sevdiği yemekleri, patates, pilav, et diye tarif ederdi. Yemek konusunda son derece müşkülpesentti. Domates, zeytin ve soğanı katiyen yemezdi. Sucukla pastırmayı çok sevmesine rağmen sarımsaktan son derece tiksinirdi. Kereviz, yerelması, karnabahar, lâhana, işkembe, paça onun katiyen ağzına koymadığı şeylerdi. Sütten, çiğ yumurtadan âdeta kaçardı. Bununla beraber yumurtanın çok pişmişini severdi. En çok sevdiği yemek balık, en fazla tiksindiği de ciğerdi. Balığın her çeşidini, pilavla makarnanın salçalısını, et yemeklerini, sebzelerden enginarı, kuru fasulyeyi, bütün konserveleri iştiha ile yerdi.

Bal, reçel, buna benzer ağır tatlıları pek tercih etmezdi. Süt sevmemesine rağmen sütten yapılan tatlıları, bilhassa muhallebi ile sütlacı ve kabak tatlısını her zaman yemek isterdi.

İlk zamanlar tütünden nefret ederdi. Sonradan sigaranın tiryakisi oldu. Eskiden Harman, Yaka, Yalova, Yenice sigaralarını kullanırdı. Sonraları Birinciyi içmeye başladı. Kibriti iki parmağıyla yakardı. Çayı çok koyu, kahveyi de şekersiz içerdi. Kahve düşkünlüğü son zamanlarda aşırı bir hal almıştı. Büyük bira bardaklarıyla günde yedi sekiz bardak kahve içtiği olurdu.

İçkiye de çok düşkündü, Hiç durmadan günlerce şarap içebilirdi. Bununla beraber ne kadar içki içerse içsin, ağır başlılığını kaybetmez, gülümsemesini unutmazdı. Ankara’da Şükran ve Macar lokantalarına, İstanbul’da nadiren Degüstasyon’a, sık sık da Balık Pazarındaki Lâmbo’ya giderdi. Lâmbo onun en sevdiği dostlarındandı. Tepebaşında, sokak aralarındaki meyhanelere de gittiği olurdu.

Boğaziçi’ne, hele Göksu deresine bayılırdı. Bu derenin denize karıştığı noktadaki kırmızı eve, oldum olası hayrandı. Balık tutmak, kürek çekmek, yüzmek en hoşlandığı şeylerdi. Herkesle iyi geçinir, kimsenin kalbini kırmaz, dostlarına karşı daima saygı duyardı. Son zamanlarda en çok Sabahattin Eyüboğlu’na bağlanmıştı. Akşamları geç yatar, sabahları erken kalkardı. Yürümekten hiç bıkmazdı. Bazen Beyoğlu’ndan Sarıyer’e kadar yürüyerek, ıslık çalarak gittiği olurdu.”

 

Orhan Veli Şiirinde Kendini Nasıl Anlatıyor

 

Ben Orhan Veli

“Yazık oldu Süleyman Efendiye”

Mısra-ı meşhurunun mübdii…

Duydum ki merak ediyormuşsunuz

Hususî hayatımı,

Anlatayım:

Evvelâ adamım, yani

Sirk hayvanı falan değilim.

Burnum var, kulağım var,

Pek biçimli olmamakla beraber.

 

Evde otururum,

Masa başında çalışırım.

Bir anne ile bir babadan dünyaya geldim.

………….

Ispanağı çok severim

Puf böreğine hele

Bayılırım.

Malda mülkte gözüm yoktur.

Vallahi yoktur.

 

Yayan dolaşırım,

Mütenekkiren seyahat ederim.

Oktay Rifat’la Melih Cevdet’tir

En yakın arkadaşlarım.

Bir de sevgilim vardır, pek muteber;

İsmini söyleyemem,

Edebiyat tarihçisi bulsun.

………….

Ne bileyim,

Belki daha bin bir huyum vardır…

Amma ne lüzum var

Hepsini sıralamaya?

Onlar da bunlara benzer.

Orhan Veli’nin az bilinen fiziksel ve kişisel özellikleri
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.