Sedef Kutlu

Yeni binalar ve üstün teknoloji: Sağlık hizmetinde gerçek çözüm mü?






Sağlık sistemleri yalnızca fiziksel altyapıyla değil, bu altyapıyı yöneten vizyoner anlayışla güçlenir. Bir sağlık kurumuna ne kadar büyük bir yatırım yapılırsa yapılsın, eğer yönetimin vizyonu yetersizse, yöneticiler sağlık yönetimi konusunda tecrübesizse ya da sistemin ruhuna hâkim değillerse, kendilerine sağlanan bu güçlü yapı kısa sürede işlevini yitirebilir. Bu nedenle, sağlık hizmetinin etkin ve erişilebilir şekilde sunulması, ancak bilgili ve liyakatli bir yönetim kadrosuyla mümkün olabilir.
Son yıllarda sağlık alanında yapılan yatırımların en görünür olanları, devasa hastane kompleksleri ve en son teknolojiyle donatılmış tıbbi cihazlar oldu. Göz alıcı yeni binalar, robotik cerrahiler, yapay zekâ destekli teşhis sistemleri ve daha fazlası… Elbette bu gelişmeler, çağdaş sağlık hizmetinin olmazsa olmaz parçaları. Ancak şu soruyu sormadan edemeyiz: Yönetim anlayışı değişmeden, yalnızca fiziki altyapı ve teknoloji yatırımı sağlık hizmetlerini gerçekten iyileştirir mi?
Bir hastanenin girişindeki parlak zeminler, son teknoloji otomatize sistemler ya da dijital panolar, ilk bakışta bir sağlık sisteminin gelişmişliğini çağrıştırabilir. Ancak içeride yaşanan iş yükü, hasta-hekim iletişimi, zaman yönetimi, çalışan memnuniyeti ve hasta güvenliği gibi kritik dinamikler çoğu zaman aynı kalır — ya da daha da kötüleşir. Özellikle sağlık hizmeti yetersizliği ya da ihmale bağlı ölümlerin sıklıkla yaşandığı sistemlerde, sorunun yalnızca bina ya da teknoloji eksikliğinde aranması büyük bir yanılgıdır. Bu tür ihmallerin ardında çoğunlukla sistemsel bozukluklar, kötü yönetim ve tükenmiş insan kaynağı yer alır.
Sağlık hizmeti bir bütün olarak ele alınmalıdır. Sağlık sadece “hizmet vermek” değil, “hizmeti doğru, etkili ve insani şekilde sunmak” demektir. Burada da devreye yönetim anlayışı girer. Eğer bir sağlık tesisinde hekimler dakikada bir hastaya bakmak zorundaysa, eğer hemşireler bir vardiyada 20 hastanın bakımından sorumluysa, eğer hasta kayıt sistemleri hâlâ manuel işler gibi işliyorsa, eğer çalışanlar karar süreçlerine dahil edilmiyor, sürekli denetim baskısı altında çalışıyorsa, ama denetim gerçek anlamda yapılmıyorsa, gerçek eksiklikler göz ardı ediliyor ve çözümü erteleniyorsa, sağlık çalışanlarını kendi içinde ayrıştırıyorsa, ben yaptım oldu ya da her şeyi bilirim diyen tecrübesiz ve vizyonsuz yöneticilerin hatalı kararları tekrarlıyorsa… O zaman kullanılan teknolojinin seviyesi ne olursa olsun, hasta memnuniyetinden söz etmek mümkün değildir. Çünkü sistemin asıl yükünü çeken insan kaynağı nefes alamaz hale gelir.
Geleceğin sağlık sistemi, yalnızca gösterişli yapılmış binalarda değil; şeffaf, katılımcı, etik ilkelere dayalı, insan odaklı bir yönetim anlayışında şekillenecektir. Bu anlayış; sağlık çalışanlarının görüşlerini önemseyen, iş yükünü adil biçimde dağıtan, sürekli eğitim ve gelişime alan açan, dijital sistemleri kolaylaştırıcı olarak kullanan, hastanın değil, insanın merkezde olduğu bir yapıyı hedefler. Vizyon sahibi, sağlık idaresinden anlayan, yönetim becerisi gelişmiş idarecilerle de desteklenirse o zaman hizmet kalitesi hedeflenen düzeye ulaşır.
Hastaneler büyüyebilir, cihazlar yenilenebilir; ama içerideki düzen adil değilse, çalışanlar tükenmişse, hastalar yalnızsa… O zaman tüm bu yatırım yalnızca bir görüntü olarak kalır. Yeni hastane müjdesinin verildiği bu günlerde sağlık sisteminin de ciddi revizyondan geçmesi gerektiği açıktır. Kangren olan sorunların, kalıcı çözüme ulaşması için tüm paydaşların birlikte çalışması için bu iyi bir fırsattır.
Geleceğin sağlık sistemi; şeffaflık, katılımcılık ve liyakatle inşa edilmelidir. Çünkü yönetim vizyonu olmadan, en gelişmiş hastane bile işlevsizdir.
“Bir halkın sağlığı, mutluluğunun ve bir devlet olarak tüm gücünün temelidir.” Benjamin Disraeli.

Yeni binalar ve üstün teknoloji: Sağlık hizmetinde gerçek çözüm mü?
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.