
Çok kutuplu uluslararası sistemin oyun kurucu ve önemli başat aktörlerinden biri olan Türkiye, 2005 ve sonrası dönemde hatırlanacağı üzere önce Suriye, Ürdün, Lübnan ve Mısır ile ardından da İran, Irak Katar, Basra Körfezi, Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz üçgeninde bulunan diğer bölge ülkelerinin de dahil olacağı ekonomi ve enerji temelli bir teşkilat/organizasyon kurulması yönünde ciddi girişimleri olmuştur.
2009 yılında dünyanın en büyük üçüncü doğalgaz rezervlerine sahip olan ve dünyanın en fazla doğal gaz ihraç eden ikinci ülkesi konumundaki Katar gazının, Ras Laffan bölgesinden başlayarak sırayla Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye’den geçmesi daha sonra Türkiye’ye ulaşması oradan da Avrupa piyasalarına aktarılması maksadıyla Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı projesi gündeme gelmiştir.
Suriye ile Türkiye o dönemde Suriye’nin doğal gaz boru hattı sistemlerinin birleştirilmesi, transit gaz taşımacılığı ve Suriye’ye gaz satışı hususlarında çalışmalar başlatmıştır. İki ülke arasında bu kapsamda 20 Ağustos ve 23 Aralık 2009 tarihlerinde imzalanan Hükümetler arası Mutabakat Zaptları ile bir dizi Hükümetler arası Karma Ekonomi Komisyon Protokolleri uyarınca çalışmalara başlanmıştır.
Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı projesi süreç içerisinde gerek Esad rejiminin karşı çıkması gerekse Suriye’de başlayan iç savaş nedeniyle uygulanamayarak rafa kaldırılmıştır…
Yine Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ekonomi ve enerji temelli bir teşkilat/organizasyon kurulması çalışmaları da bölgede yaşanan iç savaşlar(Suriye) askeri darbeler, Arap Baharı vb. ayaklanmalar nedeniyle hayata geçirilemeyerek bir başka bahara ertelenmek durumunda kalmıştır…
Arap Baharı, hatırlanacağı üzere 17 Aralık 2010’da Tunus’ta başlamış ve daha sonra farklı seviyelerde Suriye, Cibuti, Fas, Irak, Cezayir, Lübnan, Ürdün, Moritanya, Bahreyn, Sudan, İran, Umman, Libya, Yemen, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır ve diğer bazı ülkelerde devam etmiştir…
Meydana gelen siyasal ayaklanmalar bölgesel güç dengelerinde ciddi değişim ve dönüşümlerin meydana gelmesiyle neticelenmiştir. Bölgede süreç içerisinde meydana gelen değişim ve dönüşümlere bağlı olarak oluşan siyasal boşluk durumu bir taraftan bölgesel güç olma mücadelesi veren devletlerin bir taraftan da küresel güçlerin dikkatlerini üzerine çevirmelerine neden olmuştur. Arap baharından etkilenen ülkeler coğrafi bakımdan ele alındığında, büyük çoğunluğunun Akdeniz’e kıyısı olduğu görülmektedir. Arap Baharının zamanlama bakımından son derece manidar bir süreçte gerçekleştiği görülmektedir.
Orta Doğu’nun kalbinde yer alan Suriye’nin kaderi, küresel güçlerin ve bölgesel dinamiklerin etkisiyle yeniden şekillendiriliyor. Bölgeyi değerlendirirken ayrıca BOP ve Büyük İsrail Projesi’ni de göz ardı etmemek gerekmektedir. Mark Sykes ve François Picot’ın 16 Mayıs 1916’da hazırladığı harita ile bu günkü sınırlar belirlenmişti! Bugün de dün olduğu gibi küresel aktörlerin bu defa terörü kullanarak sınırları yeniden belirlemek istediklerini unutmamak gerekmektedir.
***
Artık dünya çok kutuplu bir yer haline gelmiştir. Dünya genelinde birçok güç merkezi, kendi menfaatleri doğrultusundaki bir takım gelişmeleri yönlendirmeye çabalamaktadır. Türkiye, bu bağlamda artık oyun kurucu pozisyondadır ve gerekli olduğu durumlarda da Türkiye’ye karşı kurulan tüm oyunları bozmaktadır.
Güçlü devletlerarasındaki mücadele, gün geçtikçe daha çetrefilli bir hal almaktadır. Söz konusu mücadele, vekâlet savaşlarından, ekonomi ve enerji mücadelelerine kadar son derece büyük bir alanda yaşanıyor.
Günümüzde haklı olandan çok, güçlü olanların kabul edildiği bir dönemin yaşanmakta olduğunu görmekteyiz. Türkiye, bugün hem sert hem de yumuşak gücünü çok dengeli ve akılcı bir şekilde kullanmaktadır.
Uzun yıllar boyunca Türkiye’den deniz altından boru hattı ile su getirileceğinde yanında deniz altından enterkonnekte elektrik ve hidrokarbon boru hatlarının da döşenmesi gerektiğini yazdım. KKTC, orta ve uzun vadede bölge ülkelerine su ve elektrik verip buna karşılık; bölge ülkelerinin hidrokarbon kaynaklarının Türkiye’ye oradan da Avrupa enerji piyasalarına naklini sağlayabilir. Türkiye bölgenin enerji koridoru, KKTC’de buna bağlı olarak enerji terminali olma yolunda ilerlemektedir diye yıllardır yazıyorum…
Doğu Akdeniz’de bazı küresel aktörlerin etki ve destekleri çerçevesinde bazı bölgesel devletlerin Türkiye ve KKTC’yi dışlayarak yok sözde denklemler kurmaya çalıştığı görülmüştür.
Türkiye ve KKTC, sahip oldukları tüm imkân ve kabiliyetlerini geliştirip bunun yanında uluslararası deniz hukukunun sağladığı haklardan yararlanarak, emin adımlarla aktif bir diplomasi ve politikayla güçlü donanması ile gerekmesi durumunda gambot diplomasisi izleyerek kendisine karşı uygulanmak istenen her türlü girişimleri bertaraf edecek kararlılıkta olduğu görülmüştür.
Geçmişten günümüze meydana gelen birçok olayın perde arkasında, enerji kaynaklarının kontrol edilmesinin amaçlandığı görülmektedir.
Gerek bölgesel gerekse küresel güçlerin kendi aralarındaki güç mücadeleleri öncelikle Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz yataklarının araştırılması, işletilmesi, nakli ve deniz yetki alanlarının sınırlandırılmaları ile ilgili çeşitli sorunların yaşanmasına neden olmaktadır.
Sonuç olarak; Suriyeli muhaliflerin 8 Aralık itibarıyla Şam’a girmesi ve Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed’in ülkeyi terk etmesiyle 61 yıllık Baas rejimi ve 53 yıllık Esed rejimi devrildi…
Geçen yazımda da belirttiğim gibi, Suriye konusunda umarım bir hataya düşülmeyerek çok kutuplu uluslararası sistemin oyun kurucu ve önemli başat aktörlerinden biri olan Türkiye’nin engin deneyim ve tecrübelerinden yararlanılır. Türkiye’nin Libya’da ortaya koyduğu üstün özveri ve performansı herkesin önünde durmaktadır.
Sömürgeci/emperyalist açgözlü hırslar umarım bazılarının akıllarını gölgelemez! Türkiye’nin binlerce yıllık devlet tecrübesi göz ardı edilerek terör yapılanmaları ile iş tutulmaya kalkışılmaz! Umarım tarihi bir hata yapılmaz ve bu şans ıskalanmaz. Osmanlı Devleti çekildikten sonra kan gölüne dönüp barış ve huzur ortamına hasret kalan Orta Doğu bölgesi için Türkiye’nin varlığının ne anlama geldiği bu bağlamda asla unutulmamalıdır…
Yeni süreçte umarım Türkiye ve Suriye arasında Türkiye-Libya arasında imzalanan deniz sınırlandırma anlaşmasına benzer bir anlaşma ivedilikle yapılır. Böyle bir gelişme Doğu Akdeniz’de hem Türkiye hem de KKTC için çok büyük avantajlar sağlayabilir. Ayrıca yukarıda da belirttiğim üzere Katar doğalgazın Avrupa’ya taşınması amacıyla yapılması planlanıp Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle ertelenen Katar-Türkiye doğalgaz boru hattı da umarım en kısa zamanda döşenmeye başlar…
Yorumlar kapalı.