Harid Fedai

Tevfik Bey







Seyf

05 Kânûn-i Sânî (Ocak) 1914

Pazartesi; Sayı: 89

 

Havâdis-i Mahalliyye

(İç Haberler)

 

Tevfik Bey

Bir zamanlar Kıbrıs İ’dâdîsi (Lisesi) Müdürlüğü’nde bulunarak ahlâkıyla, ma’lûmât-ı ilmiye ve fenniyyesiyle vazifesini fevka’l-âde bir sûretde icrâ etmiş olan Tevfik Bey biraderimizin bu kere İstanbul’da Gelenbevi Mekteb-i Sultânîsi Müdiriyyetine ta’yîn edildiği vâsıl-ı sem-i iftihârımız olmuştur.

Tevfik Bey’in müdürlüğü zamanında meziyet-i halefiyyesiyle fazîlet-i ilmiyesi inkâr edilmemiş ise de; sâ’ika-i ciddiyyetle ta’kib etdiği meslek-i hgakîkisinden dolayı, birtakımları aleyhine kıyâm ederek kendisini Priştine İ’dâdîsi Müduriyyeti’ne tahvîle mecbûr etmişlerdi.

Tevfik Bey bu tahvîlden zerre kadar müteessir değildi. Çünki O, Kıbrıslılar’a bir hızmet emeliyle bu vazîfeyi kabul etmişdi.

Teessüf ederiz ki şübbân-ı vatanın istifâdesi üzerinde bu zâtın feyzi temâdî edüp gidemedi.

Tevfik Bey birâderimizi yeni vazîfesinden dolayı tebrîk ile muvaffakıyetler temennî ederiz.

İ’lânât (İlânlar)

09 Kânûn-ı Evvel (Aralık) 1913 tarihinden i’tibâren zevcim (eşim) Kasabalı Hüseyin Kasap Osman’ın bütün alacak – vereceği kendi nâmıma (adıma) olduğunu; ve hâricden (dışarıdan) – kendi imzam tahtinde (altında) olmayarak – alacağı eşyadan kat’iyyen (kesinlikle) mes’ûl (sorumlu) olmayacağımı âmmenin (herkesin) ma’lûmu (bilgisi) olmak üzre i’lân eylerim.

 

Havvâ Mustafa Çavuş

Seyf

12 Kânûn-ı Sânî (Ocak) 1914

Pazartesi; Sayı: 90

 

Baş-Makale;

 

Yılanlar

Vatandan, efrâd-ı millet arasından sıyrılmış; Avrupa’nın ötesine – berisine yayılmış yılanların girye (ağlamaklı) ıslıkları vakit vakit tesirsiz (etkisiz) olarak Anadolu’ya aksediyor.

Kafalarını kaldırmış olan bu yılanlarda, menâfi-i hasîseden (cimrilikten) mütevellid (dolayı) dini, milleti, vatanı aleyhinde öyle ihtirâsât-ı şedîde (şiddetli hırs) vardır ki, muktedir olsa (gücü yetse) bu devleti, bu milleti zehirlere boğacak; son yediği lokmayı bile kendisine veren bu vatanı ateşler, alevler içinde cayır cayır yakacak. Sonra da temelini İslâm kanı üzerine kurduğumuz, asırlardan beri de nehirler gibi kanlar akıttığımız, İslâm kanlarıyla muhafaza ettiğimiz bu vatanı, bu devleti kül olurken temaşa edecek (görecek); bu acı, elîm (elem verici) manzara karşısında O; handeler (gülücükler) saçarak muvaffakıyyetinden (başarısından) ser-mest-i zevk ü neşât (mutlu) olacak. Yâ Rabb! Ne hılkat! (Yaradılış!)

Hançer-, bî-âmânıyle (amansız bıçağıyle), kendisini doğuran, müreffehen (rahatlık içinde) besleyen vâlidesini (annesini) kesecek, hem de gayed zâlimâne (acımasızca) boğazlayacak; sonra da onun çırpına çırpına ölmesini huzûzâtla (zevkle) seyredecek!..

Canavar tasvir etmeyiz; O, bunu yapmaz. Hûn-h vardan (kan-dökücüden) bahsetmeyiz; O, bunu yapmaz. Kâtil Hüseyin de bunu icrâ edemez (yapamaz). Bunu irtikâb eden (buna tenezzül eden) nasıl bir mel’ûndur? (lânet kişidir?) Hayır! Mel’ûn da bu kadarına tenezzül etmez. Daha eşna’ daha eşna (daha kötü daha kötü…)

Tasavvur etmeli; bir cânî, ağzından gözlerinden kan sızar, çekresinden (yüzünden) alevler uçar; cehennem taşları gibi bir gönlü, yine öyle bir vicdanı, müteessir olmaz (üzülmez) bir ruhu, siyah bir namusu; dinden, milliyyetden ‘âri (yoksun), nankör, lâ’net-i İlâhîden, nefret-i Peygamberîden korkmaz; adâlet-i mutlakedan çekinmez; elindeki yalın kılıncı etrafa sallar gezer. Bu akürâne (kudurmuş) hücum de vatana, millete, devlete. Onları kesecek, onları parçalayacak, onları ezecek, onları kahredecek.

Düşman, KIBLE-GÂH-I İslâm’ın hısarları altında Çatalca ovalarını kanlara boyarken, Mısır’da tertîb ve tab’ ederek (basarak) orduya dağıttıkları risâlelerle (broşürlerle) orduyu düşmanı bırakıp da bütün ateşleriyle İstanbul’a hücum atmalarını teşvik etmediler mi?

İttihâd ve Terakki, muhaliflerin ikâ’ ettikleri (yaptıkları) her dürlü müşkilât ve mevâni’e (engellere) rağmen, vatanın selâmeti yolunda çalışırken; İ’tilâfçı’ların vatanın, devletin mezarını dişleriyle kazmaları hılkatdan (yaratılıştan) tasavvur edilecek (düşünülecek) cinâyâtdan (cinayetlerden) midir? Ya insanlar içinde böyle cinayetler bulunacak mıydı?!

İşte bu postada deste deste Paris’de basılmış “Haraç-Mezâd Satıyor” isminde bir risale geldi, baştan aşağı bir rezâlet!..

Bu ve bu gibi rezâlet-nâmeler Kıbrıs’ın Girne iskelesinden posta ile, gemiciler ile Anadolu iskelelerine sevk ediliyor. Burada Hükûmet-i Osmâniyye’nin nazar-ı dikkatini celb ederiz (çekeriz).

Girne’nin karşısındaki iskeleleri şiddetli bir dikkat altında bulundurmalıdır.

Bu rezâlet-nâmede, hatta Paşa gibi, Câvîd Bey gibi vatanı içün çalışan me’mûrlara iftirâ ediliyor.

Bunlar, gûyâ, Avrupa’da, Türkiye’yi satmak içün dellâllık ediyorlarmış. Ne zâlimâne iftirâ, ne alçakça cinâyet!.. Zanlarınca efkâr-ı Osmâniyye’yi (Osmanlı düşüncelerini) zehirleyecekler ve böylelikle maksad-ı rezîlelerine muvaffak olacaklar. Ne vâsi (geniş) hayal! Fakat her şey geçti. Devlet bugün nâmuskâr, âhenîn (sağlam) ellerdedir. Bir zaman da kırılmaz, parçalanmaz. Lâkin görünüz ey millet! Bu riyâkârlar nasıl renglerle, kıyafetlerle önümüze çıkıyor. Nasıl içi zehir, üstü yaldızlı haplar gibi sözlerle sizi iğfâle gayret ediyorlar. Ne denâ’et (alçaklık)! Bu misâleler size meccânen (bedava) tevzî’ ediliyor (dağıtılıyor).

Bakınız hırsın rütbe-i şiddetine: Her türlü fedâkârlığı ihtiyârda (seçmede) tereddüd bile etmezler. Yalnız, yalnız vatan alt-üst olsun. Din ve millet kahrolsun; devlet lâhid-i ebediyete defnedilsin (sonsuzluk mezarına gömülsün).

Görünüz, evet! Bu alçaklıkları görünüz de yana-yakıla yan’nıza sokulan bu cânîlerin risâleleriyle kafalarını eziniz.

Bu gibi rezâletlere âlet olanların, ya’nî bunları Kıbrıs’ta olsun Anadolu’ya sevk ve tevzî’de (dağıtımda) olsun, çalışanların cinayetleri de bunlardan aşağı değildir.

Dikkat ediniz, ey ma’sûm millet! Bunlarda terbiye-i İslâmiyye, din, ahlâk-ı Osmâniyye, İslâmca nâmûs, Osmânlıca vicdân, vatan nâmına muhabbet, millet içün bir his, el-hâsıl insanlığa cesbân (yakışan) bir meziyet var mıdır?

İşte bu yılanların zehirlerini yine kendi boğazlarına akıtarak kafalarını ezmek, Osmânlılığın da, insaniyetin de farîza-i kat’iyyesindendir.

Vatanı müzâyedeye koydukları iddia edilen erbâb-ı nâmûs ve vicdan; dün bunlar Edirne’yi cebren, kahren düşmana teslim ederken; canlarıyla kanlarıyla hücûm ederek vatanın ehemmiyetli ve mukaddes parçasını kurtarmadılar mı?

Bugün, bu dakika hâlâ Edirne’nin elden çıkmasına gayret ederler. Hatta Osmânlılar’ın Edirne’yi istirdâdı (geri alması) delilikdir diyorlar. Bilinemez, cinnet bunun neresindedir!

Bakınız; vatanın kemâl-i semâhatle taksimine, tevzî’ine mâni olanlara; onu istirdâd edenlere (geri alanlara) “Vatan Dellâli” diyorlar.

“Vatan Dellâlı” kimdir? Vatan kâtili kimdir? Devlet, millet düşmanı kimdir? Din-bîgânesi (kayıtsızı) kimdir?

Evet! Bu dişleri, İslâmiyyet kanını kemirmek isteyen bu azılı dişleri eziniz, merhamet etmeyiniz, zîrâ bunlar nedir? Yılan!..

Seyf

12 Kânûn-ı Sânî (Ocak) 1914

Pazartesi; Sayı: 90

 

İngiliz Gazetelerinde

Görülen Mütâlâ’ât (Yorumlar)

 

Yeni Drednotumuz

Geçen kânûn-ı sânînin (ocak ayının) 22. Günü resm-i tenzîli (denize indirilmesi) icrâ edilmiş (yapılmış) olan Brezilya’nın “Rio-dö-janeyiro” drednotu Hükûmet-i Osmâniyye tarafından sûret-i kat’iyyede (kesin olarak) işrirâ edilmiştir (satın alınmıştır.)

Geçen hafta şâyi’ olan (duyulan) bu haber ba’zı mahâfilden (çevrelerden) tekzîb (yalanlanmış) ve ba’zı taraflardan te’yîd edilmiş (doğrulanmış) ise de; bu kere iştirâ Mukâvelesi’nin (Satın-alma Anlaşması’nın) kat’iyyen (kesinlikle) mün’akid olduğu (yapıldığı) tahakkuk etmiştir (gerçekleşmiştir).

Zırhlı, gelecek mayısa doğru Hükûmet-i Osmâniyye’ce tesellüm edilecektir (alınacaktır).

Hacm-ı istî’âbîsiyle (yüklenme gücüyle) teslîmâtı (devredilmesi) hakkında geçen hafta ma’lûmât (bilgi) verdiğimiz bu âhenîn kal’a (demir kale) 632 kadem (ayak) tûlundadır (uzunluğundadır) ki, inşâ olunduğu tersane şimdiye kadar bu uzunlukta bir sefîne (gemi) yapmamıştır.

Hükûmetimizce bu sefîneye (gemiye) Osmânlı Pâdişâhlığı’nın mü’essisi (kurucusu) olan Gâzî Osmân Hazretleri’nin unvân-ı celîlü’l-şânları (yüce unvânları) olan “Birinci Osmân” ismi verildiği; ve bu bâbda (konuda) İdâre-i Pâdişâhî (Padişahlık Yönetimi)’nin şeref-südûr buyurulduğu (yüceltildiği) istihbâr edilmiştir (haber alınmıştır.)

Hindistan Müslümanları

Ve

İngiliz İdaresi

 

– Tayms’dan –

 

Hindistan Cem’iyyet-i Siyâsiyye-i İslâmiyyesi’nin senelik kongresi kânûn-ı evvelin (aralık ayının) 30. Günü Hindistan’ın Ahra şehrinde in’ikâd etmiştir (toplanmıştır).

İctimâ’da (toplantıda) Hindistan’ın her tarafından gelen murahhaslar (delegeler) hazır bulunmuşlardır.

Makâm-ı Riyâseti (Başkanlık Makamı’nı) işgâl eden İbrahim Rahmetullah Hazretleri îrâd ettiği (verdiği) nutk-ı iftitâhîde (açış konuşmasında); Hind Müslümanları’nın ahvâl-i hâzıre-i siyasiye ve ictimâ’iyyesini (şimdiki siyasî ve sosyal durumunu) teşhîr etmiş (yorumlamış) ve “Kavenpur” Mescidi hâdisesi (olayı) hakkında beyanatda bulunduktan sonra, Hind Müslümanları’nın, Büyük Britanya Hükümeti’nin siyâset-i hâriciyyesine (dış siyasetine) müdahale edecek kadar mütâlâ’âtda (görüşlerde) bulunduklarına dâir olan isnâdâtı (dayandırmaları) reddetmiş; ve fakat İngiliz nâzırlarının (bakanlarının) Türkiye aleyhindeki tefevvühâtından (aşağılayıcı sözlerinden) Efkâr-ı İslâmiyye’nin (İslâm kamu-oyunun) rencîde (rahatsız) olduğunu ve hissiyyâtı (duyguları) ızhâr (belirtmek) için ba’zı makâmât-ı ‘âliyye (yüksek makamlar) nezdinde (katında) teşebbüsâtda (girişimlerde) bulunulduğunu beyan eylemiştir.

Hind İdaresi’nin istikbâli (geleceği) hakkında beyân-ı efkâr ettiği (görüşlerde bulunduğu) sırada, İbrahim Rahmetullah Hazretleri demiştir ki: “Hind ahâlî-i muhtelifesi günün birinde kendi kendilerini idare edecek bir raddeye (düzeye) vâsıl olacaklarına (ulaşacaklarına) kâni’im (inanmışım). O gün geldiği zaman hiç şüphe yoktur ki kendi kendimizi idare edecek bir hükûmete nâ’il (sahip) olacağız. Hindistan gibi bir kıt’a ile’l-ebed (sonsuza değin) ecnebî (yabancı) idaresinde kalamaz. İstikâmet (doğruluk) ve hayır-hvâhlık (iyilik-severlik) esaslarına müstenid (dayalı) bir idare olmakla beraber Britanya İdaresi bu kıt’ada ile’l-ebed (sonsuza değin) devam edemeyecektir.

Hıtâm bulan (sona eren) 1913 senesi içün Tayms’ın neşrettiği (yayımladığı) târîhçe-i siyâsînin (siyasî târîhin) Hindistan’a müte’allik (aid) kısmında dahi Hind Müslümanları’nın Tarabulus ve Balkan muhârebeleri (savaşları) üzerine tebdîl-i fikir ve hissiyyet eyledikleri (görüş ve duygu değiştirdikleri; ve ba’demâ (bundan böyle) İngiltere Hükümeti’nin ahâlî-i İslâmiyye’yi, Hind siyasetince gayr-ı müte’essir (etkisiz) bir ‘âmil-i sükûn (huzur nedeni) telâkki edemeyeceği (sayamayacağı) lisân-ı telehhüfle (yana yakıla) zikrolunuyor.

Tevfik Bey
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.