Bülent Fevzioğlu

“Kur Korumalı”  Faiz İşkencesi…





(Borcun Azaldıkça Cezan Artıyor!)

 

Bir insanın işkence çekmesi için ille de falakaya yatırılması, bedensel uzuvlarına elektrik verilmesi ya da kollarından askılara alınarak boşlukta sallandırılması gerekmiyor…

İnsanlık tarihi boyunca bir insanın başka bir insana ya da bir topluluğun başka bir topluluğa uyguladığı sayısız işkence örneklerinin olduğu belgeleriyle birlikte görülmüş, bilinmektedir…

Ve hatta uluslararası üne sahip kimi çok ünlü müzelerde bile insanlık tarihi boyunca kullanılan işkence aletlerinin kesicileri, delicileri, kilitleri, zincirleri ve daha nice vahşi ‘yaratıcılıkları!’ açıkça teşhir edilmekte, sergilenmektedir…

Hıristiyan âleminin yüce peygamberi Hz. İsa’nın kendisi bile zulmün doruğunda çarmıha gerilerek, avuç içlerinden ve ayaklarından çivilerle, kan revan içerisinde kalaslar üzerine çakılmadı mı?

Ancak işkencenin türü ne olursa olsun, bir yere kadardı nihayet…

Can dayandıkça sürdürülür, can bedenden göçtüğü anda sona erer, işkenceye yatırılan da kurtulurdu sonunda…

 

*     *     *

Fiziki işkenceler yanında, bir de, yukarıdaki ilk paragrafta yazdığım gibi o da ayrı bir gerçek…

Ne dedik?

   – “Bir insanın işkence çekmesi için ille de falakaya yatırılması, bedensel uzuvlarına elektrik verilmesi ya da kollarından askılara alınarak boşlukta sallandırılması gerekmiyor…’’

Örneğin, şu bizdeki “bileşik faiz” meselesi…

Ya da “Kur Korumalı” adıyla budama makinesi…

   “Bileşik faiz” uygulamasının kökleri – tarihi nereye uzanıyor meselâ…

Meselâ, toplam nüfusumuz içerisinde kaç yüz ya da kaç bin insanımız yıllar yılıdır “olumsuz yönden” etkileniyor bu “bileşik faiz” işkencesinden?

Bu soruyu yanıtlayacak, var mı böyle bir çalışma, bir veri, bir hesaplama?

 

*     *     *

Geçmiş yıllarda, kamu yönetimimiz içerisindeki ilgili bakanlıklar doğru veya yanlış olsa bile, belli zaman aralıklarında statiksel veriler hazırlar, büyük boy bir kitap haline getirilir, kamuoyu ile paylaşır veya basın mensupları talep ettikleri zaman kendilerine bir kopyası sunulurdu.

Son yıllarda, bu kitapçıklar da hazırlanmıyor!

Çok değil, daha bir ay kadar önce basınımızın da haberlerine taşıdığı kayda alınmış son statik veriler, “alay konusu” olmadı mı?

Hatırlayınız…

10 – 15 yıl önceden tedavülden kalkmış ve artık hükmünü – kullanım ihtiyacını sona erdirmiş olan video cihazlar ve kartuş veya VHC denilen film kasetleri günümüzde halâ “fiyatları artan elektronik tüketim ürünleri” olarak açıklanmamış mıydı?

Kamu hizmeti sorum(suz)luğundan gelen umursamazlık, kayıtsızlık ve neme lâzımcılık nedeniyle, doğal olarak, “bileşik faiz” işkencesinden her gün her ay her yıl mağdur olanlarımızın nüfussal varlığından da bir haberiz elbette…

 

*     *     *

Binlerce insanımız gibi, ben de, yıllar yılıdır bankalara borçluyum…

Hiç kimse, keyfinden, onca faizi göze alarak borç çekmiyor elbette…

Hem yıllar boyunca dar gelirli olacak hem aylık kazancın bal yapmaz arı gibi kendi etrafında vızıldayıp – vizileyecek ve bu sıkıntıların içerisinde de bankalara koşmadan – borçlanmadan yaşamaya çalışacak, en temel ihtiyaçlarına da düzenli olarak ulaşmayı hedefleyeceksin, mümkün mü?

Türk müzik tarihinin o devasa sesi Cem Karaca ne diyor 15 dakika süreli tek parça, “Safinaz” şarkısında?

   – “Her şeyin fiyatı artıyordu ancak

   Et, süt, bez, tuz ve de yakacak

   Ve kitap ve kalem ve defter ve de açacak

   Artmayan tek şey aylığıydı Kasım’ın…

 

   Fiyatlar artıyordu Kasım’ın ücreti sabit

Kasım’ın ücreti fiyatlara yetmiyordu…’’

 

*     *     *

   Kasım ki bir dairede kapıcıdır ve de büyük bir coşkuyla, “sen oku yeter ki – ben taş çekerim sırtımda” dediği kızın, Safinaz’ın babasıdır…

Ve nice Kasım’lar ki onlar, farklı farklı isimlerdeki başkaca babalardır, gelmeyince iki yaka bir araya, mecburiyetten koşuyor taze bir borç (kredi) için bankalara…

Kolay mı para satın almak?

Bir bedeli var elbet…

Bir alıp beş, beş alıp on karşılık ödemekle, satın alınır para…

Bir yıllık üç yıllık beş yıllık sürelerle…

Ve taksitlerini de her ay her ay her ay hiç aksatmadan, ödemek suretiyle…

Çünkü aylık taksitlerini aksatır, erteler, oyalarsan eğer, bu kez de güvenilirlik kredi notun düşer, bir sonraki talebin de banka(lar) açısından haklı olarak yanıtsız kalır, hava alırsın!

Dolayısıyla taksitler, hiç ertelenmeden ödenmeli ki doğru – dürüst ve adil olan da budur özünde…

Yani; ihtiyacın varken bankaya koşacak, yalvar yakar olacak, kredini alacak ancak sıra ödemelere gelince de ortadan kaybolmayacak, kaçmayacak, kıvırmayacak, mazeretler üretmeyeceksin kardeşim…

Borcuna sadık olacaksın ki…

Bir sonraki ihtiyaç talebinde bankanın kapısını yeniden çaldığın zaman, doğruya doğru, alnın ak yüzün pak denilenden, sana açılabilsin…

 

*     *     *

Gelelim bizdeki, “Bileşik Faiz” meselesine…

Ya da “Kur Korumalı” adıyla budama makinesine…

Hani o; öder öder ödersin de, bir türlü sonu gelmez, borç bitmez meselesi…

Fakat önce, “Bileşik Faiz nedir?’’, bir onu anımsayalım yeniden:

 

*     *     *

– “Bileşik Faiz”, her faiz dönemi sonu kazanılan faizin anaparaya ilâve edilerek her faiz dönemi sonu değişen anapara üzerinden hesaplanan faizi anlatır.

“Dönem Borcu”, hesap kesim tarihine kadar oluşan borç ve alacak kayıtlarının bakiyesi ile önceki hesap özeti bakiyesinin toplamını anlatır.’’

 

*     *     *

Bankalardan birine borçlu olan arkadaşım, her ay düzenli olarak ve tek kuruş geride bırakmadan – ertelemeden borcuna sadık bir arkadaş…

Çalıştığı bankadan posta yoluyla kendine gelen “Bilgilendirme” mektubunu alıp, bana getirdi ve “şu cümleyi oku” dedi. Şöyle yazıyor:

   – “…… tarihinden itibaren, yıllık azalan bakiye ve üç ayda kapitalize sistemli hesabınıza, yeni belirlenen kredi faiz oranı (………..) olarak uygulanacaktır…’’

Düşünebiliyor musunuz?’’

   Borcunuz azaldıkça, faiziniz artıyor!

Ve hiçbir hükümetimiz de bu “borçluyu cezalandırma” uygulamasını ele almıyor, umursamıyor bile…

 

*     *     *

Kıssadan hissesi…

Kim demiş ki insanlık tarihinin işkence aletleri, müzelerdedir diye!

   “Bileşik faiz” denilen de bir tür işkence değil midir, borçlu olana?

İlle de falakaya yatırılmak, omuzlarınızdan askılara alınmak, şuranıza buranıza elektrik verilmeden de yapılıyor işkence…

Hani adı en çok bilinen işkence türlerinin başında “Çin İşkencesi” geliyordu ya…

O eskidi gayrı, çoktan demode oldu o!

Ülkemizde nicedir öyle bir “Bileşik Faiz İşkencesi” var ki…

Borcunu ödeyip de azalttıkça sen, cezan artıyor!

 

“Kur Korumalı”  Faiz İşkencesi…

Yorumlar kapalı.