

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi María Ángela Holguin Cuéllar, bir yandan temaslarını sürdürüyor, bir yandan da diyor ki; “Artık sorumluluk liderlerdedir.”
Tabii ki bu vurgu iki taraftaki liderlere dönük… Gelin görün ki, BM’nin liderlere bakış açısı çarpıktır… Rum’un liderini meşru Cumhurbaşkanı, Türk’ün liderini ise “toplum lideri” olarak algılamaktadırlar… Ve ona göre siyaset ve eylem yürütmektedirler…
Peki, böylesine çarpık bir çizgide olan çifte standartçı ve adaletsiz BM’nin hiç mi sorumluluğu yok Kıbrıs sorununun çözümsüzlük çıkmazında debelenip durmasında?.. Var, hem de öylesine var ki…
***
Kıbrıs adası, bir soykırım kampanyasında, masum Türklerin kanından göle dönmüşken, Kanlı Noel faciasının hemen arkasından üretilen, 4 Mart 1964 tarihli ve 186 numaralı menhus BM Güvenlik Konseyi kararıyla, Kıbrıs ortaklık cumhuriyetine yaşam kazandıran uluslararası Londra ve Zürih Antlaşmalarının üzerine sünger geçen bu BM değil mi?..
Türklerin sahip olduğu anayasal hakları çiğnemek, sorunu uluslararası platformlara çekmek, bin bir türlü entrikayla adayı Yunanistan’a bağlamak peşinde koşan Rum tarafı, o menhus 186 numaralı kararla tarihi hamlesini yapmaya zemin kazandı… Güvenlik Konseyi’nden yangından mal kaçırırcasına aceleyle geçirilen bu menhus karar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı Türklerin anayasal haklarını iptal ederek onları bu cumhuriyetin ortaklığından dışladı… Rumların Türklerden çaldığı cumhuriyet, tüm kurumları ve kaynaklarıyla birlikte bir “Rum cumhuriyeti” olarak kabul gördü…
Kararın arkasından Kıbrıs’a gönderilen BM sözde barış gücü bu çalıntı cumhuriyete akredite edildi… Karşı taraf için bu durum o kadar ehven ve mutluluk verici ki, o sözde barış gücünün bütçesinin yarısına yakınını yıllardır Yunan ve Rum olarak karşılamaktadır…
1964 ortamında, uluslararası garanti antlaşmasının Kıbrıs ortaklık cumhuriyetinin güvencesi olduğu, Türk tarafının tüm itirazlarına karşın reddedildi… Güvenliği garantörler Türkiye, İngiltere ve Yunanistan sağlayabilirdi… Gelgelelim Yunanistan piyonuna dönüştürdüğü Kıbrıs Rumluğuyla birlikte ve bilfiil ENOSİS’in peşinde idi… Adanın yüzölçümünde yüzde 3 oranında alan kapsayan egemen askeri üslerine yerleşen İngiltere ise Rum – Yunan kanlı komplolarına seyirci kalmayı, hatta çoğu zaman destek vermeyi yeğledi…
Cumhuriyeti kuran ıslak imzalı uluslararası antlaşmalar, başta bu iki sözde garantör tarafından ısrarla yok sayıldı…
Bu çok ciddi ve hatta kasıtlı tarihi ve bilinçli yanlış, ilerleyen yıllarda Kıbrıs Türk halkının mağduriyetlerini katladıkça katladı… Öyle köklü bir yanlış ki, Türklerden çalınmış o dandik cumhuriyetin, tek yanlı olarak AB’ye üye yapılmasına dek uzadı… Ve BM’nin tarihte utanç izleri bırakan yanlışlarını aynen AB de sürdürür oldu…
***
Kronik Kıbrıs sorununun baş sorumlusu o kararla ve o kararı izleyen icraatları ile işte bütünüyle bu BM’dir… O menhus kararı adalete ve uluslararası hukuka uygun biçimde yeniden düzenlemeye de hiç yanaşmayan adaletsiz bir BM duruşu ile karşı karşıya kaldık yıllardır…
Bu adaletsiz duruşuyla BM halâ olası müzakereler için ortak zemin aramakta… Ne kadar trajik ve ne kadar komik!.. “Arayan mevlâsını da bulur, belasını da” derler… Bu çürük siyasetlerle BM Kıbrıs konusunda mevlâya ulaşamamakta, ama bela olmaya ve belalar yaratmaya devam etmektedir…
***
Kıbrıs Türkü’nün unutulmayacak efsane önderi Rauf Denktaş, BM’yi de, BM’yi yöneten emperyalleri de Kıbrıs sorununun gerçeklerine yönlendirebilmek adına en dürüst ve en reel siyasetlerle ömrünü harcadı… Ne ki, karşısındakiler yalan ve hile yolunda ilerlemeyi inatla sürdürdüler… Denktaş ölüm döşeğindeki son nefeslerini onların adaletsizliğine vurgu yaparak verdi: “Söyleyin onlara burada bağımsız bir Türk Cumhuriyeti var artık…”
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi María Ángela Holguin Cuéllar’ı uyardığı gibi: Dileriz, misyon sürecini tamamlamaya gün sayan Maria Hanımefendi günlerdir süren temaslarından sonra, duruma ilişkin adil bir rapor kaleme alır!..
Anlasınlar ki, burada bağımsız bir Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve o Cumhuriyetin başında da bir Cumhurbaşkanı vardır, “azınlıktaki bir cemaatin lideri” değil… Uluslararası hukuk ve adalet müzakerelerin eşit taraflar arasında sürdürülmesini öngörür…
Yorumlar kapalı.