Akay Cemal

Nisan yağmuruyla birlikte tüm dualar kabul olsun!..





Nisan yağmurları bayram arifesinde mezarlık ziyaretlerine izin vermedi. O denli şiddetli yağdı ki, sanki de kışı geri getirdi. Nisan yağmuru da bir başkadır, yağdı mı tam yağar. Dereler taşar, çiftçi ve hayvancının yüzü güler. Nisan yağmuru bir nevi bereket anlamındadır. Tarımla uğraşanlar için ‘can suyu’ anlamına da gelir. Nisan yağmuru üzerine nice filmler de çevrilmişti. Hele kuraklığın en fazla hissedildiği Mesarya için Nisan yağmurları ayrı bir önem taşır. O kadar ki, Kıbrıs Türk Halkının Varoluş ve Özgürlük Mücadelesi Lideri Dr. Fazıl Küçük, Londra’da hastanede son nefesini verirken bile “Çiftçinin durumu nasıl, yağmur var mı?” diye sormuştu.

İklim değişikliğinin yaşandığı dünyamızda, mevsimler de birbirine karışmış bulunuyor. Mart’ın son günlerinde sıcaktan bunalanlar, klimaları çalıştırırken, önceki günkü yağmurlardan sonra, tam tersi sobaları yeniden yakmak durumunda kaldı. Sanki Mart’ın yerini Nisan, Nisan’ın yerini de Mart almıştı… Eskiler bir de ‘Mayıs derelerinden’ bahsederlerdi. Yaz mevsimine düşmesine rağmen, bazen Mayıs’ta öyle yağışlar olurdu ki, dereler gürül gürül akardı. Ve yakın geçmişe kadar milli günlerimiz olan 23 Nisan ve 19 Mayıs’larda mutlaka yağmur yağar, törenler ertelenirdi.

Ramazan Bayramı nedeniyle ve yağmurun verdiği izinle mezarlık ziyaretleri dün gerçekleşebildi. Kabristanlıklar doldu taştı. Mezarlara buket buket çiçekler konuldu, buhurdanlıklar yakıldı, dualar edildi. Küçük çocuklar, anneleri, nineleriyle birlikte otları temizlerken, mezar taşları öpüldü. Hüzünlü tablolar vardı. Kaybettiklerinin acılarını yüreğine hissedenlerin akıttığı gözyaşları neler anlatmazdı ki!

Ramazan Bayramının ilk günü olan dün sabah yine camiler doldu taştı. Bayram namazına ilgi yoğundu. Eller semaya kalkarak dualar edildi. En fazla da Filistinli kardeşlerimiz için. Zalimlerin zulmünden bir an önce kurtarılmaları, hakkın yerini bulması, akan kanın durması, ateş-kes’in sağlanması, barış ve huzurun o topraklara da gelmesi için! Bir milletin göz göre göre soykırımdan geçirilmesine dur diyebilecek gücü kimsenin kendinde bulamadığı için! Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin sadece birkaç ülkenin keyfine göre karar alabildiği için! Gazze savaşında genelde Müslüman ülkelerin sınıfta kaldığı için!

Her ne kadar Türkiye, Mısır ve bazı Müslüman ülkeler gereğini yerine getirmişse, nice yabancı ülkelerin halkları, İsrail karşıtı eylemleriyle meydanları çınlattıysa da, şu veya bu ülkeden cesaret alan İsrail, Ramazan ayı boyunca da, Bayram süresince de Filistin halkına karşı saldırılarını sürdürmekten geri kalmamıştır. Dünya halkları insanlık trajedisini kınamaya devam ederken, İsrail’i şımartan, arkasını sıvazlayan, istedikten sonra onu durdurabilen güçler üç maymunu oynamakta, kendilerinden olmayan insanları yok hükmünde saymaktadırlar.

Müslüman aleminin inançları onlarla taban tabana zıttır. İslam dininde insanları hayattan koparma, hele kadın ve çocukları da hiçbir ayırım gözetmeksizin soykırıma tabi tutma söz konusu değildir. Onları yiyeceksiz, gıdasız, ilaçsız bırakarak ölüme terk etme gibi bir siyaset vicdanları sızlatmakta, insanlığın nereye koştuğunu, nelere tevessül ettiğini sorgulamaktadır. Ve tüm bunlar yaşanırken, BM’nin, AB’nin, uluslararası hukukun ne olduğu, ne işe yaradığı da sorgulanmıyor değildir. Bu yüzden dünya ülkeleri yeni arayışlar içindedirler.
Geçen gün de vurgulamıştım. Filistin’in arkasında durabilecek güçlü bir anavatanı olsaydı, Gazze bu hallere düşer miydi? Bunca masum insanın canına kıyılırken, dünya seyredebilir miydi?
Tüm bunları dikkate alarak, birlik ve beraberliğimizi korumak, pekiştirmek, bazı güçlerin Gazze savaşında sergilemekte olduğu duruşlardan dersler çıkararak, Anavatan Türkiye ile saflarımızı sıklaştırmayı asli bir görev bilmeliyiz. Çünkü bu birlikteliği istemeyen, nem kapan, bunun kendi çıkarlarına uygun olmadığını şu veya bu şekilde dillendiren ülkeler vardır. Sözde barış havarisi gibi görünerek, modası geçmiş formüllerle bu halkı maceralara sürüklemek isteyenler vardır.

Bu mübarek bayram gününde birbirimize gönül hoşluğuyla, muhabbetle sarılırken, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın ne denli kaygan olduğunu bilerek, hareket etmek zorunluluğu ile karşı karşıyayız. Kıbrıs Türk halkı bu topraklarda misafir değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. En az Rumlar kadar da hak sahibidir. Şampiyon meleklerimizi, kaybettiklerimizi rahmetle anarken, Türkiye’de asrın felaketi diye nitelenen depremde yitirdiklerimizi yad ederken, hüzünlü bir bayram geçiriyoruz. Nisan yağmuruyla birlikte tüm dualar kabul olsun, sağlıklı, mutlu, barış; huzur ve güven içerisinde nice bereketli günler gelsin.

Nisan yağmuruyla birlikte tüm dualar kabul olsun!..

Yorumlar kapalı.