Ahmet Tolgay

Gündemin içinden






“ŞİFA” HASTANESİ’NDEKİ HUNHARLIK: Geçen hafta dünya Şifa Hastanesi dehşetini de çokça konuştu, çokça irdeledi, ama bu dehşete karşı kılını da kıpırdatmadı… Altı çizilmesi gereken çok da önemli bir ayrıntıya tanıklık edildi… ABD en büyük askeri güç olarak hem bölgede ve hem de vurucu donanma olarak Gazze önlerinde iken ABD Başkanı Joe Biden Gazze’deki hastanelerin korunması gerektiğini söyledi. Daha bu söylemin yankıları sürerken, İsrail CIA’nın verdiği istihbaratla Gazze’nin en büyük hastanesi Şifa’yı basarak orayı toplu mezara dönüştürdü… CIA ihbarı, Hamas’ın karargâhının bu hastanede olduğuna ve rehinelerin de orada tutulduğuna dairdi… Hastaneyi toplu mezara dönüştüren İsrail orada ne Hamas’ı ve ne de rehineleri bulabildi… Mutlaka yargılanması gereken İsrail soykırımcılarının en büyük işbirlikçisi Joe Biden emperyal yönetimidir…
***
   TOPLUMSAL HAFIZAMIZA ÇAKILANLAR: Filistin hastanelerinin maruz kaldığı ırkçı saldırılar eğer Kıbrıs Türkü’nün bu bağlamda 1960’lı yıllarda başına gelenleri bizlere anımsatmazsa, hafızamızda bir sakatlık var demektir… Kıbrıs Türk – Rum Ortaklık Cumhuriyetinin müşterek tıp merkezi olan ve şimdi “Makarios Hastanesi” adını alan Güney’deki o tarihi hastanede yaşananlar, kütüphanelerimizde önemle yer alacak biçimde İlk Kıbrıslı Türk başhemşire Türkân Aziz ve ilk kadın anestezi uzmanımız Dr. Ayten Berkalp tarafından kitaplaştırılmıştır… 27 Mart 2019’da 101 yaşında yaşama veda eden Türkân Aziz, o hastanede mahsur kalan Türk hastalarla Türk sağlıkçıların başına gelen sıradışı hunharlıkları mükemmel İngilizcesiyle kaleme aldığı “Dostluğun Ölümü” adlı kitabında, Dr. Ayten Berkalp da “Dr. Ayten’in Romanı” adlı uzun soluklu biyografisinde anlattı… Türkler için bir ölüm tuzağına dönüştürülen o hastaneden bizzat Başpiskopos Makarios’un duruma müdahale etmek zorunda kalmasıyla kurtulabilmişlerdi, arkalarında şehitlerimizi bırakarak… Bu arada getto yaşamındaki Türklerin ilaca, Güney’deki kan bankasında bıraktığımız kana ve tıbbi malzemelere ulaşımı yıllarca engellenmişti… 1974 savaşında ise Lefkoşa’daki ilkel Türk hastanesi havan ve mermi atışlarının hedefi olmuştu…
Bir tespitimi üzüntüyle burada belirtmek zorundayım: Türkân Aziz’in ne cenaze töreniyle ilgili olarak yapılan konuşmalarda ve yayınlarda, ne de hakkındaki tanıtıcı bilgilerde “Dostluğun Ölümü” adli kitabının hiç sözü edilmedi ve edilmez… “Dr. Ayten’in Romanı”nın mevcudu ise çoktan tükendi, ama yoğun isteğe karşın yeni baskısı yapılmıyor… İçimizdeki beşinci kol bu tür belgesel kitapların içeriğini de mi karartıyor?..
***
   ŞAŞIRTICI BİR GÖREVDEN ALMA: Raif İlker Buran’ın Meteoroloji Dairesi Müdürlüğünden alınmasının nedeni aşikâr şekilde sarmalına girdiğimiz kuraklık konusunda yaptığı açıklama imiş!.. Halka tebliğ edilen gerekçe bu… Bilimsel veriler kuraklığa işaret ediyorsa, sorumluluk yüklenmiş bir meteoroloji uzmanının bunu açıklamasından daha doğal ne olabilir ki?.. Görevinin gereğini yapan teknik bürokratların da görevden alındıklarına mı tanık olacağız artık bu tür şaşırtıcı gerekçelerle?.. Haberiniz olsun ki, o makama meteoroloji ile ilgisi olmayan bir bürokrat vekâlet ediyor şimdilerde… Statüsü “bakanlık müdürlüğü…” Vekâletinin sürebilmesi için kuraklığa hiç değinmeden, bilimsel verilere de boş vererek bol yağışlı ve bereketli havalardan mı söz etmesi gerekir onun şimdi?… Oldu olacak o Meteoroloji Dairesi’nin adı “Polyanna Dairesi” olarak değiştirilsin!..
***
   UYUŞTURUCU BELASI: Besbelli sağlam bir haber alma ağına da sahip olan ve müthiş işler başararak uyuşturucu felaketiyle savaşan narkotik polisimize buradan bir alkış daha… Geçen hafta bir kilo uyuşturucuyu sanıklarıyla birlikte ele geçirdiler… Yakalanan uyuşturucunun ağırlığı, felaketin ulaştığı boyutu da işaret ediyor: Bir kilo!.. Bir kilo!.. Un değil bu, beyaz zehir!.. Polisimizin yoğun uğraşları toplumu ahtapotun kolları gibi sarmakta olan bu belayı kökten kazıyabilecek mi?.. Herkesin yanıtını merakla beklediği soru bu!.. Polisimize uğraşlarında güç ve başarılar dileriz…
***
   BU KAÇINCI UYARLAMA?: 1866-1945 yılları arasında yaşayan, hem Servet-i Fünûn ve hem de erken dönem cumhuriyet romancı ve yazarı Halid Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu” adlı başyapıtı “Bihter” adıyla bir kez daha filme uyarlandı… Film bizim sinemalara da ulaştı… Bu kaçıncı uyarlama peki?.. Kaldı ki aynı öyküyü çağrıştıran “aile içi yasak aşk” konulu daha nice film ve dizi yapılmaktadır… İzmirli yazar Uşaklıgil çok verimli ve reytingi yüksek bir kaynak oluşturdu böylece… Oysa yeni dönemlerin yeni yazarlarından, senaristlerinden ve yapımcılarından yeni yaratıcılıklar beklemek kamuoyunun hakkıdır…
Kayıtlara geçtiği gibi, Türk televizyonculuğunun ilk dizisi de siyah – beyaz dönemde, 1975’te, “Aşk-ı Memnu” romanından üretilmişti… “Bihter” rolünde, Müjde Ar vardı ve hızla üne kavuşmuştu… Behlül’ü ise Salih Güney canlandırmıştı… O dizinin oyuncularının mesela Şükran Güngör ile Neriman Köksal ve üreticilerinin bir bölümü artık yaşamda değil, bir bölümü de hayli yaşlanmış durumda…

Gündemin içinden
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.