Yrd.Doç.Dr.Ahmet Maslakcı

Dünya yine de dönüyor





“Tanrı iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır, yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi düşüncelerini hakim kılmak için tanrıyı kullanır”.

Bruno’nun bu sözü insanın dogmatikliğini açıklar niteliktedir. Tarih boyunca insanların büyük çoğunluğu, kurgulara dayalı söylencelerin, hurafelerin ve safsataların kölesi olmuşlardır. İnsanlar bu nedenden dolayı da adil bir toplumsal düzen kurmakta her zaman zorlanmışlardır. Araştırmaya dayanmayan, kulaktan duyma bilgiler dogmaları,  kurguları yaygınlaştıran ve etkinleştiren en önemli unsurlardan birisi olmuştur. Burada her zaman kendinize sormanız gereken soru şudur: “Bakış Açınız rasyonel mi, dogmatik mi? Rasyonellik size devamlı seçenekler sunar, her şeyi her koşulda yeniden değerlendirmek ve iradenizi, aklınızı, bilginizi kullanarak doğru bir etik tarif etmenizi şart koşar.

Akıl sahibi bir varlık olmamızın zorunlu koşulu olarak her şeyi sorgulamak ve bilmek isteriz. Sorgulama biçimimiz ise yetiştiğimiz kültüre göre değişir ve her kültür merak edilenlere kendi kuralları çerçevesinde bir cevap verir. Kimimiz sorularımızın cevabını kalıplaşmış cevapların içinde bulur kimimiz ise verilen cevaplarla yetinmez, tekrar sorgular ve bir adım daha atar. Bunun sonucunda hepimizin bulduğu cevaplar, kültürüne ve olduğu koşullara göre farklılıklar gösterebilir. Bugünlerde Aşı konusunda yaşadığımız da tam bu olsa gerek.

Avrupa ülkelerinde, Türkiye’de müthiş bir aşı karşıtlığı var. Yaptırmayacaklarını açıklayanlar bazı ülkelerde nüfusun yarısını geçiyor. Ülkemizde her ne kadar bu seviyede olmasa da aşı olmaya ciddi şekilde muhalif olanları çevremizde görebiliyoruz. Maalesef burada rakamları vermek isterdim ama bu rakamlara ulaşabileceğimiz sağlıklı, doğru güncel veriyi takip edebileceğimiz bir kaynak ülkemizde yok. Daha nüfus sayımız konusunda bile bu kadar belirsizlikler varken bunu da hayatımızın her alanında olduğu gibi normal karşılayıp konumuza geri dönelim.

Aşıların güvenliği konusunda çok titiz çalışmalar, araştırmalar yapılmış olmasına rağmen, güvensizliğin bu kadar yaygın olması, düşündürücü. Devletlerin, hükümetlerin bangır bangır bağırarak “Aşı olun demelerine” rağmen insanların aşı olmaktan kaçınmaları ilgimi çok çekiyor. DNA’mızı değiştirecek, beynimize çip takacaklar vb., kurguların, kanıtla, doğrulukla zerre ilgisi olmayan söylentiler, şüphesiz başlıca rolü oynuyor denebilir. Ama bunların hiç bir bilimsel dayanağı yok. Bu durum bize özgün bir durum değil. Mesela Fransızların yüzde 46’sı “teklif edildiğinde yaptırmayacağım” diyor (Ipsos anketi). Nüfusun üçte biri aşıların güvenliklerini şüpheli buluyor (Wellcome Trust araştırması). Macaristan ve Polonya’da da aşı olmayacaklarını belirtenleri oranı yüzde 40’ların üzerinde. Aslında bu ele avuca sığmaz teorilerin kökenleri daha 18. yüzyılda başlayan aşı karşıtı fikirlere kadar uzanıyor.

Aslında aşının İngilizce karşılığı olan “vaccine” kelimesinde bile bu korkunun izlerini bulabiliriz. Vaccine Latince’de “inek” anlamına gelen “vacca” sözcüğünden türedi. Bunun sebebi ise ilk modern aşı olarak görülen çiçek aşısının sığır çiçeğinden yapılmasıdır. Aşıyı bulan Dr. Edward Jenner, kasabasında ki inekleri sağan sütçü kızların, çiçek hastalığına yakalanmadıklarını fark etmesine dayanıyor. Bizim Doktor Gloucestershire kasabasında kızların doktora sıklıkla hasta hayvanları sağarken sığır çiçeği kaptıklarını söylemelerinden hareketle aşıyı geliştiriyor. O dönemde de aşılananların sığırlara benzeyeceğine, hayvanlarla aşk yaşayacağına inanıyorlar. Ancak insanlar aşının faydasını gördükçe aşının kullanımı artıyor, bununla paralel olarak da ölümler azalıyor, Dünya       nüfusu da 3 milyarlardan 5,6 8 milyara dayanıyor. Ama tüm Dünya’da bilincin artmasıyla da aslında hükümetlere güvenin azalmasıyla aşı olanların sayısında 20. yy ortalarından itibaren ciddi azalmalar görülüyor. Hatta öyle bir hale geliyor ki ABD’da 21. yüzyılın başlarında aşı olanların oranı azalınca boğmaca vakaları 20 kat artıyor ve çok sayıda ölümler görülüyor.

Tüm bunları anlatmamın sebebi aslında aşı karşıtlığının temelinde bilimsel bir gerçeklik bulunmuyor. Bunun temelinde insanların artık hükümetlere, siyasilere olan güvensizliği yatıyor. Öte yandan, sağlık sektörünün büyük şirketler ve gelişmiş ülkelerin tekelinde olması, tarihte sağlık konusunda yaşanılan birçok skandal bu karşıtlığın temelini oluşturuyor. Ve bu durumlar, yukarıda örnekleri görülen komplo teorilerine zemin hazırlıyor ve yaygınlaşmasını sağlıyor.

Örnek isterseniz; 2010’larda Pakistan’da yaşanan, CIA’in, Pakistan’ın Abbottabad şehrinde, Usame bin Ladin’i bulmak için DNA kanıtlarını toplamak amacıyla çocuklara ücretsiz Hepatit B aşısı sunduğu söylenen sahte bir aşı programına, Nijerya hükümetinin Prifezer’a açtığı davayla dünya gündemi oturan ilaç devinin 1996’da Trovan isimli deneysel bir menenjit ilacını yasadışı yollarla çocuklar üzerinde denemesini gösterebiliriz. Bu yazımın aşı karşıtlığı olarak görülmesini istemem. Ben pozitif bilime inanıyorum. Geldiğimiz noktaya da sanılanın aksine pozitif bilime inananların sayesinde gelindiğini söylemek istiyorum. Tıpkı Galileo’nun 1633’te Dünya’nın Güneş etrafında dönmesi iddiasından vazgeçmeye zorlayanlara dediği gibi: “Dünya gene de dönmeye devam edecek”.

Ancak geldiğimiz nokta aslında bir güven sorunudur. Pandemiler çağında yaşadığımızı, yaşam şeklimizin artık buna göre şekillendiğini göz önün de bulundurarak tüm hükümetlerin artık saygı ve güven duyulacak uygulamaları yapmak için harekete geçmeleri gerekir. Bizim devletimizin de bunu önüne koyması gerek. Her gün bakan, başbakan aşı olun demesine rağmen insanlarımızın hala bazıları bu söylenenlere inanmıyorsa konu belki de aşı karşıtlığı değildir ne dersiniz? Hepimizin kendisini yeniden bir ele alması gerekir. Sorgulamak yanlış veya korkulacak bir şey değildir. Sorgulamak bir cesaret işidir. Dürüstlüğümüzü, güvenimizi sağlamadan, bilimi, aklı, saftsataların, hurafelerin önüne geçirmeden bu savaştan galip çıkamayız.
 

Dünya yine de dönüyor

Yorumlar kapalı.