Bülent Fevzioğlu

Vefa, Kilise Lânet ve Kutlama…





Kıbrıs Türk sosyal yaşam tarihimizin son yüz yılı içerisinde onurlu ve olumlu iz bırakan isimlerden biri de hiç kuşkusuz, Ahmet Necati Özkan Bey’dir.

1899, Lefkoşa doğumlu olan Ahmet Necati Özkan Bey, 20 Ağustos 1970 günü bu hayata veda ederken, 71 yaşında idi.

Bir başka değerli büyüğümüz; eski Milletvekili, Cemaat Meclisi eski Başkanı, Parti Genel eski Başkanı, Turizm ve Kültür eski Bakanı ve edebiyatımıza roman yazarı olarak da damgasını vuran Sn. İsmail BOZKURT, bir ödül töreni nedeniyle yapmış olduğu konuşmasında, Ahmet Necati Özkan Bey’i “ilk demokratik- siyasi mücadele insanımız” olarak tanımlar.

1940’lı yılların “Milli Cephe” ve “KATAK” siyasi yapılanmalarında Atatürk sevdalısı bir kimlikle kendinden söz ettiren Ahmet Necati Özkan Bey, 1949 – 1954 yılları arasında yayınlanan “İstiklal” gazetesinin de kurucusu ve başyazarıdır.

1950 yılında “İstiklal Partisi”ni kurar, başkanlığına seçilir…

Aynı yıl, muhalifleri tarafından kurulan bir pusuda saldırıya uğrar ve bir gözünü kaybeder…

   “ÖZKAN” soyadına gelince…

1934 yılına değin “Mısırlızâde” soyadını kullanırken, aynı tarihte Türkiye’ye gider, Atatürk ile tanışır ve bu tanışma içerisinde Atatürk tarafından kendisine verilen “ÖZKAN” soyadını hayattan ayrılıncaya değin, hep kullanır.

 

*     *     *

   Ahmet Necati Özkan Bey, yalnızca siyasi tarihimizde değil, Kıbrıslı Türkler adına, 1930’lardan başlamak üzere ekonomik yatırımların, girişimciliğin ve işsiz insanlarımıza iş – ekmek ve istihdam konusunda da önemli hizmetleri olmuş bir aydınımızdır…

Daha 1930’lu yılların ikinci yarısında ilk Türk sigara fabrikasını kuran da O’dur Lefkoşa’da, “Kristal” adını verdiği, yazlık, ilk sinema salonunu açan da…

Turizme önem verdi, Girne’de “Bosfor Otel”ini açtı, yıl 1949.

Bir yıl sonra (1950), TC. Devlet Hava Yollarının Genel Acenteliğini kazandırdı Kıbrıslı Türklere… Ve daha neler, neler…

Ancak, bu ada toprakları üzerinde ilk büyük ekonomik yatırımları devam eder, siyasi çalışmalarıyla da büyük kabul görür ve “Toplum Lideri” olarak güçlenirken…

Ne acı ve ne yazık ki bunca önemli ve değerli bir insanımıza karşı kurulan hain tuzak ve sabotajlar sonucunda… Sahip olduğu mal varlığı bir gecede ateşe verilir, yakılır, yok edilir…

 

*     *     *

Çok değil, daha birkaç gün önce, Lefkoşa’da, muhteşem bir olay yaşandı…

Emekli eğitimci, şair, besteci, fotoğraf sanatçısı ve aktivist, değerli dostum Yıltan TAŞÇI’nın kurucusu olduğu Akademi ile çok uzun yıllardır kültürel ve sanatsal çalışmalara atmış olduğu saygın imzası ile bilinen “Halk Sanatları Derneği” el ve gönül birlikteliğinde buluşarak, kısa adı LESAM olan “Lefkoşa Sanat Merkezi”ni hayata katarlar.

Nerede?

   Lefkoşa – Ayluka Kilisesi’nde.

 

*     *     *

Açılış konuşmasını yapan HASDER Başkanı Sn.Kâni KANOL, sanat merkezi olarak değerlendirilen Lefkoşa – Ayluka Kilisesi’ne atıfta bulunur ve 1986’daki restorasyondan sonra şimdi yeniden toparlanan binanın, sanatın ve sanatseverlerin hizmetine açılmasından büyük mutluluk duyduğuna dikkat çeker, YTA (Yıltan TAŞÇI Akademi) ve HASDER olarak burayı ayakta tutmak ve yaşatmak için elden geleni yapacaklarını vurgular.

 

*     *     *

   Yıltan Taşçı Akademi ve HASDER, el ve gönül birlikteliği içerisinde Lefkoşa’ya, yalnızca, her türlü övgüye değer bir sanat merkezi kazandırmamış, aynı zamanda muhteşem bir VEFA örneği de sergileyerek, LESAM (Lefkoşa Sanat Merkezi) Salonu’na da Ahmet Necati Özkan Bey’in adını vermişlerdir.

Kıbrıs Türk halkı adına önemli hizmet ve emeklerde bulunmuş, siyasi çalışmaları yanında ekonomik yatırımlarıyla da günümüzden neredeyse yüz yıl evvel halkı için büyük gaileler çekmiş bir yurtsevere, bundan daha öte nasıl teşekkür edilebilir ki…

 

*     *     *

   Ahmet Necati Özkan Bey’in LESAM (Lefkoşa Sanat Merkezi) Salonu’na adının verilmesi fikri, değerli dostum, Yıltan TAŞÇI’ya ait…

Kuşkusuz, HASDER’in de desteklediği bu fikir için, aynı zamanda M. Necati Özkan Vakfı’nın Başkanıda olan torun, Sn. Necati ÖZKAN şöyle der:

   – “Yıltan Hoca bana Kıbrıslı Türklerin ilk seçilmiş lideri olan ve toplumda sindirilmeye, adı unutturulmaya çalışılan büyük babamın adını bu salona vermek istediğini söylediğinde, bu teklif karşısında hem duygulandım hem gururlandım.”

Gurur duymamak elde mi?

Kaç insanımıza nasip olur ki böylesine büyük bir VEFA, SAYGI ve TEŞEKKÜR…

 

*     *     *

Ancak, bu VEFA’dan mutlu olmayan, itiraz eden ve salondaki isminin derhal kaldırılmasını isteyen de var.

Kim?

   Ahmet Necati Özkan Bey’in oğullarından, Sn. Baydu Necati Özkan…

Baydu Bey, yapmış olduğu sosyal paylaşımında, şöyle der:

   – “Babam M. Necati Özkan, ömür boyu beş vakit namaz kılıp oruç tutmuş dindar bir Müslüman idi. Lefkoşa surları içinde “Sergi Salonu” yapılmış olan Ayluka Kilisesi’ne adının verilmesini şiddetle kınıyor, yapanları lânetliyorum.”

 

*     *     *

Sn. Baydu Özkan’ın bir evlât olarak babası adına söz söylemesi, tepkisel davranması ve salona verilen isminin kaldırılmasını istemek, elbette hakkıdır.

Ancak; bu en doğal hakkını kullanırken, babasının adına ve manevi varlığına karşı hiçbir kazanç ve beklentileri olmadan gönülden sahip çıkanlara, değer verenlere, VEFA gösterenlere ve adının daha da uzun yıllar yaşatılması için emek verenlere karşı “Lânet” etmesi de son derece üzüntü veren bir durumdur.

Gerekçe ne?

   Kilise…

Baba, Ahmet Necati Özkan Bey’in adının Kıbrıs Türk kültür ve sanatı adına yıkılmaktan kurtarılan, restore edilen ve genelde ülkemiz, özelde Başkent Lefkoşa’ya kazandırılan bir mekânın, kilise olması…

 

*     *     *

Kıssadan hissesi:

Bir yanda; büyükbabasının adını taşıyan torun Sn. Necati Özkan’ın gösterilen VEFA karşısında “hem duygulandım hem gururlandım” demesi…

Öte yanda, oğulun, “Lânet” okuması…

Başkalarını bilemem…

Şu emanet hayat içerisinde yolculardan biri olarak, günahım ve sevabımla ben, Kıbrıslı Türkler için çok büyük hizmetlerde bulunmuş Ahmet Necati Özkan Bey’e değer görülen VEFA için LESAM kurucularını içtenlikle kutlarken, isminin verildiği mekânın kilise olma gerçeğinden hareketle adalı Hristiyan komşularımızın hiçbir tepki göstermeme olgunluklarına da teşekkür ediyorum.

   Ne mutlu, o göçüp giden insana ki…

Göçüp gittikten sonra bile “Kan bağı” olmayan insanlardan da halâ daha saygı, sevgi, rahmet ve vefa görmektedir…

 

Vefa, Kilise Lânet ve Kutlama…

Yorumlar kapalı.