Ahmet Tolgay

Pazartesi notları





GARANTÖRLÜK TARTIŞILIRKEN: Tartışılan konu “garantörlük”.. Garantörlüğün Kıbrıs’ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasal düzenini kapsamakta olduğunu belirtenler var ki, bu doğru bir tanımlamadır…
Ama yaşanan gerçekleri de göz ardı etmemeli…
1974’de Kıbrıs adası Yunan faşist darbesiyle ENOSİS’in eşiğine getirildiğinde Türkiye askeri müdahalesini buna uygun olarak yapmıştı… Lütfen dönemin TC Başbakanı merhum Bülent Ecevit’in bu konudaki çok ünlü ve yankılı açıklamalarını anımsayalım…
O Barış Harekâtı Kıbrıs Rumluğunun da faşizme karşı güvenliğini sağladığı halde, Rum siyasetçiler bildiklerini okudular… Anayasal düzene dönüp Kıbrıs Türkü’nün eşitliğini ve ortaklık devletindeki haklarını ve de yetkilerini 11 yıldan sonra da tanımaya yanaşmadılar… Kıbrıs’ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasal düzenini 1960 Anayasasına uygun olarak yeniden tesis etme fırsatını teptiler…
Peki bu durum karşısında Türkiye’nin yapması neydi garantör ülke olarak?.. Garantörlük otoritesini tüm adaya yayarak bu işlevi bizzat kendisi mi yapmalıydı?..
Türkiye bunu yapmadığı için mi suçlanıyor?..
Bu arada diğer iki garantör ülke, Yunanistan ve İngiltere bu bağlamda ne yaptılar?.. Kıbrıs’ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasal düzenini sağlamak adına kıllarını bile kıpırdatmadılar… Tam tersine Rumların ortaklık devletinin üstüne çökmelerine yardımcı oldular…
Bu gerçekler göz önünde bulundurulmadan yapılan garantörlük tartışmaları boştur ya da kamuoyunu aldatma amaçlıdır…
***
ERDOĞAN’IN VURGULARINI OKUMAK: Evet, günün gündem başlıklarından biri de bu… TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs durumlarına son değinmesi Katar dönüşü uçakta yaptığı değerlendirmeler oldu…
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu ne olursa olsun Türkiye’nin Kıbrıs’taki duruşunun değişmeyeceğine ve Kıbrıs Türklüğünün garantörlük haklarından kaynaklanan güvencesi olunacağına dair sözleri, onun özellikle güncele değinen vurgusu oldu…
KKTC’nin seçim ortamında kimileri bu vurguyu işine geldiği şekilde yorumladı…
Oysa Erdoğan Katar’daki temaslarını Katar’ın İsrail tarafından vurulması ve İsrail’in Gazze’ye karşı soykırımcı kara harekâtını başlatması odağında yapmıştı ve o demecini de bu olaylara odaklandırıyordu…
Erdoğan’ın güncel ajandasında ise, Gazze heveslenmesindeki Kıbrıs Rumluğunun çılgınca silahlanma serüvenciliği vardı…
Kıbrıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimine “değişim” bağlamında umut bağlayanlara, Türkiye’ye “işgalci” diyenlere, değişimin gelmesiyle TC – KKTC ilişkilerinin yeniden dizayn edileceği rüyalarını görüp ve hatta bu rüyaları çeşitli versiyonlarda seslendirenlere kesin bir mesaj vardır o vurgularda…
Mesajın sağlıklı şekilde alınmasında ve Güney Kıbrıs Rumluğu ile birlikte görülen rüyalardan uyanılmasında yarar vardır…
Egemen eşit iki devlet tezinin ısrarlı savunucusu ve KKTC’nin dünyaca tanınması çağrılarının sahibi TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan beklenebilecek mesaj da onun o kesin durumu ve duruşu ile ilgilidir ancak…
Nitekim mesajı doğru algılayan o gerçek muhataplar “Boşuna çaba… KKTC’de cumhurbaşkanını değiştirmekle Türkiye’nin Kıbrıs’taki durumunu ve duruşunu değiştiremeyeceğiz” babındaki yorumlarını yapmaktadırlar…
“Ersin Tatar’ın karşısında, Tufan Erhürman’ın da ensesindeyiz” modundaki ekabirin söylemlerine dikkat…
***
“MESİH” DEĞİL, “CUMHURBAŞKANI” SEÇECEĞİZ: Yapılan seçim propagandasının da etkisi var hiç kuşkusuz…  KKTC Cumhurbaşkanının Başkanlık Rejimi’ndeki Cumhurbaşkanları gibi davranmasını bekleyen ve öngörenler var… Anayasal kuvvetler ayrımı söz konusu… Hiçbir kuvvet bir diğer kuvvete müdahale edemez… Hükümet icraatlarından seçilmiş Başbakan ve hükümetin tümü sorumlu olur… Günahı ve sevabıyla…
Kaldı ki icraatçı niteliğiyle öne çıkan bugünkü hükümetin ülkenin yapısını ve görüntüsünü bile değiştiren yadsınamayacak sevapları, icraatları ve yatırımları var… Sezar’ın hakkı Sezar’a…
Partizanlık ve liyakatsizlik yok mu?.. O da var… Ama hangi iktidar döneminde olmadı ki?..
Yürürlükteki Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı Cumhuriyet Meclisi’ne de, Bakanlar Kurulu’na da davetle gidebilir ancak… “Ben geldim” diyerek cumburlop gidemez o anayasal kurumlara…
KKTC Cumhurbaşkanı’nın beğenilmeyen hükümet icraatlarını ve atamalarını ancak bir kez veto etme hakkı var… Vetosundan sonra “siyasal tercihimizdir” vurgusuyla ikinci kez önüne getirilen dosya ve evrakları sorumluluğu hükümete ait olmak üzere imzalamak durumundadır…
Şu anda sol muhalefet öyle bir seçim kampanyasını yürütmektedir ki, sanırsınız anayasal yetkileri belirlenmiş ve sınırlandırılmış bir Cumhurbaşkanı değil, ülkeyi her sorundan arındıracak güçte kurtarıcı ve yaratıcı bir MESİH seçiyoruz…
Oysa seçeceğimiz olağanüstü ilahi güce sahip kutsanmış bir MESİH değil, anayasal yetkileri bariz şekilde belirlenmiş bir CUMHURBAŞKANI’ dır….
MESİH’i seçebilecek olan da, zaten toplumsal demokrasi değil, Yüce Allah’tır..

Pazartesi notları
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.