Sedef Gürsoy Kutlu

Artan ani yağışlar ve su taşkınlarının etkileri





Su taşkınları, kısa sürede düşen yoğun yağışın toprak ve dere yatakları tarafından tutulamaması sonucu suyun yüzey akışına geçerek yaşam alanlarını, tarım alanlarını, yolları ve altyapı sistemlerini etkilemesi olarak tanımlanır. Akdeniz havzası iklim değişikliğinin sıcak noktalarından biri hâline geldikçe Kıbrıs’ta yağış rejimi belirgin biçimde değişecektir. Özellikle kış aylarında ani ve aşırı yağış olaylarında artışlar sıklıkla görülecektir. Yağmur miktarı yıllık toplamda büyük bir değişim göstermese bile kısa sürede tümünün düşmesi, dere yataklarının taşıma kapasitesini zorlayacak ve son yıllarda daha sık karşılaştığımız dere taşkınlarının oluşmasına neden olacaktır.
Kıbrıs’ın doğal drenaj sistemi aslında insan bedeninin damar yapısına çok benzer; dereler ana arterlerdir ve onlara bağlanan sayısız kılcal damar, yağışı toprağa dağıtarak suyun akışını dengeler. Ancak bu kılcal damarların büyük bölümü yıllar içinde yapılaşma, betonlaşma ve bakım eksikliği nedeniyle tıkanmış durumdadır. Su önü kapatıldıkça doğal akışını kaybetmekte ve risk büyümektedir. Bu nedenle iklim değişikliğinin getirdiği ani yağış rejimine uyum sağlamak için yalnızca mevcut altyapıyı onarmak yeterli değildir. Daha yüksek debiyi yönetebilen, hem taşkın kontrolünü hem de su depolamayı aynı anda sağlayacak yeni barajlara ihtiyaç vardır. Derelerin doğal akış yollarının açılması, kılcal damarların temizlenmesi ve yağmur suyunun yeraltına aktarımını artıran doğa temelli çözümler gelecekte taşkın risklerini azaltmak için kritik öneme sahiptir.
Ada’ mızın birçok bölgesinde özellikle Mesarya Ovası’na uzanan kuru derelerde, Girne dağlarının eteklerinde ve Gazimağusa çevresindeki drenaj hatlarında yağışın bir saat içinde olağanüstü hızla artması, toprağın suyu emme kapasitesini aşmakta ve suyu doğrudan düz bir tepsi  gibi yüzey akışına geçirmektedir. Bu durum sadece su taşkını olmanın ötesinde ekosistemleri yeniden şekillendiren, sosyal düzeni etkileyen, ekonomik kayıplar yaratan ve halk sağlığı açısından ciddi risklerin oluşmasına neden olan çok boyutlu bir çevresel sorundur.
Ekolojik etkiler incelendiğinde, ilk olarak dere yataklarının doğal yapısının yıllar içinde bozulmasının taşkınların şiddetini artırdığı görülür. Doğal bitki örtüsünün zayıfladığı, dere kenarlarının betonla çevrildiği veya yapılaşmaya açıldığı yerlerde suyun akış hızı artmakta ve su tutma kapasitesi düşmektedir. Ani yağışların oluşturduğu güçlü akım toprağı aşındırarak tortu miktarını artırır bu da göletlere ve kıyılara taşınan çamur miktarının artmasına neden olur. Biriken bu yapı, balıkların yumurtlama alanlarını daraltır, bentik yaşamın üzerini kaplayarak boğar ve özellikle kıyı lagünleri gibi hassas ekosistemlerde oksijen dengesini bozar. Ayrıca taşkın sularıyla taşınan pestisitler ve gübre kalıntıları, sulak alanlara ve yeraltı suyu beslenme bölgelerine karışarak hem biyolojik çeşitlilik hem de içme suyu güvenliği açısından risklere neden olur.
Sosyal etkiler ise en çok kentleşmiş bölgelerde görülür. Kanalizasyon sistemlerinin yetersizliği, yağmur suyu hatlarıyla kanalizasyonun birleşik çalıştığı eski altyapılar, suyun geri basmasına ve evlere dolmasına yol açar. Dere yataklarının daraltılması ya da üzerinin kapatılması, suyun doğal akışını engelleyerek riskleri artırır. Ekonomik kayıplar, ulaşım bağlantılarının kapanması, küçük işletmelerin zarar görmesi ve afet sonrası toparlanmanın maliyeti toplumun geniş kesimlerini etkiler.
Halk sağlığı açısından ise taşkınlar en az ekolojik ve sosyal etkiler kadar önemlidir. Taşkın suları, kanalizasyon içerikleriyle karışarak bakteriyel ve viral patojenlerin çevreye yayılmasına neden olarak çeşitli enfeksiyonların görülme sıklığının artmasına neden olurlar. Taşkın sonrası oluşan durgun su birikintileri sivrisineklerin üreme alanını genişletir ve vektör kaynaklı hastalık riskini yükseltir. Evlerde oluşan nem ve küf artışı ise solunum yolu sorunlarına yol açabilir.
Tüm bu etkiler karşısında alınabilecek önlemler, yalnızca mühendislik çözümleriyle sınırlı düşünülmemelidir. Doğa temelli planlama yaklaşımı günümüzde en etkili yöntemlerden biri olarak kabul edilmektedir. Öncelikle dere yataklarının doğal genişliğine kavuşturulması, beton kaplamaların azaltılarak doğal bitki örtüsünün güçlendirilmesi gerekir. Yağmur bahçeleri, geçirgen yüzeyler, yeşil çatı uygulamaları ve yüzey sularını yavaşlatan bio-swale sistemleri (yağmur suyunu toplamak, yavaşlatmak, filtrelemek ve toprağa sızdırmak için tasarlanmış bitkilendirilmiş, sığ ve eğimli hendekler)kent içinde suyu tutarak taşkın yükünü azaltır. Tarım alanlarında iyi toprak yönetimi, organik maddeyi artırarak toprağın su tutma kapasitesini yükseltir. Kent planlamasında dere yataklarına yapılaşmanın önlenmesi, taşkın risk haritalarının sürekli  güncellenmesi ve yeni yerleşimlerin bu haritalara göre belirlenmesi zorunluluktur. Ayrıca acil durum planlarının toplumsal eğitimle desteklenmesi, taşkınlara karşı dayanıklılığı artıracaktır.
Kıbrıs’ın iklimi giderek daha öngörülemez hâle gelmektedir.   Taşkınlarla mücadele şekli, doğanın taşıma kapasitesine saygı duyan, bilime dayalı ve kapsamlı bir yaklaşım gerektirmektedir. Doğanın davranışlarını tamamen kontrol etmemiz elbette mümkün değildir. Ani yağışlar ve su taşkınları, iklim değişikliğinin hızlanan döngüsü içinde zaman zaman kaçınılmaz olacaktır. Afetlerin yıkıcı etkisinin nedeni çoğunlukla bizim hazırlıksızlığımız ve ekosistemi yeterince tanımayışımızdan kaynaklıdır. Bu nedenle ülkemizde atılabilecek en güçlü adım, bilinçli ve çevresel farkındalığı yüksek bir toplum yaratmaktır. Dere yataklarını,  hassas canlı sistemleri olarak gören, toprak yönetiminin önemini bilen, planlama kültürünü benimseyen bir nüfus yaratmak, altyapı yatırımları kadar hayati bir dayanıklılık unsuru oluşturacaktır. Bilimsel bilgi ile toplumsal bilinç birleştiğinde, su taşkınlarının hem nedenleriyle hem de sonuçlarıyla daha etkili biçimde mücadele etmek mümkündür. Bilinçli toplum bilinçsiz yönetim anlayışlarına da direnir. Değişen iklim koşullarında asıl güvence, doğanın ritmine saygı gösteren, riskleri anlayan ve birlikte hareket edebilen bir toplum olmaktan geçer…

Artan ani yağışlar ve su taşkınlarının etkileri
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.