Hasan Hastürer

Erhürman mücadeleyi sevdi ama kavgacı olmadı…





   Mevlana’nın ünlü sözlerinden biridir. YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL.

Bu zor mudur?

İnsani değerleri erozyona uğramamış insanlar için, hiç de zor değil.

Bizim toplumsal yapımızda böyle güzel, özü sözü bir olan insanlar vardır elbette.

Ancak siyasal, sosyal ve kültürel anlamda öne çıkanlarda  böyle güzel insanlar bulmak çok zordur.

Statü endişesi, toplumumuzda yaygın, bedeli ağır hastalıklardan, biridir. Feministler kızmasın… “Adam yerine konmak için, ille de, bir makam, bir koltuk sahibi olmak gerekir.” Buna inanlar, ille de baş olmak ister.. Baş olduktan sonra oturduğu koltuktan kalkmak istemez.

***

Dün öğle saatlerinde Ortaköy Lemar, yolunda, Çağdaş Kebap Salonundan çıkarken ayrı ayrı şemsiye tutan bir çiftin yanaştığını gördüm.

Adam, yarım adım öndeydi. Her zaman gözlüklü görmeye alıştığım için çok yakınlaşıp, adeta yüz yüze gelene kadar, Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman olduğunu tanımadım.

Eşi Nilden Bektaş Erhürman’ı da şemsiyeler nedeniyle tam görememiştim. Etrafta koruma kalabalığı da neredeyse hiç yoktu.

İki dakikayı bulmayan bir iletişimimiz oldu.

O iki dakikada Tufan Erhürman’ın ağzından haber değeri olan bazı bilgiler almak aklımın kenarından bile geçmedi.

Hal hatır sorma, havdan sudan konuşmak gibi bir içerik.

Fotoğraf çektik… İkisi de “Hasan Abi’yi ortaya alalım” dedikleri için ortada oldum. Bana kalsa Tufan Erhürman sağda, ben solda, Nilden Bektaş Erhürman ortada olurdu.

***

Psikoloji okumadım. Ancak insan analizini, insan sarrafı olmak gibi bir iddia olmaksızın, severim.

Ses tonu… Yüz hatlarına yansıyan, mutluluk, huzur ya da yorgunluk izleri… Gözlerin, bakışların derinliğinden yansıyanlar… Vücut dili…

***

   Hem Tufan Erhürman’ı hem de eşi Nilden Bektaş Erhürman’ı uzun yıllardır tanıyorum.

Tanıdığım ilk günden başlayarak takdir duygularım arttı eksilmedi.

Makamla, statüyle alakası olmayan karşılıklı saygı, sevgimiz oldu. Öne çıkma hevesleri olduğunu hiç hissetmedim.

Her hangi bir göreve geldikleri zaman BAŞLARININ GÖĞE DEĞECEĞİNE DAİR BİR BEKLENTİLERİ OLMADIĞI GİBİ, göreve gelememe ya da görevleri sonlanırsa YERİN DİBİNE BATMA KORKUYA SAHİP OLMADILAR.

Nilden Bektaş Erhürman sivil toplum örgülerinde, hareketlerine bu anlayışla yer aldı.

Tufan Erhürman, akademik ortamda, müzakere heyeti üyeliğinde, milletvekilliğinde, CTP Genel Başkanlığında, Başbakanlıkta, zerre kadar statü hastalığına yakalanmadan bulundu.

***

Dün birkaç dakikalık iletişimizde düşünsel dürtülerimi, çok fazla ince eleyip, sık dokumadan yazmak istedim.

Aceleyle, izlenim ve etkileşimlerim gerilemeden çabuk çabuk yazıyorum.

Dün Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin 48. günüydü.

Seçildiği günün ertesinde yayınlanan yazımın başlığı “Beş yıl sonra gene seçilecekti.”

Siyasette 24 saat önemlidir, derler. Doğrudur.

Eğer doğruysa 5 yıl sonrası için iddialı bir öngörüde bulunma tercihimin altında ne yatıyor.

EŞİYLE BİRLİKTE TUFAN ERHÜRMAN’A DUYDUĞUM GÜVEN.

Eşi önemli mi?

Çok önemlidir.

Çünkü öncelikle ikisinde de statü endişesi olmaması, makam sarhoşluğu riski taşımamaları gerekir.

Özellikle Cumhurbaşkanlığından First Lady, unvanı taşıyan eşin de statüsü var. Bu diğer statülerde yoktur.

***

Tufan Erhürman’ı yirmi seneden fazladır tanırım.

Her zaman yaşından olgun bir duruşu oldu.

Mücadeleyi sevdi ama kavgacı olmadı.

Cumhurbaşkanı seçilmemiş olsaydı, sessiz sedasız, siyasete veda edecekti. Hem de kimseye kırgınlık taşımadan.

Her türlü soruna, barışçıl baktı. Karşısındakiyle mücadele etti… Kendi arkadaşlarıyla mücadele yerine sabırla anlayış bekleyişini tercih etti..

Dün eşiyle yemek masasına oturmadan, vazgeçilmezi sigarasından bir tane daha yaktı.

O sigarasını yakarken son sürat Tufan Erhürman’ı bir kez daha sorguladım.

 

   Tufan’ı sadece başarılarla, koltuklarla anlatmak eksik olur. Onu anlamak için durup düşünmek gerek: “Adalet” dediği zaman, sadece yasalardan bahsetmedi; “insanın onurundan”, “hakkaniyetten”, “geleceğin çocuklarının, yüzünün gülmesinden” söz etti. Meclis kürsülerinde, her türlü toplantıda aynı ciddiyeti taşıdı. Halkına, sadece “söylem” değil “ciddiyet” ciddiyete dayalı “güvence” verdi. Ve siyasette kolay olanı değil, zor olanı seçti: Konsensüs, diyalog, uzlaşma. Görüşlerini ortaya koydu ancak bu ilkeleri yırtıp atmadı.

***

   Kıbrıs’ın kaderinin konuşulduğu masalarda yeterince etkili olamadık. Biri çıkıp ‘Bir dakika, biz de varız!’ dediği zaman, içimizde bir kıvılcım yanıyor. İşte Tufan Erhürman da o kıvılcımı canlı tutmaya çalışanlardan. Hata yapmaz mı? Elbette yapar. Koyduğu hedeflere ulaşmakta gecikebilir. Ama denemekten vazgeçmeyenler, vazgeçenlerden daha az yenilirler.

***

Tufan Erhürman’la bir anneler gününde, telefonla bağlantı yapıp annesini konuşmuştum. Hiç unutmam aynen şunları söylemişti. “Annem klasikleri okurdu. Gece biz uyurken okuduklarını sabah kahvaltıda bize anlatırdı. Annemden dinlediklerimin düşünce yapımda ve dünya görüşümün şekillenmesinde önemli yeri olmuştur.”

***

Tufan Erhürman’ı dün biraz yorgun biraz da derin düşünceli gördüm. Aklımdan sormak geçti ama sormadım.

***

Arabama bindim… Volkan Konak, “Ben denizde bir gemi’yi söylüyor. Ben de Tufan Erhürman’ı düşünsel sorgulamamın noktasını koyuyorum.

   Bizim asıl meselemiz lider eksikliği değil, lideri sahiplenme cesaretinin eksikliği. Halkın sırtındaki yükü hafifletecek olan, makam masasının arkasındaki  koltuk değil; o koltuğun hakkını verecek vicdandır.

Bu memleketin geleceği, siyaseti bağıranlarda değil; konuşurken düşünmeyi bilenlerdedir. Eğer her gün biraz daha ‘düşünmek’ mümkün olur, başarılırsa, Kıbrıs’ta umut hep diri kalır.

Erhürman mücadeleyi sevdi ama kavgacı olmadı…
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.