Bulut Akacan: “Hellim ihracatımızı da engellemeye çalışıyorlar… İnsan dip komşusunun hatta tek komşusunun işini neden bozar?.. Bir iş adamı gözünden durumu özetleyim: Adam ortak olduğumuz şirketin bütün gelirine 50 yıldır çöktü. Şirkete ait olduğunu iddia ettiği yerlerden de bizim tahliyemizi ister. Hem şirketi aldı, hem bizim başka iş yapmamızı istemez, hem de bizi tahliye etmek ister. O yüzden her türlü uzlaşmaya ve anlaşmaya ‘hayır’ der. İşin özü budur Ahmet abi.
Ben 1983’de hasbelkader Bostancı’da doğdum, Amerika’da okudum, memleketime döndüm ve müteahhit oldum. Babamın Limasol’daki arazisinin içine kocaman bir kilise yaptılar… Annemin Baf’taki arazisinden de yol geçirdiler.
Eee, sen bunları yaparsın da, bize yaşama ve iş yapma hakkı yok mu? North Cyprus is exist and we are the people who lives in it. Whether you recognize, or not.”
*
Mustafa Kortun: “Yani bu uluslararası toplum 2004 referandumlarında ‘oxi’ diyen tarafı bildiği halde, 2017’de Crans Montana’da görüşme masasını devirenin Nikos Hristodoulides’in ‘Helen kahramanı’ olarak seçimle çoğunluk Rumların oylarıyla liderliğe getirildiğini bilmiyor mu hâlâ?.. Ya da 1960 federasyonunun içine kimlerin ettiğini de mi bilemez bu uluslararası lahmacun toplumu?.. BİZİMLE FEDERASYONU BOZAN RUMLAR 61 YILDIR DA FEDERASYON İSTEMIYORLAR… MASADA DA, SAHADA DA, BUNUN KANITLARINI VERİYORLAR HER GÜN… ULUSLARARASI TOPLUMU BIRAKIN EŞEK ARILARI BİLE BİLİRLER BU DURUMLARI…”
***
Şener Sözer: “Türk Kurtuluş Savaşını bile Yunan’a karşı soykırım olarak sunmaya başladılar… Biz bu DENDİAS zihniyeti ile mi kalıcı bir çözüme ulaşacağız?.. Kendi kendimizi kandırdığımız bir yana, farklı çözüm yaklaşımlarımızla da birbirimizi boşuna yiyip bitiriyoruz.
İçerideki her olumsuzluğu, hedefte bir olmamızı gerektiren kutsal davamıza yansıtıyoruz. Hangi çözüm alternatifini savunursak savunalım, Rum’un saplantılı OXİ yaklaşımını dikkate almazsak, daha çok boşa kürek çeker, birbirimizi kırmaya devam ederiz…”
***
Prof. Dr. Hasan Besim: “Son dönemde, Helen internet sitelerinde, sistematik olarak, Anadolu’da Rumlara yapılmış bir soykırımdan bahsedilir oldu. Bunu genellikle ‘Ermeni ve Rum soykırımı’ olarak dile getiriyorlar. Tarihi kanıtlar, belgeler ve gerçeklerle bu iddiaların cevabı verilince ajite olup sürüler halinde saldırıyorlar.
Ancak bizim ve Türkiye’nin bu konularla ilgilenmesi gereken yetkilileri kafalarını seçim gezilerine, manipülasyonlara çalıştırır olmuş. Bozuk statüko devam etsin diye kafalarını kuma gömmüşler. Yakında bu söylem daha büyük ağızlardan, silinmeyecek şekilde karşımıza çıkar. O zaman da çok geç kalınmış olur…”
***
Hilmi Öztemiz: “Değerli üstat; 1960’ta kurulan ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ de bir nevi federasyon değil miydi? Peki,1960’tan 1974’e kadar ne oldu ki, Türkiye garantörlük hakkını kullanarak müdahale etme gereği duymuştur?.. Ve bilinmez mi ki, 1977 – 1979 doruk antlaşmaları ile nüfus mübadelesi de kabul edilerek, iki bölgeli, iki toplumlu bir statüye geçilme gereği doğmuştur?
Ne nüfus mübadelesi, ne de iki toplumlu, iki bölgeli statüye geçilmesi durup dururken olmadı. Cumhuriyetin kurucu ortaklarından iki etnik halktan birinin öteki üzerinde tahakküm kurma hevesine karşı ortaya çıkan sonuçtur nu mevcut durum. Egemen eşit iki devletli çözüm karşıtı kimi kişiler, Türkiye’nin garantörlük hakkının ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ‘yasal yapısı’nın korunmasına matuf olduğu iddiasını öne sürmektedirler şimdi. Hangi yasal yapı? 1960’ta kurulan ve anayasasının 3 yılda değiştirilmesi istenen 13 maddesiyle oluşturulmaya çalışılan ‘yasal yapı’ mı? Yoksa,1974 öncesi ile bin bir entrikayla yıkılan ‘yasal yapı’ mı?..
Bir yasanın yazılmış şekli içinde bir de ruhu vardır… Yasa koyucunun murat ettikleri vardır. Acaba ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ anayasasını yapanlar ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne neden 3 garantör koymuşlardır? Rumların ENOSİS hedefleri ortadan kalkmamışken, herhangi bir ilhaka mahal vermemek üzere, Kıbrıs Türk halkının haklarını da korumak maksadıyla Türkiye garantör ülke olarak kabul edilmiştir. Buna karşılık Türk tarafının taksimle, Türkiye’ye ilhakına karşılık Yunanistan, her ikisine karşı da İngiltere garantör ülke olarak kabul edilmiştir. Nitekim ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ kurulduktan sonra yaşananlar, garantörlük mekanizmasının oluşturulmasının ne kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur. 1963, 64, 67, 74 ve diğer olaylar… Eğer Türkiye’nin garantörlük hakkı olmasaydı, soykırımı daha vahim noktalara taşıyabilirdi. Bu nedenle Türkiye’nin garantörlüğü yapı bozulmadığı sürece ‘yasal yapı’yı, ‘yasal yapı’ bozulduğunda da Kıbrıs Türk halkının haklarını korumak üzere oluşturulmuş bir mekanizmadır ,bir yapıdır. Yasal yapıyı her birkaç yılda bir değiştirmeye çalışan Rum tarafına karşı ‘yasal yapı’nın korunması için birkaç defa müdahale etmek zorunda kalan Türkiye,1974 kesin ENOSİS hedefiyle harekete geçen Rum tarafına karşı, Kıbrıs Türk halkının haklarını korumak üzere fiili müdahale etmek zorunda bırakılmıştır. Rum tarafının ‘yasal yapı’yı bozup, ENOSİS’i gerçekleştirme niyet ve hareketleri olmasaydı Türkiye’nin de müdahale gereği doğmazdı.1960’ta kurulan yapı 1963’te bozulduğuna göre, Türkiye’nin yıkılmış ‘yasal yapı’yı koruma görevi kalmamışken, Kıbrıs Türk halkının haklarını korumak saikiyle, garantörlük hakkı devam etmektedir…”
***
İsmail Kâhya: “Erdoğan ne söylese cahilce ve laubali bir şekilde hakaret edenlere sormak gerekir: Rumlar İsrail’le ortak hareket ediyor… Hani şu Ortadoğu’da saldırmadığı devlet bırakmayan İsrail’le… Sürekli silahlanıyorlar… Yanımızda Türkiye olmasa hap gibi yutacaklar burayı da. Türkiye’ye çeşitli vesileyle sövenler, böyle bir durumda, kendileri de Türkiye’nin bizi yalnız bırakmayacağını bilerek efeleniyorlar… Ama boyuna silahlanan İsrail’le işbirliği yapan Rum’lara tek laf yok bu zeki arkadaşlardan…”
***
Adrian T. Kozan: “Seçimin bir sloganı da ‘barış’tır… Barışı dışlayan mı var?.. Ama kalıcı bir barış nasıl olacak?.. Lefke’de üstümüzden Fransız savaş uçakları bu sene geçti, ses çıkmadı… Birkaç havan mermisi sınırın ötesine geçti, ‘yanlışlık’ denildi…
Pile’ye yol meselesinde için BM askerleri 14 KKTC polisini hastanelik etti buna da ses çıkmadı.
Velhasıl liste uzun…
Bizim kanser hastalarımız, yaşlı vatandaşlarımız senelerdir güneyde cezaevinde… Sağlık hizmeti alamıyorlar… Geçen sene bir vatandaşımızı hücrede döverek öldürdüler… Herkesin sesi ise sınırı yasak yerden geçen beş tutuklu Rum yargılanmadan salınsın diye çıktı… Bizim o taraftakiler insan değil mi?.. Neden onlar için de bir ses yok?..
Sen 63 senelik BM askerini gönderemezsen, bu kadar karışıklığın içinde ara bölgeyi alıp, ‘herkes yoluna anlaşma olunca veririm’ diyemezsen, öteki conjectura uygun, kendi çıkarına hareketleri yapar. BM diplomatik hareketleri de bizim seçimi, seçimde toplumu manipüle etme hareketleri bağlamındadır…
Bu arada gözlemlenen o ki, Mağusa’daki AB fonlu dernekler seçim öncesinde birleşiyorlar… AB görünürlüklerini arttırmak için ortak hareket etmeye başladılar… Bu, seçimlerimizde bir dış müdahale değil mi?..”
Ahmet Tolgay
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.