

Dijitalleşme, diş hekimliği alanında da mucizeler yaratıyor. Bu teknoloji artık ülkemizde de var. El değmeden, sadece bilgisayar ortamında planlanan diş tedavilerinde işlemler günlerce beklemeden, aynı günde, hatta aynı saatte yapılıp bitiriliyor
“İnsan eli değmiyor”… Diş Hekimi Prof. Dr. Oğuz Ozan, yapılacak dişin bilgisayarda dizayn edilmesine ve üretim aşamasına kadar artık her şeyin tamamen dijital ortamda gerçekleştirildiğini ifade ederek, “Diş, 3 boyutlu tasarlanıyor. Cihazlara ‘üret’ diyoruz ve insan eli değmeden hastaya uygulayacağımız restorasyonlar uygulanıyor. Robotik bir aşamaya geçmiş oluyoruz. Elimizde analog hiç bir işlem olmuyor.” dedi.
Cemre CEMALİ
Teşhis koyma, planlama yapma ve tedavi etme sırasında tam anlamıyla, ya da kısmen bilgisayar ile desteklenen cihazların, tekniklerin ve yeni teknolojilerin kullanıldığı bir alan olan ‘dijital diş hekimliği’ artık ülkemizde de uygulanıyor.
Diş tedavilerinde hastalar günler süren işlemler ve aşamalardan geçerken, uygulanmaya başlanan yeni nesil teknikler ile artık aynı gün, aynı saatte bile işlemler tamamlanabiliyor.
KIBRIS’a konuşan Diş Hekimi Prof. Dr. Oğuz Ozan, ağız ve diş sağlığının önemini anlatarak, günümüzde uygulanan tedavi yöntemleri hakkında bilgiler verdi.
Ozan, her şeyin tamamen dijital ortamda gerçekleştiğini ifade ederek “Örneğin hastaya bir diş yapacağız. Bu diş, bilgisayarda 3 boyutlu olarak tasarlanıyor. Elimizde bulunan cihazlarla ‘üret’ diyoruz ve insan eli değmeden hastaya uygulayacağımız restorasyonlar uygulanıyor. Robotik bir aşamaya geçmiş oluyoruz. Elimizde analog hiç bir işlem olmuyor.” vurgusu yaptı.
“Çürükler, vücut için risk oluşturuyor”
Diş Hekimi Prof. Dr. Oğuz Ozan, vücudun çalışmasını sağlayan etkili maddelerin gıdalar olduğunu ifade ederek, sağlığın başlangıcının diş sağlığından geçtiğine dikkat çekti.
Ozan, ‘can boğazdan gelir’ sözünden de yola çıkarak “Gıdalar vücudumuz için bir nevi petrol, benzin yani vücudun çalışmasını sağlayan etkili maddelerdir. Ağzın da vücudun içine açılan bir kapı olduğunu düşürsek, ağız ve diş sağlığının önemi de ortaya çıkıyor.” dedi.
Vücuttaki birçok rahatsızlığın temel başlangıcının ağız ve diş sağlığından geçtiğini söyleyen Ozan, bakteriyel bir etken olan çürüklerin vücut için risk oluşturduğuna dikkat çekti.
Ozan, tüketilen gıdaların dişleri çürüttüğü yönünde yanlış bir algı olmasına karşın bunun aksine gıda tüketmenin dişleri mekanik olarak temizlediğini belirterek, şöyle devam etti:
“Dişlerin gelişim döneminde tüketilen kalsiyumdan zengin gıdalar, diş sağlığının temel yapı taşını oluşturuyor. Ancak dişlerin daha sağlıklı olabilmesi için bireylerin çok iyi yemek yemesi gerekiyor. Önemli olan hem sağ, hem sol olmak üzere ağzın ve dişlerin bütünün kullanılabildiği sağlıklı bir besin tüketebilmektir. Buna ek olarak etkin bir diş fırçalama ve ağız hijyeni sağlanması gerekiyor.”
Ozan, dengeli bir şekilde tüketilen her gıdanın faydalı olduğunu, fazla tüketilmiş şeker içerikli gıdaların ise diş düşmanı olduğunun altını çizerek, “Şekerler, bakteriler için de çok güzel besin kaynağı oluşturuyor. Bakterilerin ürettiği asit, dişler için çok tehlikeli ve uzun dönem orada kalması diş çürüklüklerine sebep olur.” dedi.
“6-8 ayda bir rutin kontrol şart”
Ağız ve diş sağlığındaki rahatsızlıkların kişilerde nasıl etkilere yol açtığına dair bilimsel olarak kanıtlanmış bazı veriler olduğunu kaydeden Ozan, ağızda oluşan bazı patojen bakterilerin vücudun başka yerlerinde, başka organlarında da tespit edildiğini açıkladı.
Ozan, “Ağızdaki en önemli bakterilerden biri Streptokoklardır. Araştırma sonuçlarına göre kalp kapakçığı enfeksiyonu geçiren kişilerde kalp kapakçığına yerleşen bakterilerde de bu bakteri de görüldü.” şeklinde konuştu.
Uzun dönemde oluşabilecek sıkıntıların önlenmesi açısından 6-8 ayda bir rutin bir diş hekimi kontrolünden geçilmesi gerektiğini ifade eden Ozan, buna ek olarak diş taşı oluşumunu önleme ve diş hijyeninin sağlanması için yapılması gerekenleri anlattı:
“Diş taşı, ağız içerisinde oluşan gıda atıklarının zamanla tükürükteki kalsiyumla taşlaşmasıdır. Temel olarak olmazsa olmazımız sabah ve gece yatmadan önce diş fırçalanmasıdır. Ancak son gıdayı tükettikten sonra yapılması çok önemlidir. Bu şekilde diş fırçalama sıklıkları yapıldığında diş taşı oluşumu da daha az olacaktır.”
Ozan, bazı durumlarda görülen ağız kokusunun sebeplerine de değinerek “Ağız kokusunun sebepleri çok geniştir. Mide bağırsak sistemi ya da endeokrinal sebeplerden dolayı olacağı gibi, diş taşları ve diş eti iltihapları, diş eti kanamaları, ağızdan gelen iltihabı kan kokusu karışımı kokular en sıklıkla tespit ettiğimiz ağız kokusu nedenleridir.” ifadesini kullandı.
“Diş sıkma, gece de, gündüz de olabiliyor”
Bireylerde gece veya gündüz meydana gelebilen diş sıkma problemi ile ilgili de bilgi veren Prof. Dr. Ozan, bunun birçok sebebi olmasına karşın temel sebebinin, gün içerisinde yaşanılan stres dışa vurulamadığında bu durumun geceleri diş sıkması olarak kendini gösterdiğini kaydetti.
Ozan, yapılan işe çok fazla odaklanıldığında ve düşüncelerin yoğun olduğu anlarda gündüz saatlerinde de diş sıkma problemlerinin yaşanabileceğini belirterek, diş sıkma problemlerinin yüzde 60-70 olasılıkta kadınlarda daha sık görüldüğünü ifade etti.
Diş sıkması yaşayan bireylere uygulanan tedaviler hakkında da konuşan Ozan, şunları anlattı:
“Bu tarz hastalara özel bazı apereyler yapıyoruz. Gece takılan gece plağı gibi aperylerle etkisini azaltabiliyoruz. Çok fazla odaklanma gereken bir meslek gurubundaki hastalarıma bu işlemi yaparken de bu apereyi takmasını öneriyorum. Tek tedavisi tabiî ki bu değil.
Sıkma kaslarının gücünü zayıflatmak için kullandığımız botoks gibi bazı materyallerden de destek alıyoruz. Böylece diş sıkmasını yıkıcı etkilerini azaltmaya çalışıyoruz.”
Çapraşık diş sorunu
Ozan, sıklıkla karşılaştıkları çapraşık diş sorunundan da bahsederek, bunun genetik sebeplerden, ya da süt dişlerinin erken yaşta çekilmesi gibi durumlardan dolayı meydana gelebileceğini anlattı.
Çapraşık diş için çeşitli tedavi yöntemleri olduğunu ifade eden Ozan, “Bu yöntemler erken dönemde diş çekimlerinin kontrol edilmesinden başlıyor, braket dediğimiz toplum arasında da tel tedavileri uygulamaları ile devam ediyor. Daha önceden tel tedavilerinde ağız içerisine takılan bazı tellerle çözüm üretiliyorken, bu son 5-6 yıldır şeffaf plaklarla da yapılabiliyor.” dedi.
Ozan, çapraşık diş tedavisinde kullanılan şeffaf plakların hastalığın çapraşıklığının derecesine göre değişmekle birlikte yaklaşık 16- 18 saat kullanılmasını önerdiklerini belirterek, bu süreci şöyle özetledi:
“Hastanın ağzından dijital ölçü alıyoruz. Bu ölçü, yurtdışında bazı merkezlere gidiyor ve oradan hastanın her ay değiştirerek kullanacağı bazı plaklar geliyor. Bu plaklar yemek yerken çıkarılabilir. Böylece eskiden kullanılan bir yöntem olan dişteki tellerin yemek yeme sırasında bozulması, eğilmesi, atması gibi riskler ortadan kalkarak, kişinin yemek yeme konforu artıyor.
Kliniğimize başvuran hastaların yüzde 10-20’sine bu tedavileri uyguluyoruz. Yani daha konforlu, kişilerin yaşam enerjilerini bozmadan bir çapraşıklık tedavi yöntemi geliştirilmiş durumdadır.”
“Robotik bir aşamaya geçmiş oluyoruz”
Ozan, yapılan dişlerin artık bilgisayarda 3 boyutlu olarak tasarlandığını ifade ederek, bunun nasıl yapıldığına yönelik bilgiler verdi:
“Eskiden hastaların ağzına bir macun koyuyorduk ve bu macunlardan ölçü alıyorduk. Günümüzde artık bunu yapmıyoruz. Hastanın ağzını scan yapıyoruz, yanı ağzını tarıyoruz. Yapacağımız tedavi, uygulanacak olan restorasyon, taradığımız verinin başka bir bilgisayara gidip orada tasarımının yapılması ile devam ediyor. Yapılacak olan dişin bilgisayarda dizayn edilmesine ve üretim aşamasına kadar devam eden bir prosedürdür ve her şeyi tamamen dijital ortamda gerçekleşiyor.
Örneğin, hastaya bir diş yapacağız; bu diş bilgisayarda 3 boyutlu olarak tasarlanıyor. Elimizde bulunan cihazlarla ‘üret’ diyoruz ve insan eli değmeden hastaya uygulayacağımız restorasyonlar uygulanıyor. Robotik bir aşamaya geçmiş oluyoruz. Elimizde analog hiç bir işlem olmuyor”.
Ozan, bu sayede önceden 1 hafta, 10 gün süren protetik ve gülüş tasarımı işlemlerinin bazen aynı günde, aynı saatte bittiğini ifade ederek, böylece hastanın koltukta oturma süresinin azaltılmış olduğuna dikkat çekti.
Kliniklerinde her türlü işlemi yapabildiklerini ifade eden Ozan, “kliniğimizde hastada hangi malzemeyi kullanacağımızı kontrol edebilmek açısından her türlü işlemi burada yapıyoruz. Buraya gelen hastanın 3 boyutlu tomografisinden tutun da dişlerin üretilmesine kadar her şeyi burada klinik binasında bitirebiliyoruz” dedi.
“İmplantta alt sınır 17-18 yaş”
Prof. Dr. Ozan, kaybedilen diş dokularının telafisi için yapılan implant tedavisinin yüzde 98 oranında her hastaya uygulanabileceğini kaydederek, bu tedavi için üst yaşın hiç olmadığını ancak alt yaş sınırının olmazsa olmaz bir kriter olduğunu ifade etti.
Ozan, implant tedavisi için kemik gelişiminin durmuş olması gerektiğini belirterek “Uyguladığımız implant bölgesindeki kemiğin gelişimi devam ediyorsa, yaptığımız implant, gelişimi negatif etkileyebiliyor. Bu nedenle alt sınır 17-18 yaşlara tekabül ediyor.”
Yorumlar kapalı.