Lübnan hükümeti, 17 Ocak 2007 tarihinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması yapmış, ancak söz konusu anlaşma bugüne kadar yürürlüğe girmemiştir.
Söz konusu Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Sınırlandırma Anlaşması konusunda Lübnan hükümeti, 23 Ekim 2025 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile 2007 yılında deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda bir anlaşmaya vardıklarını anlaşmasının yaklaşık 18 yıl askıda kaldıktan sonra onaylandığını duyurmuştu.
26 Kasım 2025 tarihinde ise Lübnan hükümeti ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile arasında yeniden Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Sınırlandırma Anlaşması imzalanmıştır.
GKRY, Kıbrıslı Türkleri veya Ada’nın tümünü temsil etmemektedir. GKRY’nin bu kapsamda Ada’nın bütününü ilgilendiren bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi de yoktur.
Lübnan hükümeti ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması, Rum tarafının 2003 yılından itibaren Kıbrıs Türk Halkı’nın Ada ve Doğu Akdeniz’deki eşit hak ve çıkarlarını gasp etmeye yönelik olarak yürüttüğü tek yanlı girişimlerinin devamıdır.
Rum Yönetimi, Kıbrıs Türk tarafının tüm uyarılarına ve bölgedeki gerçeklere rağmen, Ada’nın tamamını temsil ettiği düşüncesiyle hareket ederek uluslararası hukuka aykırı adımlar atmaya devam etmektedir.
GKRY, MEB anlaşması imzaladığı ülkeler ile deniz yetki alanlarının tespit edilmesi hususunda kendi lehine büyük kazanım yaratıp karşı tarafa ise büyük oranda kayıplar vermesine neden olan eşit uzaklık metoduna göre belirlenmesi şartını ileri sürmüştür.
Uzun yıllardır bu konuda ifade ettiğimiz üzere Lübnan’ın GKRY ile imzaladığı MEB anlaşmasında; gerek uluslararası hukuk içerisinde yer alan hakkaniyet ilkelerini uyulamamış olmasından, gerekse buna bağlı olarak iki ülke arasında yer alan kıyı uzunluklarını göz önünde bulundurmamasından kaynaklı olarak 2600 km2 kaybı söz konusudur.
Geçtiğimiz hafta Cemal Aslan’ın da yazısında dikkat çektiği üzere; Lübnan’ın bu alandaki önemli uzmanlarından Prof. Dr. Issam Khalifasöz konusu anlaşma ile Lübnan’ın MEB’deki kaybının 2.640 km², Lübnan Ordusu Hidrografi Birimi eski başkanı Maher Ghaith ise 5.000 km2’ye civarında olduğunu ifade etmektedirler.
Öyle anlaşılıyor ki Lübnan’ın yaklaşık 18 yıl sonra GKRY ile Doğu Akdeniz’de MEB sınırlandırma anlaşması imzalamasına ikna edilmesinin arkasında birçok etken vardır. Düşünebiliyor musunuz, Lübnan, Türkiye ile benzeri bir anlaşma yapsa, yaklaşık Kıbrıs Adası büyüklüğünde bir denizalanı kazanmış olacaktı. Ancak GKRY ile yaptığı anlaşmada bu alanın tamamından vazgeçmiş oldu! Bu gelişme bizlere Lübnan’ın üzerinde ciddi bir baskı olduğunu gösteriyor.
Bakınız geçtiğimiz hafta Cemal Aslan’ın da yazısında dikkat çektiği üzere; Lübnan, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni (5 Ocak 1995 tarihinde) imzalamıştır. Lübnan hükümeti ile GKRY arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması, Lübnan Bakanlar Kurulunca onaylanmıştır. Lübnan Anayasa’sının 52. Maddesine göre uluslararası anlaşmaların Lübnan Meclisi tarafından onayı şartı vardır.
Yukarıda belirtildiği üzere Lübnan’ın GKRY ile eşit uzaklık metoduna göre belirlenmesi nedeniyle büyük bir denizalanı kaybı olacağı Lübnanlı uzmanlar tarafından dile getirilmekte ve yine benzeri şekilde bazı Lübnanlı uzmanlar da söz konusu anlaşmanın Lübnan Meclisi’nde onaylanması gerektiğini ifade etmektedirler.
Lübnan hükümeti ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi ilkeleriyle (hakkaniyet, ilgili kıyılar, orantılılık, kapatmama vb.) çelişmektedir.
Ülkelerin denizlerdeki sınırlarının süreç içerisinde genişlemesiyle birlikte, özellikle kapalı ve yarı kapalı deniz bölgelerindeki kıyıdaş devletlerin sınırlarının bitişik ya da yakın mesafede karşı karşıya olması ve deniz alanlarının belirlenmesi sırasında ise her devletin en üst limitlerde sınırlandırma yapmaya çalışması, söz konusu sınırların iç içe girmesi/çakışmasına yol açmıştır. Bu durum, çeşitli gerginliklere ve uyuşmazlıkların meydana gelmesine neden olmuştur.
Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş devletlerin tamamının üzerinde mutabık kaldığı herhangi uluslararası veya bölgesel bir anlaşma henüz bulunmamaktadır. Doğu Akdeniz’deki devletlerin üzerinde mutabık kaldıkları bir anlaşma olmamasının en önemli yanlarından biri ise bölgenin BMDHS’nin 122. maddesinde de tarif edildiği üzere yarı kapalı bir denizalanı olmasıdır.
BMDHS’nin 123. Maddesinin 1. C. kuralı içerisinde belirtilmiş olduğu üzere, kapalı ya da yarı kapalı bir denize bölgesine sahili bulunan ülkelerin, bu Sözleşme’den kaynaklanan haklarını kullanarak yükümlülüklerinin gereklerini gerçekleştirirlerken birbirleri ile yakın işbirliğinde bulunmalarının ilke olduğu ifade edilmiştir.
Deniz alanlarının sınırlandırılmasında adaların hak kazanımı ile sınırlandırmaya etkileri iki farklı konudur. Uluslararası sözleşmelerin genel mahiyetteki kuralları kapsamında adaların anakaralar gibi birtakım haklara sahip olduğunun ifade edilmiş olması, sınırlandırmada adalara tam etki verileceği anlamına gelmemektedir.
Bakınız 3.6.1985 tarihli Libya – Malta Davasında Mahkeme, hakkaniyet ilkelerinin önemine vurgu yaparak AKDENİZ GİBİ YARI KAPALI BİR DENİZDE, kıyıların ilişkisinin, bölgedeki coğrafi durumun tamamının incelenmesiyle ortaya çıkacağını söylemiştir. Mahkeme ayrıca, kıyının gerisinde kalan kara parçasının büyüklüğünün deniz alanları üzerinde bir etkisinin bulunmadığını fakat kıyı uzunluklarının ilgili bir faktör olarak dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme, tarafların kıyı uzunluklarını ve kıyıları arasındaki mesafeye vurgu yaparak sınırlandırmada orantılılığın büyük bir öneme sahip olduğunu ifade etmiştir.
Bir Ada ülkesi ile bir kıta ülkesi arasındaki durumu en iyi anlatan yargı kararına örnek olarak; 1985 Malta-Libya Davası gösterilebilir. Mahkemenin sınırlandırma aşamasında her iki ülke arasındaki kıyı oranlarını belirlediği, buna göre 1,8 oranında Libya lehine olan ciddi bir farkın olduğu görülmüştür. Bunun üzerinde anakara ülkesi Libya karşısında Ada ülkesi olan Malta’ya tam etki verilmediği görülmüştür.
Sonuç olarak; Lübnanlı bazı uzmanlar, Lübnan hükümeti ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması’nın Lübnan kıyılarını binlerce kilometrekare kısalttığı ve hukuki durumuna dikkat çekiyorlar!
Gökhan Güler
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı





Yorumlar kapalı.