Yrd.Doç.Dr.Erdoğan Saraçoğlu

Anadili: İlk seslerden kimliğe uzanan bağ





Anadilinin tanımı nasıl yapılmalıdır?

Bu konuda dilciler arasında değişik görüşler ve konuya farklı yaklaşımlar vardır. Örneğin Danimarkalı ünlü dilbilimci Otto Jespersen, anadili teriminin sözcük anlamıyla ele alınmaması gerektiğini, onun genellikle annenin dili olmadığını öne sürer. Ancak bazı bilim insanları bu görüşe karşı çıkarak bu konuda, annenin temel olarak ele alınması görüşündedirler. Ama bir kanıya varmadan, anadilinin nasıl tanımlanması gerektiğine değinmeden önce, yetişkin bir insanın söz varlığında annesinin dilinin payının, ne ölçüde etkili olduğunu kestirmek gereklidir. Ancak bunun tam olarak çözülmesi de oldukça güçtür. Çünkü annesiyle birlikte bulunma, bir arada yaşama bakımından kişilerin durumu nasıl birbirinden ayrılıyorsa, anneyle çocuğun öğrenim ve kültür düzeyleri, ailenin öteki bireyleriyle ve özellikle çocuğun birlikte büyüdüğü öteki çocuklarla ilişkileri de kişiden kişiye değişir. Bu nedenle, önce, annenin dil bakımından çocuğa etkili olduğu dönemi ve koşulları gözden geçirmek gereklidir.
Kültürlü bir annenin çocuğunun dil öğrenimi ile, hiç okula gitmemiş, sözcük dağarcığı gelişmemiş ve sosyal yaşantısı pek olmayan köyde yaşayan bir annenin çocuğunun dil  öğrenimi, kuşkusuz çok farklı olacaktır. Çocuk her şeyden önce kendisine en yakın olan annesinin ses dizgesini kapar. Şöyle ki, Türkiye’de İstanbul ağzı üzerine kurulan bir ortak dil, bir yazı dili vardır. Ancak ortak dilin dışında, konuşma dilinin ve ağızlarının ses dizgesindeki seslerin bu ortak dilden farklı, değişik türleri de konuşma dillerinde yaşar. Örneğin, gerek Anadolu ağızlarında ve özellikle Kıbrıs ağzında bulunan nazal n sesi  (ŋ)   gibi. Biz  Kıbrıs’ta deniz yerine   “deŋiz” , bana yerine  “baŋa” sözcüklerini hâlâ kullanıyoruz. Bu nedenle konuşmayı öğrenmeye çalışan çocuğun diline, annenin ses dizgesi, vurgu, ton gibi özellikler derin çizgilerle yerleşir. Artık bu özelliklerin değiştirilmesi zor, hatta kimileri için olanaksızdır.
Kısaca özetleyecek olursak, anadilinde annenin payı küçümsenemeyecek ölçüdedir. Türklerde annenin dil bakımından etkisi daha güçlüdür. Çocuğun dilinde başkalarının payı, onlarla olan ilişkileriyle doğru orantılıdır. Ancak yetişkin bir insanın dilinde söz varlığı, aile çevresi dışındaki ilişkileriyle orantılı olarak değişebilir. Şimdi bu görüşler doğrultusunda, anadilinin tanımını şu şekilde yapabiliriz: “ Anadili, başlangıçta anneden ve yakın aile çevresinden, sonra da ilişkili bulunulan çevrelerden öğrenilen, insanın bilinçaltına inen ve bireyin bir toplumla en güçlü bağlarını oluşturan dildir.”
Çocuk ve dil

Bugüne kadar çocuğun dil öğrenimi üzerinde çalışan dilciler, çocuğun doğumundan başlayarak dilsel gelişimini irdelemişler, haftalar ve aylara göre saptamalara yönelerek uygulamalı araştırmalarda, bebek ve çocukları denek olarak kullanmışlardır. Çocuklardaki dil öğrenimi konusu, çocuğun zihinsel gelişimiyle de ilgili olduğu için bu çalışmalar, çocuğun zihinsel gelişimi ile birlikte ele alınmıştır.
Dil öğrenimi çocuktan çocuğa önemli farklılıklar göstermektedir. Örneğin kalabalık çevrede büyüyen çocuklar, dil olgusuyla daha çok iç içe olduklarından konuşmayı daha erken öğrenmektedirler. Dünyaya gelen çocukların doğumdan sonra çıkardıkları seslerden başlayarak konuşma süreçlerini, dili kullanma sırasında geçirdikleri evreleri belirlemeye yönelen pek çok inceleme sonucunda ortaya çıkan gerçekleri burada özetlemek istiyoruz.
Bebeklerin, doğumu izleyen ilk sekiz hafta içinde ancak gereksinimleriyle ilgili olan, birtakım reflekse dayalı sesler çıkardıkları, 6. ve 8. haftalar arasında ilk mırıldanma seslerinin duyulduğu, bunların daha sonraları, ağlamalarının yanı sıra, daha sık ve değişik biçimlerde duyulduğu saptanmıştır. Daha sonraki evrede, bebeklerde Türkçede “agu, ağu” diye adlandırılan “ga” ve “gu” gibi hecelerin çıktığına tanık olmaktayız. 25. Ve 30. haftalar arasında çocuklar, bazı sesleri çok daha sık olarak çıkarmaya, ba- ba- ba gibi hece yinelemelerini seslendirmeye başlarlar. Türkçedeki “baba” sözcüğünün “anne” sözcüğünden daha önce duyulmasında bu etken rol oynamaktadır.

Çocukların sözcükleri anlayıp seslendirmeleri

Çocuklar, ilk yılın sonunda sınırlı sayıdaki sözcüğü anlamaya başlar. Belirlenen nokta, anlamanın konuşmadan önce geldiğidir. Ancak bazı çocuklar, bir yaşına gelmeden de konuşabilirler. 700 çocuk üzerinde, ana babaların verdikleri bilgilere dayanarak yapılan bir incelemede, bebeklerin sekiz – on aylıkken, anladıkları ilk sözcüklerin belirlenebildiği, 16 aylıkken 169’dan fazla sözcüğü anlayabildikleri ortaya çıkmıştır.
Acaba çocuklar anlayabildikleri bu sözcükleri nasıl seslendirirler.  Kuşkusuz çocuklar sözcükleri yetişkinler gibi seslendiremezler. Onlar ancak çıkarabildikleri sesleri kullanırlar, çıkaramadıkları sesleri çoğu zaman aynı hecenin yinelenmesiyle oluşan biçimlere dönüştürürler. Örneğin dayı sözcüğünü “dada”, Gülseren sözcüğünü de “gügü” şeklinde kullanırlar. Ya da çıkaramadıkları sesleri, yakın seslerle karşılarlar. Kapıya “dapı”, abiye “aci”, Hasan’a “Haşan” derler. Bunun yanı sıra, çocukların belli nesneler için kendilerinin türettikleri, dilde olmayan sözcükler kullandıklarına tanık oluruz. Örneğin yıllar önce baldızımın küçük oğlu üç yaşındayken ansızın, “mediddi” diye bağırdı. Hayretle o tarafa baktık. Yerde bir hamam böceği yürüyordu ve o, ortaokul yıllarına kadar hep hamam böceği yerine “mediddi” sözcüğünü kullanmaya devam etti.
Çocuklar için otomobil, minibüs, taksi, kamyon hep “düt” sözcüğü ile karşılanır. Dayının arabası ise, çocuk dilinde “dada düt”tür. Dikkat edilirse burada, sahiplik bildiren iyelik ekleri kullanılmamıştır. Çocuklar iyelik eklerini kullanmayı pek sevmezler. Onlar, dede-m geldi yerine “dede geldi” derler. Çocukların dili edinme süreci içinde, soyut kavramları daha geç algıladıkları ve kullandıkları görülür. Baba, su, mama, nene gibi somut nesnelerle ilgili adlar, çocukların dilinde öncelik taşımakta, buna karşılık dün, yarın, çok, düşünmek gibi soyut kavramlar, daha sonraları yer almaktadır. Örneğin üç yaşındaki bir çocuk, “Yarın akşam uf oldum” diyebilir.
Çocuk dili, dilbilim çalışmalarında son yıllarda bütün ülkelerde, üzerinde durulan önemli konu başlıklarından biri haline gelmiştir.

Anadili: İlk seslerden kimliğe uzanan bağ
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.