Dün de bu sütunda vurguladığım gibi, New York’ta,Birleşmiş Milletler (BM) merkezinde gerçekleştirilen ‘Üçlü Zirve’, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmanın gölgesinde yer aldı. Erdoğan söz konusu konuşmada Kıbrıs konusuna değinirken, dönüş yolunda da uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Son derece önemli olduğu için Erdoğan’ın sözlerini bir kez daha tekrarlayalım:
“Federasyon defteri artık bizim için kapanmıştır. Kimse kelime oyunlarıyla bizi yeniden federasyon tartışmalarına çekemez. Kıbrıs Türkü Ada’da azınlık olmayı asla kabul etmeyecektir. Tek gerçekçi çözüm Adada iki ayrı devletin varlığının kabulüdür.
Birleşmiş Milletler Genel Kurula hitabımızda bunu zaten açık açık dile getirdik. Tavrımızı orada bir kez daha ortaya koyduk, tüm dünyaya ilan ettik. Bu duruşumuzun değişmesini beklemek yanlış olur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti seçimleri hayırlara vesile olsun istiyoruz. İnanıyoruz ki Kıbrıs Türk halkı en doğru, en isabetli tercihi yapacaktır. Anavatan ve garantör olarak, Kıbrıs Türkü kardeşlerimizi asla yalnız bırakmayız.”
Gayet önemli ve net bir açıklama. Federasyon defterinin kapandığı defalarca vurgulanırken, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da, 3’lü görüşme sonrası yaptığı açıklamada, federal modelin sona erdiğini, çözümün yolunun iki devlet olduğunu yineledi. Erdoğan’la Tatar’ın sözleri tam bir uyum içinde! Tatar, Türk tarafının diyaloga açık olduğunu ve iki halk arasındaki temasların geliştirilmesine verdiği önemin açık göstergesi olduğunu vurguladı. KKTC Cumhurbaşkanı, yıllardır federal temelde yürütülen müzakerelerin sonuçsuz kaldığını hatırlatarak, “Federal çözüm denemeleri artık geride kalmıştır. Çözümün yolu, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüye dayalı, yan yana yaşayan iki devlettir” ifadelerini kullandı.
Tatar, ortaya koyduğu ve Türkiye tarafından da desteklenen vizyonla , iki devletin iş birliğine dayalı bir uzlaşıyla adada kalıcı barış ve istikrar sağlanacağını ifade etti, öğretilmiş çaresizlikleri aşarak, büyük bir özgüvenle çocuklar için geleceğe yürüyeceğini kaydetti. Tatar, “Liderlik sorumluluğum, halkımızı bu hedefe kararlılıkla taşımaktır” dedi.
Bu arada Genel Sekreter, Kıbrıs konusunda düzenlenen iki gayri resmi toplantıda kararlaştırılan birkaç önemli güven inşa edici önlemin uygulanmasını memnuniyetle karşılarken, bazı girişimlerin hala beklemede olduğunu belirtti. Genel Sekreter Guterres, Kıbrıs sorununun tüm Kıbrıslıların yararına barışçıl bir çözüme kavuşturulması konusundaki kararlılığının altını çizdi.
Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis, Kıbrıs konusuna ilişkin müzakerelerin kaldığı yerden devam etmesi gerektiğini söyledi, Genel Sekreterin, Kıbrıs sorununun çözülmesi için gösterilen çabaları durdurmasının söz konusu olmadığınaişaret ettiğini kaydetti.
Daha önceleri de ifade ettiğimiz gibi, BM Genel Sekreteri, iki halkın yararına olacak çeşitli alanlarda iş birliğine ve ‘Güven Artırıcı Önlemlere’ özel önem atfetmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, Genel Sekreter Antonio Guterres yavaş ilerlemeden şikâyetçidir.
Bu noktada Genel Sekreter haksız da değildir. Çünkü Tatar’ın da dediği gibi, Rum tarafı nedense bazı konularda iş birliğinden kaçınmaktadır. Son olarak Limasol yangını buna örnektir. Kapılar konusunda da Rum tarafının ‘inatçı’ tavrını anlayabilmek mümkün değildir. Ersin Tatar’ın uzun zamandan beri önerdiği Haspolat ve Akıncılar’dan kapı açılması konusu, sadece Türkler tarafından değil, diğer çevreler ve ilgililer tarafından da benimsenmesi ve ‘makul’ diye nitelenmesine rağmen, hala sürüncemede kalması akıl kârı değildir.
Guterres’in arzu ettiği işbirliğinin daha da gelişmesi için bu kapıların çoktan açılması gerekirdi.
Sonuçta bir üçlü zirve daha son buldu. Resmi görüşmelere başlayabilmek için ortak bir zemin yok. Kıbrıs Türk tarafı, federasyon oyunlarıyla bir 50 yıl kaybetti. Daha fazla kayba uğramaya tahammül yok. Rum tarafı ise yetki paylaşımına ve eşit ortaklığa yanaşmıyor. Hele Rum tarafının AB’ye üyeliğinden sonra, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs sorununu çıkmaz sokağa sürüklemesi, içinden çıkılmaz bir duruma getirmesi de sorgulanmalıdır. Bu yanlış politikaların da değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Yorumlar kapalı.