Bugün Kıbrıs konusundaki gelişmelerle ilgili birkaç farklı noktaya dikkatleri çekmek görüşlerimi ortaya koymak istiyorum.
Birincisi şu; Rum tarafında artan Türkler için bir şey yapma merakı söz konusu…
Rum lider Hristodulidis bazı Türk gazetecileri AB toplantısına götürüyor…
Kendi ifadesine göre bazı Kıbrıslı Türklerle Eylül ayında açıklayacağını söylediği Kıbrıs Türklerine yönelik “paket” üzerine çalışıyor.
AKEL bu önerilere ilişkin görüşlerini Hristodulidis’e sunduğunu belirtiyor.
Hristodulidis açıklamadan AKEL ansızın önerilerini HARAVGİ’den önce YENİDÜZEN’e veriyor.
Yenidüzen bu önerileri bir gün değil iki gün üst üste yayınlıyor ve CTP Genel Sekreteri’nden değerlendirme alıyor.
CTP Genel Sekreteri bu görüşlere, bu tutuma karşı çıkmıyor, “yetmez” diyor, Rumlarla federasyon kurmaktan başka çaremiz olmadığını iddia ediyor.
Hristodulidis AB tarafından Türkiye’ye havuç verilerek, Türkiye’nin KKTC yöneticilerini masaya oturtmasını istiyor, CTP ad-hoc komite kurarak Kıbrıs Türklerinin AB’ye yakınlaştırılmasını savunuyor.
Neden?
“Düğün değil bayram değil, enişte neden öpüyor ve/ veya öpmek istiyor?”
Kim bu Hristodulidis’le görüşen KKTC’li iş insanları, gazeteciler, sendikacılar?
Hani şeffaflık, açıklık?
Neden bu kişiler açıkça ortaya çıkıp da ne yaptıklarını anlatmıyorlar?
**
Herkesin farklı görüşü olabilir, saygı duyarım ama gerçekler değişmez.
Rum Yönetimi’nin paçaları tutuştu…
AKEL telaş içinde oraya, buraya salıyor.
Neden?
Çünkü Türkiye ve KKTC net bir şekilde “İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜMÜN DIŞINDA BİR ÇÖZÜME EVET DENİLMEYECEĞİNİ” ortaya koydular.
Türkiye’nin en yetkili kişileri “KKTC, refah ülkesi olacak ve mutlaka tanınacak” mesajları veriyor ısrarla…
Türk Devletleri Teşkilatı’na üyelik bu yönde atılmış bir ilk adım.
Arkası gelecek.
KKTC’nin Bakanları, heyetleri, kurum kuruluşları Türk Devletleri Teşkilatı’nın çeşitli toplantılarına katılmaya devam ediyorlar.
Örneğin Ticaret Odası’ndan bir heyet geçtiğimiz günlerde Taşkent’te Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerin benzeri kuruluşlarının bir toplantısına katıldı.
Bu temaslar artarak devam edecek.
Sonuç er veya geç tecelli edecek: KKTC DİĞER TÜRK DEVELETLERİ GİBİ TANINAN, KABUL EDİLEN BİR DEVLET OLACAK…
BM ne isterse desin, AB ne isterse yapsın bunu engelleyemeyecekler.
Ok yaydan çıktı.
Dünya 5’ten büyüktür.
Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ülkenin çıkarlarına uymuyor diye KKTC’yi yok saymaları ile KKTC yok olmuyor, olmayacak.
Türkiye’nin gücünü algılama güçlüğü yaşayanlar, Kıbrıs Türkü’nün çoğunluğunun her ne pahasına olursa olsun Devlet’ten geri adım atmayacağını bilemeyenler yanılıyorlar.
Kıbrıs Türk Halkı uzatılacak havuçlara, paketlere, çıkarlara aldanarak Devletinden egemenliğinden, özgürlüğünden vazgeçmeyecektir.
1963-1974 arası koşullarında, silahlı saldırıya uğramasına, abluka atında tutulmasına, ekonomik kısıtlamalara tabi tutulmasına rağmen Rum-Yunan ikilisine karşı özgürlüğü, egemenliği için savaşan, mücadele eden Kıbrıs Türkü AKEL’in, Hristodulidis’in paketlerine kanacak değildir.
Elbette içimizde bunun reklamını yapacak olanlar ve/veya ortaya konulacak bazı şeylerden yararlanacaklar çıkabilir ama bence onlar için bile Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıma diye bir durum olmayacaktır.
Şu anda da on binlerce Kıbrıs Türkü’nün elinde Kıbrıs Cumhuriyeti kimlik kartı ve/veya pasaportu vardır ama bunlardan “Kıbrıs Cumhuriyeti benim Devletimdir, ben KKTC’yi tanımam, kabul etmem, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni benimserim” diyenlerin sayısı çok çok azdır.
Bizim özgürlüğümüz, egemenliğimiz satılık ya da kiralık değildir.
Derelerin altından çok sular akmıştır.
Gerçekler apaçık ortadadır.
**
Makarios Duruşotis’in Türkiye Dışişleri eski Müsteşarı Sayın Feridun Sinirlioğlu’nun söylediğini iddia ettiği şeyler çok yaralayıcı ve üzücüdür.
Ben kitabın orasına henüz gelmediğim için fark etmemiştim.
Sabahattin İsmail abimiz yazınca açtım okudum…
İnşallah yalandır.
Ben şahsen üzerime düşeni yarın sabahtan itibaren yapacak ve Sayın Feridun Sinirlioğlu’na ulaşarak onun bu yazılanlarla ilgili değerlendirmesini almaya çaba göstereceğim.
Yorumlar kapalı.