Her seçim sonrası istemediğimiz bir parti iktidara geldiği zaman halkın bilinçsizliğine vurgu yapmak için “Toplumlar layık oldukları şekilde yönetilirler” deyip işin içinden sıyrılıyor ve sanki sütten çıkmış ak kaşıkmışız gibi kendimizde suç aramıyoruz.
Oysa herkes yaşadığı topluma farkında olarak ya da olmayarak etki etmektedir. Bu, suya atılan küçük bir taşın bile kendi etrafında oluşturduğu ve giderek büyüyen dalgacıklara benzemektedir. Ağzımızdan çıkan her söz, toplumda meydana gelen her olumsuz olay karşısında gösterdiğimiz veya gösteremediğimiz kararlı tutum bizi yönetenlerin kararlarına etki etmektedir. Ancak bize her sunulan dayatmayı kanıksayan ve susan bir yapımız olduğu için de hep sorun yaşıyoruz. Ve bununla birlikte ülkemizin absürt komedi bir tiyatro sahnesine dönmesine göz yumuyoruz.
İlk bakışta hükümetlerimiz halkın iradesine bağlı demokratik bir seçimle iş başına geliyorlarmış gibi görünse de, gemiyi esas yürütecek olan, teknokrat olması gereken kişileri ne yazık ki halk seçmiyor. Bu iş tamamen ilgili bakanın inisiyatifine kalmış durumda. Her gelen hükümetin dairelere atadığı müdür ve müsteşarların eğitimlerinin atandıkları yer ile ne kadar alâkalı olduğu üzerinde durulmuyor. Böylelikle kişisel, karşılıklı kişisel çıkar prensibiyle çalışan siyasi çarklarımızın bedelini halk ödüyor.
Üniversiteler cenneti olmakla gurur duyuyoruz. Ancak başta siyaset kurumlarımız olmak üzere hayatımızın hemen hemen hiçbir alanında demokrasiyle şekillenmiş profesyonel bir görüntü veremiyoruz. Profesyonelliğin olmadığı bir yerde disiplin, farkındalık ve istikrar yoktur. Dolayısıyla sorun çözme yeteneği oluşmadığı gibi her geçen gün çığ gibi artan sorunlar karşısında çaresiz kalıyor ve çözümler üretemiyoruz.
Çok ilginçtir ki, yediden yetmişe hemen herkes ve bugüne kadar hükümette bulunmuş parti temsilcilerimiz de bu gidişattan memnun olmadıklarını dile getirmektedir. Ancak her nedense bu bozuk düzeni düzeltmek için ortaya hiç bir çaba koymamaktadırlar… Örneğin eğitimde yaşanan tüm sıkıntıları bilmelerine rağmen çözüm yönünde hiç bir adım atılmıyor… Başka bir örnek, 18 yıldır yanan devlet tiyatro binamız neden onarılmıyor veya yenisi yapılmıyor?
Çukur ve tuzaklarla dolu yollarımızı hükümet yetkililerimiz de kullanıyorlar. Acaba çok mu memnundurlar her gün çukurlara bata çıka makamlarına gitmekten?
Başka absürt bir örnek; sendikasız çalıştırılan özel sektör çalışanlarının 1 Mayıs işçi bayramında uzatılan mikrofonlara çok mutlu olduklarını söylemeleri ve sendikasız çalışmaya tepki göstermemeleri…
Bunlar Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan absürt komedi sahnelerden sadece bir kaç tanesi. Örnekleri sonsuz sayıda artırmak mümkün.
Sonuç olarak bu ülkeyi ne yazık ki yönetemeyen bu insanlarımız neden hâlâ o koltuklarda oturuyorlar. Keşke istifa etseler… Herkesin ayrı bir cumhuriyet olduğu bu ülkede hükümete ne gerek var ki?!
Yorumlar kapalı.