Uğraş Beratlı

Yeni süreç neyi getirecek?






Geçtiğimiz haftanın en ses getiren olayları tabii ki iki liderin ara bölgede yeni sınır kapıları için bir araya gelmesi ve Trump’ın yemini oldu. Hem Kıbrıs konusunda hem de dünyanın geleceği açısından farklı bir döneme girdiğimizin herkes farkına varmalı.

Hristodulidis 8 maddelik “al veya bırak” paket önerisi ile sınır kapısı açılımını sulandırırken, bu görüşmenin neden yapıldığı konusunu çarpıtmaya girişti. Bunu görmek yerine Hristoldulidis’in “yan teklifleri” ni tartışmak kimseye bir fayda sağlamayacak, sınır kapılarının açılması için bir araya gelen liderlerin bu konuda ilerlemeye teşvik edilmeleri gerekmektedir. Son derece spesifik bir amaçla bir araya gelmiş iki liderin bu amaç dışında ortaya çıkacak tekliflerle zaman kaybetmeleri, iki halkın iş birliğine hiçbir katkı yapmayacaktır.

Böylesi bir durumda Türk tarafını reddiyecilik ile suçlamak kimse kusura bakmasın ama adaletten yoksun ve görüşmenin paradigmalarından haberdar olmamak demektir. KKTC’nin meşhur satıcılarından birine atfedilen çok yaygın bir hikâye vardır ya… 100 liralık bir araba almaya gidersiniz o da size 500 liralık bir araba satar ve gönderir… Uluslararası müzakerelerde işler böyle yürümüyor işte. Neyi görüşmeye gidiyorsanız onu görüşürsünüz. Modaliteler bellidir. “Hristodulidis bizi seviyor” deyip, onun canının istediği teklifi konuşmak gibi bir durum söz konusu değildir. Bizim işadamının büyük becerisi ve başarısı bir yana Hristodulidis, diplomatik temayüllere aykırı bir biçimde masaya konu ile alakasız teklifler getirerek ana hedefi yani kapı açılmasını engellemek niyetindedir. Paketi içinde bulunan unsurlar başka görüşmelerin malzemesidir.

Rum tarafındaki muhalifler bile Hristodulidis’i bu noktada eleştirirken, bizde kendine muhalif diyenlerin, onun bu adımlarını destekler nitelikte açıklamalar yapması, yazılar yazması, akıllara durgunluk vericidir. Kişisel husumet başka, söyleyecek yeni bir sözü veya toplum içinde bu aşırı tavır dışında bir varlık işareti olmayanların ortaya koyduğu bu tavra alışkınız ama yanlışlığını ortaya koymaya da mecburuz.

Trump’ın seçimi kazanacağı iki yıl önceden belli iken bunun böyle olmadığı konusunda ısrarcı olanların da yine bu kesimlerle aynı görüşleri paylaşması tesadüf değildir. Bu davranış belli bir dünya görüşünün tezahürüdür ki bu dünya görüşü adım adım dünya genelinde geri gitmektedir. Bu anlayışın geri gitmesi bir yana yarattığı kaos ve düşünsel teröre olan tepki de ne yazık ki dünyanın pek çok yerinde aşırı sağın öne çıkmasına da fırsat vermiştir. İsrail başta olmak üzere, Ukrayna, Almanya, İtalya, Fransa hatta Kıbrıs Rum kesiminde bile bu iklim ortaya çıkmıştır.

Bu yeni dünyanın tehdit ve fırsatlarını doğru okumaktan aciz bir şekilde soğuk savaşın paradigmaları üzerinden dünyayı anlamlandırmaya çalışmak her geçen gün beyhude bir hale geliyor.

Dünya’nın doğusunun hızla yükseldiği, orta vadede de dünya liderliğini alacağı gerçeğini görmezden gelerek, batı Avrupa’nın paradigmaları üzerinden dünyaya bir gelecek biçmek hem gerçek dışı hem de hayalperest bir yaklaşımdır. Kıbrıs görüşmelerine artık Kıbrıs Türkü’ne batılıların biçtiği rol ile Kıbrıs Türkü’nün kendine dünyada biçtiği rol arasındaki tartışma noktasına gelmiştir ve ikinci tez her halükârda daha kuvvetlidir.

Bu açıdan Türk tarafının bu “akıl durumu”nu, mindset’i, ruhu taşıması son derece önemlidir. Mesele artık yeniden oluşan dünyada ne olmak istediğimizi ortaya koymaktır. Bize biçilen rolleri, “bilgi” olarak kabul edip buna boyun eğmek değil.

Yeni süreç neyi getirecek?
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.