
Rum tarafının silahlanma meselesi, bir yandan da tabii ki elindeki Rus silahlarını satarak yerine NATO menşeli silahlar alması ile alakalı. Rumlar uzun süredir sürdürdükleri Batı ve Doğu arasında kalma, Bağlantısızlar Hareketi çizgisini takip etme politikasını bırakarak, NATO ve ABD cenahına yaklaşıyorlar.
Bundan ne umdukları ilginç bir sorudur.
Daha önce de dile getirmiştim. Planlar yapılır, uygulamaya konur, şartlar değişir ama planlar sizi bağlar.
Hepimiz biliyoruz ki Türkiye NATO üyesi oldukça Rum Yönetimi’nin NATO üyesi olması mümkün değil. Peki ya Demokratların planı Türkiye’yi NATO üyeliğinden atmaksaydı? Ya da Mayıs 2023’te Türkiye’de bir iktidar değişikliği neyi getirirdi bilmiyoruz.
Demokratların yarattıkları enkaz sadece ABD’de değil tüm dünyada kaldırılması oldukça zor bir hafriyat bıraktı.
Hrsitodulidis’in Güney Kıbrıs’ı tamamen bir askeri üsse çevirerek bundan bir güvenlik şemsiyesi yaratmak istemesi, anlaşılır gibi değil. Hristodulidis’in Türkiye ile bir silahlanma yarışına girmeyecek kadar aklı olduğunu kabul ederek konuştuğumuzda bu gelişmelerin, başka adımlarla desteklenmesi gerektiğini tahmin edebiliriz. Bu adım da işte bu “şemsiye” altına girmek. Buradan da Kıbrıs Rum liderliğinin AB’den umudu kestiği bunun yerine kendine ABD’yi müttefik seçtiği düşünülebilir. Zaten AB’den nasıl umudu kesmesinler ki…
AB Rusya ve Atlantik arasına sıkışmış bir refah alanı olarak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızla toparlanırken, Ukrayna-Rusya Savaşı ile ilk kez ABD’nin diğer yüzünü gördü. AB’nin finansörü Almanya, ekonomik darlık yaşarken, Fransızlar zaten uzun süredir AB’den memnun değil. Kozmopolit merkezlerin, göçmen nüfusunun ne dediğine bakmayın, ülkeleri büyük şehirler yönetse de taşra en son sözü söyler.
Liberal kültür politikalarının hormonlu duyarlılıkları ile üretimin zorlaştığı, tüketimin ise bir yaşam biçimine dönüştüğü bu yeni dünyanın koruyucusu ABD artık bu görevi yapmak istemiyorken olanlar oldu. Trump tartışmalı bir seçimle iktidardan uzaklaştırıldı. Sosyal medyanın “duyar kasma” dediği bir ruh haliyle işleyen bu yeni kültürün, yakıtı da aslında nefret oldu. Kendi hiçbir şeye benzemeyen bu şey, kendine benzemeyen her şeye de düşmanca saldırdı. Dünya bu kültürü kabul etmedikçe de beş kıtaya yayılmış havarileri, “Beyler anlamıyor musunuz mesele ağaç değil” diyerek zorla bu kültürü dayattı. Bu kısa süreli mola geçtiğimiz günlerde Trump’ın göreve tekrar gelmesi ile sona erdi.
Rum tarafı ise tam böyle bir zamanda, “yaratıcı önlemler” aldığını düşünerek, soğuk savaştan kalma bir mantıkla “NATO üyesi” olmaya kalkıyor. Resmi olmasa bile İsrail gibi “üvey üye” olarak.
Türkiye gibi dev bir ülkeyi bile 70 yıla yakındır zincire vuran defalarca darbelerle, ambargolarla gelişmesini engelleyen bu düzenin, kendilerine yapacaklarından bihaberler. Papaz kadar bile akılları yokmuş.
Bugün İsrail, Baf Havalimanına uçuşlarını iptal etti. İddialara göre güvenlik tehdidi. Bir turizm ülkesinin havaalanlarında terör tehdidinin ne anlama geldiğini önümüzdeki yaz göreceğiz. Rum yönetimi boyundan büyük işlere kalkışırken bunlara da hazır mıydı onu da göreceğiz elbette. Hristodulidis’in, kapıldığı oyun kurucu devlet hezeyanına, “Türkiye oyun kurucu devlet” dendiğinde hop oturup hop kalkanların ne diyeceği ise benim için daha eğlenceli bir soru. Daha ilginç bir soru soracağım… Ya 2004’de bir ortak devlet kurmuş olsaydık, Rumların şu anda yaptıklarını engelleyebilecek, hepimizi de ateşe atmalarına mani olabilecek miydik?
Yorumlar kapalı.