
Dünya kamuoyu, günlerdir Trump ve yakın adamı Elon Musk’ın yaptıkları ile meşgul. Trump ve Musk’ın liberallere açtığı savaştan öyle kolay kolay geri çekilmeyeceği giderek netleşiyor. Uzun zamandır söylediğimiz dünyanın yeni bir evreye girdiği iddiasının bir diğer yönü de bu.
Amerikalı liberallerin Clinton, Obama ve Biden döneminde dünya genelinde sürdürdükleri “örtük” savaş görünen o ki artık açık şekilde devam edecek. Bu çekişmenin bir tarafı uluslararası şirketler, diğer tarafı da ulus devletlerin savunma mekanizmaları. Liberallerin, kapitalizme karşı bir tezmiş gibi ileri sürdükleri politikalar, 70’lerde sosyal demokrasi iken 90’lardan başlayarak önce kapitalizmin tarihin sonu olduğu ardından da “özgürlükçülük, eşitlikçilik” gibi siyasi değil etik kavramları merkez aldı.
Küresel sorunların esas kaynağı olan, batı dünyası ile doğu’nun arasındaki ekonomik eşitsizlik ve sömürünün yerine liberaller, “demokrasi” vaad ettiler ve işi bu halkların “demokratik” olmadıkları için fakirlik yaşadıkları gibi iddialar ortaya attılar. Sanki de Avrupa zenginleşip dünyanın geri kalanını sömürgeleştirirken “demokrasi” ile idare ediliyordu.
Modern demokrasi neticede, palazlanan burjuvazinin kilise ve soyluluktan güç talebidir. Bizim gibi ne bir ruhban sınıfın ne de feodalitenin gelişmesine izin verilmeyen topraklarda/kültürlerde ise demokrasi geçmişi veya hikayesi olmayan bir kavramdır. Demokrasi için önce bir burjuva sınıfına ihtiyacınız vardır, yoksa demokrasi bir demokrasi üretmez. Demokrasi batı Avrupa’nın gelişim şartlarında ortaya çıkan bir yönetim modelidir ve dünya üzerindeki gelmiş geçmiş tek adil sistem de değildir.
Bütün bu söylediklerimden, beni demokrasi karşıtı olmakla suçlayacak olanlar olabilir. Karşı değilim, sadece gerçeği, Lenin’in bile beceremediği bir doğulu toplumu “demokratikleştirme” çabasının boş olduğunu söylüyorum. Sermayenin burjuvazinin elinde toplanmadığı, pazarın sınır tanımadığı bir ticari ağ ve sermaye akışı olmadığı yerde bugün anladığımız şekliyle bir demokrasi olmaz.
Peki başka bir sistem mümkün mü?
Elbette ki mümkündür. Demokrasi, burjuvazinin siyasete yani ülke yönetimine erişimini sağladı. Bunun için hem feodalite hem burjuvazi çok kan döktü.
Fakat aynı sonuçlara yani siyasetin karar alma mekanizmalarına daha geniş bir katılımın sağlanması sağlanabilir mi?
Önümüzdeki 25 yılda sanırım doğunun kaderini belirleyecek soru bu olacak.
Peki bu elzem mi? Yani ille devletin karar alma mekanizmalarına geniş bir katılım şart mı? Nitekim Platon’dan beridir de batı bunu da tartışıyor. Toplumsal dinamiğin harekete geçirilmesi için gerekli katılımın ve sorumluluğun geliştirici etkisini yadsıyamayız ama diğer taraftan da demokrasilerde bu “rıza”nın sağlanma biçiminin giderek daha fazla “aldatma”, “gizleme” ve “yok sayma” ile meydana getirildiğini görünce, insan gerçekten sıradan insana “satılan” demokrasinin, bir özgürlük ve eşitlik alanı olup olmadığını düşünüyor. Batı demokrasisinin temel sorunu da daha fazla insanın bu şüpheyi içinde barındırmak bir yana Trump gibi siyasetçilere oy vererek dışa vurmasıdır.
Doğunun batıyı asla yakalayamayacağı iddiasının yani kapitalizmin ilelebet bir sistem olduğu tezini yıkan da bu değişimdir ve biz batılı olmayanlar için en önemli “dalgınlık” anlarından birini yaşıyoruz. Yoksa 20 yılda Çin bu hale gelirken batıdan kimse bu kadar büyümesine izin vermezdi. Nitekim Trump tam da bunu söylüyor.
Yorumlar kapalı.