
Bireyin yetenekleri, bilgisi ve performansına dayalı olarak hak ettiği pozisyonu, takdiri veya ödülü almış olması liyakat kavramı ile açıklanabilir. Liyakat, toplumsal yapının her bir dinamiği için önemli bir değerdir. Özellikle eğitim sistemine dahil edilirse, alınan eğitim, yaşam kalitesi ve iktidar liyakate dayalı olursa, toplumsal refah yükselen bir ivme kazanır.
Liyakat kavramını derinliğine irdelediğimiz zaman, liyakat temelinde kurulan bir sistemde, bireylerin kişisel yetenekleri, başarıları ve çabaları doğrultusunda değerlendirilip ödüllendirilmesi gerekir. Tarihsel örnekler olarak, Osmanlı Devleti’nde devşirme sistemi ve Çin’deki imparatorluk sınavları (mandarin sistemi), liyakatın uygulanması esasına dayalı olarak yetenekli bireylerin hak ettikleri pozisyonlara gelmesi amacıyla yapılandırılmış sistemlerdir.
Bireyleri yaşama hazırlayan en önemli süreç eğitim sürecidir. Bu süreç, bireylerin bilgi ve becerilerinin geliştiği, duyuşsal alanlarının toplum ve dünya ile entegre olması gereken bir süreçtir. Bu süreçte liyakatın sağlanması, öğrencilerin yeteneklerine uygun olarak değerlendirilip ödüllendirilmesi son derece önemlidir.
Eğitimde liyakat, öğrencilerin motivasyonunu artırır ve eğitim kalitesini yükseltir, adalet ve eşitlik ilkesini besler, öğrencilerin yeteneklerine göre değerlendirilip ödüllendirilmesine zemin hazırlar.
Öğrenciler, çabalarının karşılığını alacaklarını bilerek daha çok çalışır ve başarılı olurlar. Liyakatın yoğun olarak hissedildiği eğitim sistemlerinde öğrenciler siyasi güçler, ekonomik ve sosyal iktidarlar veya aile gölgesi dışında kendi yetenek ve çabaları ile var olma mücadelesi içerisine girerler.
Liyakatın uygulanmaması durumunda ise öğrencilerin adaletsizlik ve haksızlık duyguları yoğunlaşır, çabalarının karşılığını alamayacaklarını düşünen öğrenciler motivasyonlarını kaybederler.
Liyakatın olmadığı bir sistemlerde, yeteneksiz veya yetersiz kişiler hak etmedikleri pozisyonlara gelirler. Hak etmediği pozisyona gelen kişilerin ilk icraatları ise kendi pozisyonları için tehlike olarak algıladıkları nitelikli insanları sistemin dışına atmaktır. Bu yaklaşımın eğitim öğretim süreçlerinde yaşanması ise eğitim kalitesinin düşmesine neden olur.
Liyakatın sağlanmadığı toplumlarda ortaya çıkan bir diğer gerçek ise bireylerin içinde yaşadıkları sistemi adil ve güvenilir bulmamasıdır. Bu algı ise toplumsal güvenin azalmasına yol açarak bireylerin yasalara uymasındaki kabulü esnekleştirir.
Liyakatın sağlanmadığı sistemler, ekonomik olarak da olumsuz sonuçlar doğurur. İşyerlerinde verimlilik düşer, inovasyon azalır, liyakatsız yaklaşımlar ahlaki bozulmalara ve güven kaybına yol açar.
Psikolojik açıdan baktığımız zaman da, adil bir değerlendirme sistemi, bireylerin özsaygısını artırarak duygusal sağlığına katkıda bulunurken, liyakatsizlik duygusal tükenmişlik ve stres kaynağıdır.
Öz olarak eğitimde değerlendirme süreçleri şeffaf ve adil olmalıdır. Öğrencilerin yeteneklerine göre değerlendirildiğinden emin olunmalıdır. Eğitim sisteminde liyakat temelli teşvikler uygulanmalı, öğrenciler başarıları doğrultusunda ödüllendirilmelidir. Öğretmenler, liyakatı sağlamak için adil ve tarafsız olmalı, içinde yaşanılan siyasi yapı ise bireyleri sahip oldukları donanımlara uygun işlere yerleştirebilme konusunda hassas teraziler kullanmalıdır.
Yorumlar kapalı.