KKTC’de ağır bir marolite bunalımı ve maalesef iktisadi ruh hastalığı durumu yaratmaya çalışanlar var, konunun detayına gireceğim ama öncelikle şu KAOS meselesini bir tamam anlayalım. Sosyal bilimlerde kaos ekonomik olaylardaki piyasa hareketlerinde beklenmedik büyük olaylar veya siyasi sistemde veya stabilitede ani değişimler olarak nitelendirilebilir.
Büyük toplumsal olaylar ve ekonomik değişimlere neden olabilir. Doğrusal olmayan ilişkilerin küçük girişimlerin büyük sonuçlar doğurabileceği zannı ile hareket edilir. Matematikçi Benoit Mandelbort, Meteorolog Edward Lorenz, yine bir diğer bilim insanı matematikçi Henri Poincare kaotik sistemler konusunda bilimsel açıklamalar getiren ve bilim alanında kaosun felsefi boyutuna da ışık tutmuş büyük insanlardır.
Bunlardan Lorenz’in “Kelebek Etkisi” teorisi benimde konuşmalarımda, yazılarımda ve dost sohbetlerinde inandığım ve savunduğum bir modeldir. Örneğin basit bir hava durumu modelindeki ufak değişiklikler uzun vadede çok büyük doğa olaylarına veya sonuçlarına yol açabilir.
Ancak anarşiden ve kötümserlikten beslenen kaotik durum ile bir kelebeğin kanadından kaynaklı bilime dayalı fırtınayı birbirinden ayırmak gerekir. Kıbrıs adasında özellikle kuzeyde yaşamayı tercih etmiş bu anarşik ve kötümser şahsiyetler toplumumuzu her daim zehirliyor.
Bunlar kendilerini bukalemun gibi gazete köşelerinde veya televizyon ekranlarında saklıyor. Tamamen iyi niyetten uzak ve hizmet düşmanı bir başlangıç noktasıyla, aslında sapla samanı karıştırma ustalığı ile mevcut ekonomik ortamı kendi lehlerine kullanma gayretiyle, toplumumuza sürekli bir mutsuzluk ve huzursuzluk pompalıyor.
Sonda söyleyeceğimi de başta söyleyeyim. Bu arkadaşlar çok yakın zamanda fonlandıkları memleketlere kaçacaklar, çünkü düşmanlık yaptıkları bu güzel ülkede, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde barınamayacaklar. Devletimiz hem ekonomik hem de sosyal olarak dünya standartlarında hak ettiği değeri görecek, o külliye memleketin göbeğine boşuna yapılmıyor, şekilsel bu değişim, zihinsel dönüşümü de beraberinde getirecek ve hak ettiği yere yükselecek, az kaldı.
Dünyayı, hiçbir fonksiyonu olmayan, mazlumun düşmanı Birleşmiş Milletler ve para birliği olan ancak ekonomik birliği olmayan, Avrupa Birliğinden ibaret zanneden bizdeki kuzeyde yaşayan bukalemun kitle, yakında mafya devleti kilise kölesi Rum tarafına göç edecek.
Sevgili okuyucularım, bu memlekette sabah akşam gazete köşesinden devletimize küfreden, gelen giden her hükümete söven, sözde ekonomik ve toplumsal meseleleri işlediğini düşünen, yapılan onlarca büyük projeyi halkın gözünden kaçıran, ancak toplumumuzun moral değerlerini yerle bir etme gayretinde olan dili zehirli cerahat bir kitle var. Bunların sayısı azımsanmayacak düzeydedir, çünkü devletimizi bu dile karşı koruyucu yasalar yoktur. Dezenformasyona, yanıltıcı ve eksik bilginin bilinçli olarak yayılmasına karşı yasalarımız yoktur. Bunların hepsi tek tek yapılacak…
Siz değerli okuyucularım, değerlendirmelerinizi ve izlemelerinizi yaparken önce yazarın veya televizyoncunun niyetini sorgulayarak başlayınız. O zaman bu memleketin altını gerçekte kim oyuyor ya da bu memlekette taş üstüne taş koymaya kimler çalışıyor daha iyi göreceksiniz.
Bakınız kimse pandemi sonrası dünyadaki ve Türkiye’deki ağır ekonomik krizin boyutuyla, matematik değerlerle, alım gücünün gerçekte ne olduğuyla ve hayat standartlarımızın nereden nereye geldiğiyle ilgilenmiyor. Harcama kültürümüzü sorgulamıyor, aile ilişkilerimizin yaşlılarımıza ve çocuklarımıza değerin, nereden nereye geldiğinin analizini yapmıyor.
Rakamları karıştırarak ve büyük bir dezenformasyon gayretiyle aktaran köşe yazarlarına bakıyorum, manşetler ve köşe yazıları bırakın analiz etmeye değecek bir yaklaşımı, doğruluğu bile içermiyor. Hayretler içersinde izliyorum. Bu kadar yalan ve dezenformsyona prim veren ve toplumu sürekli bir öğrenilmiş çaresizlik psikozu içine sokan, köşe yazarı veya televizyoncular, her şeyleri bir tamamken nasıl bu kadar acımasız ve ikiyüzlü olabiliyorlar.
Kendi ekonomik durum değerlendirmemizi sanki dünyanın merkeziymişiz gibi yapmaya nasıl cüret edebiliyorlar. Hemen hemen her vatandaşımız kendi çocuğu devlet memuru olsun diye gayret gösterirken, dönüp devlete ve memuruna söven bir anlayışı nasıl alkışlayabiliyorlar.
Anarşik kaos ortamı yaratmak isteyen ve bunu sürekli besleme gayretinde olan bu zalim kitle, hükümetin bir hizmetinde veya bir hizmetin açılışında nasıl bir akıl tutulması yaşıyor. Bundan faydalanacak yurttaşların gözünden o hizmetleri ve projeleri kaçırmak gayretinde olabiliyor. Vallahi buna sadece tek büyük söz edilir. “Yediği kaba pislemek.”
Köşe yazarlarımızın, televizyoncularımızın, medyanın ana görevi TOPLUMA IŞIK TUTMAKTIR, MEDYA TOPLUMUN AYDINLIK YÜZÜ OLMALIDIR. Olayları ve durumları objektif şekilde değerlendirerek akıl yürütmesi yapmak ve elle tutulur projeler üretmektir. Tekrarla, medya bir toplumun aynası değil, ışığıdır. Kalın sağlıcakla.
Yorumlar kapalı.