c) Hellim
(geçtiğimiz haftadan devam)
Kıbrıs Türklerince üretilen, adaya özgü “hellim” de Kıbrıs’a gelen gezginlerin dikkatini çeken, üstünde durdukları bir gıda ürünüdür. Hasene Ilgaz, Kıbrıs Notları ‘nda hellim için şöyle der:
“Hellim Kıbrıs’ta meşhur bir peynirin adıdır. Kıbrıs’ın en güzel hellimi Baf’ta yapılır. Çünkü bu civar hayvanlarının otlakları çiçekli olduğundan sütleri de kokulu ve lezzetli olduğu anlatıldı.
En iyi hellim keçi sütünden yapılmaktadır. Beş okka sütten bir okka hellim çıkmaktadır.” (s.107)
Şemsi Belli, Yavru Vatandan Notlar ‘ın (1960) sayfalarında hellimden söz açarak şunları aktarır:
“Kamuran Toygar açlığımızı hisseder etmez hemen köşedeki bir satıcıya koştu. Susamlı çörek ve lezzet itibariyle kaşar peynirine benzeyen fakat ayrı ve nefis bir kokusu olan “Hellim” i aldı. Kıbrıs topraklarına ayak basar basmaz ilk tattığımız mahalli yiyecek “Hellim” oldu. Bilahare sofrada “Hellim” arayacak kadar bu nefis peynirin tiryakisi olacaktık. “(s.10-11)
ç) Televizyon yayıncılığı
Şemsi Belli’yi şaşırtan bir başka durum ise 1960 yılında Kıbrıs’ta Türkiye’nin yabancısı olduğu televizyonun bulunmasıdır:
“Türkiye ve Türkiyeliler için henüz yabancı bulunan televizyon yayınlarına ait birkaç hatıramı da notlarıma eklemek istiyorum.
Bugün Kıbrıs’taki orta halli ailelerin hemen hemen hepsinin evinde televizyon vardır. …Televizyon yayınlarının Türkçe Servisi Müdürü Mehmet Fehmi Bey’in ve bir çok televizyon programlarında vazifesi olan genç ve sevimli sanatkâr Ahmet Gazioğlu’nun ilgi ve davetiyle bu satırların yazarı da iki defa televizyonda görünmek imkanı buldu.” (Cumhuriyetin Eşiğinde Kıbrıs, s.59-61)
d) Rumların elektrik oyunu
1986’da Salah Birsel’i, adada şaşırtan bir olay ise, Rumların Türk kesimine verdiği elektriği kesmesi sebebiyle asansörde mahsur kalışlarıdır: “Dönüşte otelde küçük bir olay oldu. Rifat, Jale ve ben asansörde kapalı kaldık. Meğer Kuzey Kıbrıs’ın elektriği Rumlardan alınıyormuş, onlar da “Bir gün nasıl olsa bütün Kıbrıs’ı ele geçiririz” düşüncesiyle vermezlik etmiyorlarmış. Yalnız kuzeye gelen turistleri geldiklerine pişman etmek için akşamları bir saat elektriği kesiyorlarmış. Asansörün içinde ilkin bekledik, çıt çıkmayınca dışarı seslendik. Yine tıs yok. Bu kez bağırmaya başladık. Buna da bir karşılık alamayınca Rıfat kapıyı yumruklamaya başladı. Sonunda kendimizi duyurabildik de gelip kurtardılar.” (s.12)
e)Verigo üzümü
Kıbrıs’ın iri yarı yeşil-kırmızı renkteki “verigo” adlı üzümü de gezginlerin ilgisini çeker. Konukları ağırlayan dönemin siyasi yetkililerinden ve kültür insanı İsmail Bozkurt, verigo üzümünün adının nereden geldiğini Muzaffer Buyrukçu ve yazar arkadaşlarından kurulu ekibe açıklar:
“Bir hikâye anlatırlar Verigo’yla ilgili olarak” dedi İsmail Bozkurt o babacan sesiyle. Eskiden buraya gelen bir İngilize ikram etmişler, o da tadına bakmış, çok beğenmiş, -verigut, verigut- demiş. Bu –verigut- sonradan –verigo-ya dönmüş, bu üzümün adı olmuş.
Harika, dedim. Gerçekten de elma gibi dopdolu ve sert bir üzüm.” (s.91)
f) Trafiğin sağdan akışı ve sağ direksiyon
Kıbrıs Adası’nın Osmanlı idaresinden çıkıp İngiliz yönetimine geçmesinden ve Akdeniz coğrafyasında bulunmasından kaynaklanan kimi farklı olgular, anlayış ve gelenekler adayı gezmeye gelenleri şaşırtır. Bunların başında İngiliz etkisiyle araba direksiyonlarının Türkiye’ye göre sol değil sağ tarafta bulunmasıdır. Turgut Yücel Antalyalı Irak’taki gibi arabaların direksiyonlarının sağda bulunduğu Kıbrıs’ta Lefkoşa’dan Mağusa’ya gitmek için taksiyle pazarlık yaparken, Hüseyin Rasim Güler, Yavru Vatan Kıbrıs ‘ta (1998) şöyle der:
“Araba hareket eder etmez Kıbrıs’ta ilk dikkatimi çeken, yolda arabaların ters şeritte gitmesi oluyor. Şaşırdım ve heyecandan: “Aaa, dedim bu da ne ola? …Yoo dediler alışacaksınız! Kıbrıs’ta arabalar İngiliz usulü soldan hareket ederler, sağdan değil… Eh zamanla alıştık tabii, hem de öylesine ki Kıbrıs’ta birçok araba volanının bile bizden farklı ters, değişik olduğunu gördük.” (s.17)
Sonuç
Son yıllarda kültür ve edebiyat yaşantımızdaki sevindirici gelişme, Ege ve Akdeniz adalarından XIX yüzyılın ikinci yarısından sonra ana karaya-Anadolu’ya göç etmek-ettirilmek zorunda kalanların torunlarının ata yâdigârı topraklarla alâkadar olmaya, atalardan duyduklarını, anıları kitaplaştırmaları veya onlardan hareketle edebî eserler kaleme almaya başlamalarıdır. 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı’ndan sonra Kıbrıs’a gelen barış ve huzur ortamı Kıbrıs Türklerinin kendi kültür ve edebiyatları üzerine düşünmelerini ve araştırma-inceleme ürünlerinin artmasını sağlamıştır. 1950’lerden sonra İngiliz ve Rum baskı ve tahrikleri sonucunda Türkiye kamuoyunun gündemine “millî dava” olarak oturan “Yavru Vatan Kıbrıs”, Türk aydınlarının adaya ziyaretini de beraberinde getirmiş, hatta bu eserler “Kıbrıs Türk davası”nın Türkiye’de canlanmasını veya canlı tutulmasını sağlamıştır. Yazılan gezi kitapları, Hasene Ilgaz, Hasan Ầli Yücel, Şemsi Belli, Salah Birsel, Oktay Akbal, başta olmak üzere usta kalemler tarafından yazılınca da onları okumak ayrı bir zevk ve lezzettir. Buna karşılık son dönemlerde Türkiye’de Kıbrıs konulu gezi kitaplarının sayısında bir azalma da gözlemlenmektedir. Bu azalmayı, Türkiye ve KKTC arasındaki sıkı ilişkilere, her gün ada ile Türkiye arasındaki yoğun deniz-hava ulaşımına yani gidip gelmelere, Kıbrıs üniversitelerinde okuyan kabarık sayıdaki Türkiyeli öğrenciler ile ailelerinin her an Kıbrıs’ı ziyaretlerine bağlamak mümkündür. Bir başka ifadeyle Kıbrıs artık tamamen bilinmezler listesinden çıkmış, yabancı, egzotik bir ada değil, kapı komşusu bir kardeş Türk devleti haline gelmiş yani “ tanıdık” olmuştur. Kıbrıs Türklerinin, Kıbrıs Türk karakterinin ve kültürünün gerçekte Türkiye’de ne kadar ve ne şekilde tanındığı ise ayrı bir araştırma ve yazının konusudur. Son olarak Kıbrıs Türk kültür tarihçisi ve araştırmacı İsmail Bozkurt’un, Kıbrıs Türk kesimini, KKTC’yi ayrıntılı tanıtan ve gezi üslubunda kaleme aldığı Evliya Çelebi’nin İzinde Kuzey Kıbrıs Seyahatnamesi (2011) adlı gezi kitabını bütün okurlarımıza tavsiye edelim.
(son)
Yorumlar kapalı.