Nihal Salman

Hiçbir şey eskisi gibi olmaz







Son yıllarda toplumumuzdaki boşanma oranları, birçok Avrupa ülkesinden çok daha yüksek. Ailesinde boşanmış akrabası olmayan kişiler yok denecek kadar az. Artık boşanmanın ne olduğunu, boşanma sonrası nelerin yaşandığını bilen insanların sayısı büyük çoğunlukta. Birçok çift eşi ile kısa süreli yaşanan sorun ve sıkıntılardan bunalıp, boşanma kararı almakta. Fakat eşler bu kararı verirken, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını kestirememektedirler. Anlık mutsuzluklar nedeni ile hem kendilerinin hem de tüm aile fertlerinin geleceklerini olumsuz yönde etkilemektedirler.
Boşanma, tüm aile bireylerinin hem geçmişlerini hem de geleceklerini etkiler. Boşanma sonrası geçmişte çekilmiş bir fotoğrafa verilen anlam değişir, geçmişteki hatırladığınız anıların değeri değişir. Bu durum sadece eşler arasında değil; çocuklar için de benzerdir. Geçmişte ailece çekilmiş bir fotoğrafa, o fotoğraftaki kişiler baktığı zaman, aile bir arada değilse, boşanma yaşanmışsa o fotoğrafın hiçbir manevi değeri olmaz. Yani boşanma, aile üyelerinin sadece geleceğini değil; geçmişini de olumsuz etkilemektedir.
Boşanmadan sonra, aile üyelerinin gelecekleri de tahmin edilenden çok daha fazla etkilenmektedir. Çiftler boşanma kararı alırken, genellikle içinde yaşadıkları zaman dilimini düşünerek planlar yaparlar. Hâlbuki yaşam içinde yaşadığımız zaman diliminden ibaret değildir. Ayrılırken çocuklarımızın tüm eğitim yaşamları, meslek seçimleri, eş seçimleri, damat ve gelinlerimiz, torunlarımız vb… gibi süreçleri düşünmeyiz. Boşanma kararımızla birlikte, sadece çocuklarımızın tüm yaşamını değil, onların eşlerinin ve çocuklarının da yaşamlarını etkileme kararını da vermiş oluruz. Örneğin torunlarımız hiçbir zaman büyükbaba ve büyükannesini bir arada görme şansına sahip olamayacaklardır. Bir de boşanırken ya da boşanma sonrası eski eşimizle aramızda sağlıklı bir iletişim kuramamışsak, birbirimize merhaba opsiyonumuz yoksa torunlarımızın yaşamından neleri almışız acaba? İşte, tüm bunlardan sonra şunu bilmeliyiz; boşanmadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz. 
Boşanma aile içindeki tüm üyeleri farklı biçimde etkiler. Bunların başında anne-baba ve çocuk gelir. Ayrılık sonrası döneminde kadın ve erkek bunalım sürecine girer. Bu süreçte yaşananlar, gerçeği reddetme, kendini insanlardan ayırma, öfke, kaybedilenleri geri almak için pazarlık, depresyon ve en son olarak gerçekleri kabul edip uyum sağlamak gibi evreleri içerir.
Ayrılık sonrasında taraflar kimlik bulma sorunu yaşar. Kaybedilen bir eş değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi ve kimliktir. Eşinden ayrılan birçok insan gelecek ve yalnız kalmaktan korkmak, kim olduğunu ve ne olacağını bilememek gibi kaygılar yaşar. Kişide başarısızlık duygusu hakimdir. Eşinden ayrılmış kişiler, kişisel, mesleki, cinsel ve sosyal alanda kendini yeniden tanımlama gereği duyacak ve eski evli kimliği ile yeni rolleri bütünleştirmeye çalışacaktır. Krizin yoğunluğu, bireylerin boşanmaya yüklendiği anlama ve maddi kaynaklara göre değişir.
Boşanmalarda en çok çocuğun velayetini üstlenen etkilenmektedir. Ülkemizde genellikle çocuğun velayeti anneye verilir. İlk zamanlar çocuklarının kendisinde kalmasının daha avantajlı olduğunu düşünen ebeveyn, çoğu kez tek başına aldığı büyük sorumluluğun (maddi ve manevi) farkında olmaz. Çocuğun büyümesinde eski eşin yardım edeceğini düşünür; fakat genellikle boşanmalardan sonra velayeti alan ebeveyn çocukları yalnız büyütmek zorunda kalır.
Boşanmaların içeriğini incelediğimizde aslında bir süreç içerisinde oluştuğu gözlenmektedir. Bu süreç şöyle gelişmekte: Eşler önce duygusal olarak birbirlerinden ayrılmakta olup; Hukuki sorunlarla ilgili yasal boşanma yaşanmakta, ayrılma sonrası para ve mal sorunlarıyla ilgili ekonomik boşanma olmakta ve son olarak da ana-baba olarak çocukların “velayeti” ile ilgili aile boşanması gerçekleşmektedir.
Evliliklerde boşanmanın sinyalleri buradaki ilk maddede, yani eşlerin duygusal olarak birbirlerinden ayrılmasındadır. Bu aşamada aslında eşlerin biraz duyarlı ve sorumlu davranması kötü sonu durdurabilmektedir. Yeter ki biri diğerini anlayıp bir süre ilişkileri normalleştirmek için çaba sarf etsin. Bazen bu süre uzun olabiliyor ama denemeye ve katlanmaya değer. Çünkü kaybedeceğimiz hem bizim hem de çocuklarımızın geleceğidir.
Boşanmış ailede çocuk yaş düzeyine, gelişim özelliğine, anne ve babanın kendisine ayırdığı zaman ve ilgiye bağlı olarak farklı şekilde etkilenir. Okulda başarısızlık, terk edilme kaygısı, değersizlik duygusu, şiddetli hassasiyet, aşırı olgunluk belirtileri, dengesizlik, birlikte olduğu ebeveyni suçlama ve ona karşı saldırganlık, az soru sorma ve az oyun oynama bu sıkıntının yansıtılan belirtileri arasındadır.
Bazı anne-baba tutumları çocukları daha da sıkıntıya sokmaktadır. Örneğin, çocuğu kazanmak amacıyla birbirlerini suçlarlar. Anne veya baba bazen çocuğu “öç alma” aracı olarak kullanabilir. Çocuk zamanını anne veya babasıyla geçirdiği durumlarda güzel hediyelere ve aşırı ilgiye boğulabilir. Çocuk hata yaptığında “karşı tarafa gönderme” ile tehdit edilebilir. Çocuğa, aşırı derecede acıma, kollama duygusu içinde yapılan davranışlar, onun pasif kalmasına ve bağımlı bir kişilik geliştirmesine neden olabilir. Görüldüğü üzere eşler bu sıkıntılı süreçte kendilerini düşünüp haklı ve güçlü konuma gelebilmek için çocuklarına daha fazla zarar verebilmektedirler… Bunları okurken ben böyle yapmayacağım diyebilirsiniz, siz yapmayabilirsiniz fakat sizin dışınızdaki kişiler yapabilir. Sizin aileniz, eşinizin ailesinin veya eşinizin bunları yapmayacağı garanti değildir…  Boşanmayı düşünen eşlerin, tüm bunları göze alarak oturup bir değil, bin kere düşünmesini öneririm…
Kaynak: Aile ile ilgili yazılmış kaynaklar kullanılmıştır.

 

Hiçbir şey eskisi gibi olmaz
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Nihal Salman

Hiçbir şey eskisi gibi olmaz







Son yıllarda toplumumuzdaki boşanma oranları, birçok Avrupa ülkesinden çok daha yüksek. Ailesinde boşanmış akrabası olmayan kişiler yok denecek kadar az. Artık boşanmanın ne olduğunu, boşanma sonrası nelerin yaşandığını bilen insanların sayısı büyük çoğunlukta. Birçok çift eşi ile kısa süreli yaşanan sorun ve sıkıntılardan bunalıp, boşanma kararı almakta. Fakat eşler bu kararı verirken, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını kestirememektedirler. Anlık mutsuzluklar nedeni ile hem kendilerinin hem de tüm aile fertlerinin geleceklerini olumsuz yönde etkilemektedirler.
Boşanma, tüm aile bireylerinin hem geçmişlerini hem de geleceklerini etkiler. Boşanma sonrası geçmişte çekilmiş bir fotoğrafa verilen anlam değişir, geçmişteki hatırladığınız anıların değeri değişir. Bu durum sadece eşler arasında değil; çocuklar için de benzerdir. Geçmişte ailece çekilmiş bir fotoğrafa, o fotoğraftaki kişiler baktığı zaman, aile bir arada değilse, boşanma yaşanmışsa o fotoğrafın hiçbir manevi değeri olmaz. Yani boşanma, aile üyelerinin sadece geleceğini değil; geçmişini de olumsuz etkilemektedir.
Boşanmadan sonra, aile üyelerinin gelecekleri de tahmin edilenden çok daha fazla etkilenmektedir. Çiftler boşanma kararı alırken, genellikle içinde yaşadıkları zaman dilimini düşünerek planlar yaparlar. Hâlbuki yaşam içinde yaşadığımız zaman diliminden ibaret değildir. Ayrılırken çocuklarımızın tüm eğitim yaşamları, meslek seçimleri, eş seçimleri, damat ve gelinlerimiz, torunlarımız vb… gibi süreçleri düşünmeyiz. Boşanma kararımızla birlikte, sadece çocuklarımızın tüm yaşamını değil, onların eşlerinin ve çocuklarının da yaşamlarını etkileme kararını da vermiş oluruz. Örneğin torunlarımız hiçbir zaman büyükbaba ve büyükannesini bir arada görme şansına sahip olamayacaklardır. Bir de boşanırken ya da boşanma sonrası eski eşimizle aramızda sağlıklı bir iletişim kuramamışsak, birbirimize merhaba opsiyonumuz yoksa torunlarımızın yaşamından neleri almışız acaba? İşte, tüm bunlardan sonra şunu bilmeliyiz; boşanmadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
Boşanma aile içindeki tüm üyeleri farklı biçimde etkiler. Bunların başında anne-baba ve çocuk gelir. Ayrılık sonrası döneminde kadın ve erkek bunalım sürecine girer. Bu süreçte yaşananlar, gerçeği reddetme, kendini insanlardan ayırma, öfke, kaybedilenleri geri almak için pazarlık, depresyon ve en son olarak gerçekleri kabul edip uyum sağlamak gibi evreleri içerir.
Ayrılık sonrasında taraflar kimlik bulma sorunu yaşar. Kaybedilen bir eş değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi ve kimliktir. Eşinden ayrılan birçok insan gelecek ve yalnız kalmaktan korkmak, kim olduğunu ve ne olacağını bilememek gibi kaygılar yaşar. Kişide başarısızlık duygusu hakimdir. Eşinden ayrılmış kişiler, kişisel, mesleki, cinsel ve sosyal alanda kendini yeniden tanımlama gereği duyacak ve eski evli kimliği ile yeni rolleri bütünleştirmeye çalışacaktır. Krizin yoğunluğu, bireylerin boşanmaya yüklendiği anlama ve maddi kaynaklara göre değişir.
Boşanmalarda en çok çocuğun velayetini üstlenen etkilenmektedir. Ülkemizde genellikle çocuğun velayeti anneye verilir. İlk zamanlar çocuklarının kendisinde kalmasının daha avantajlı olduğunu düşünen ebeveyn, çoğu kez tek başına aldığı büyük sorumluluğun (maddi ve manevi) farkında olmaz. Çocuğun büyümesinde eski eşin yardım edeceğini düşünür; fakat genellikle boşanmalardan sonra velayeti alan ebeveyn çocukları yalnız büyütmekle zorunda kalır.
Boşanmaların içeriğini incelediğimizde aslında bir süreç içerisinde oluştuğu gözlenmektedir. Bu süreç şöyle gelişmekte: Eşler önce duygusal olarak birbirlerinden ayrılmakta olup; Hukuki sorunlarla ilgili yasal boşanma yaşanmakta, ayrılma sonrası para ve mal sorunlarıyla ilgili ekonomik boşanma olmakta ve son olarak da ana-baba olarak çocukların “velayeti” ile ilgili aile boşanması gerçekleşmektedir.
Evliliklerde boşanmanın sinyalleri buradaki ilk maddede, yani eşlerin duygusal olarak birbirlerinden ayrılmasındadır. Bu aşamada aslında eşlerin biraz duyarlı ve sorumlu davranması kötü sonu durdurabilmektedir. Yeter ki biri diğerini anlayıp bir süre ilişkileri normalleştirmek için çaba sarf etsin. Bazen bu süre uzun olabiliyor ama denemeye ve katlanmaya değer. Çünkü kaybedeceğimiz hem bizim hem de çocuklarımızın geleceğidir.
Boşanmış ailede çocuk yaş düzeyine, gelişim özelliğine, anne ve babanın kendisine ayırdığı zaman ve ilgiye bağlı olarak farklı şekilde etkilenir. Okulda başarısızlık, terk edilme kaygısı, değersizlik duygusu, şiddetli hassasiyet, aşırı olgunluk belirtileri, dengesizlik, birlikte olduğu ebeveyni suçlama ve ona karşı saldırganlık, az soru sorma ve az oyun oynama bu sıkıntının yansıtılan belirtileri arasındadır.
Bazı anne-baba tutumları çocukları daha da sıkıntıya sokmaktadır. Örneğin, çocuğu kazanmak amacıyla birbirlerini suçlarlar. Anne veya baba bazen çocuğu “öç alma” aracı olarak kullanabilir. Çocuk zamanını anne veya babasıyla geçirdiği durumlarda güzel hediyelere ve aşırı ilgiye boğulabilir. Çocuk hata yaptığında “karşı tarafa gönderme” ile tehdit edilebilir. Çocuğa, aşırı derecede acıma, kollama duygusu içinde yapılan davranışlar, onun pasif kalmasına ve bağımlı bir kişilik geliştirmesine neden olabilir. Görüldüğü üzere eşler bu sıkıntılı süreçte kendilerini düşünüp haklı ve güçlü konuma gelebilmek için çocuklarına daha fazla zarar verebilmektedirler… Bunları okurken ben böyle yapmayacağım diyebilirsiniz, siz yapmayabilirsiniz fakat sizin dışınızdaki kişiler yapabilir. Sizin aileniz, eşinizin ailesinin veya eşinizin bunları yapmayacağı garanti değildir… Boşanmayı düşünen eşlerin, tüm bunları göze alarak oturup bir değil, bin kere düşünmesini öneririm…
Kaynak: Aile ile ilgili yazılmış kaynaklar kullanılmıştır.

 

Hiçbir şey eskisi gibi olmaz
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.