Mustafa Haşim Altan

Kıbrıs sorunu 1974’te başlamamıştır-2






Irk ve aidiyet konusunda istikrarı yakalamalıdırlar

Rumlar ve Yunanlılar, kendi belgelerinde kendi kendilerinin birer Apostoli ve Armatoli (Havari ve Gezginci)  olduklarını ileri sürmektedirler. Çoğu tarihçiler, Rumların ve Yunanlıların, “Grek” sözünü asla sevmediklerini belirtmektedirler. Çünkü bu sözcük, Latinler tarafından mecazi anlamda Gripon Escroc (hilekar veya dolandırıcı) anlamında kullanmışlardır. Yunan Hükümetleri ünlü Fransız Meydan Larousse sözlüklerinden bu kelimenin mecazi anlamını, ancak II. Dünya savaşından sonra çıkartmayı başarmıştır. Bu nedenledir ki Yunanlılar krallarına “Helenlerin Kralı” adını vermişlerdir. Kıbrıs Rum halkı da ayni şekilde Helen olduklarını iddia ederek, uzaktan yakından alakaları olmayan Yunanistan’la Soy bağı kurmaya çalışmışlardır. Irk ve aidiyet konusunda sağlam geçmişe sahip olamayan insan neslinin en bariz hareketi, istikrarsızlık, doğruları inkar etme; mitolojik ve hayalî varsayımların peşinde koşarak, onun bunun maşası olarak yaşamına istikamet vermiş olmasıdır.

Batılılar, Türk devletinin Ortadoğu’da ve Akdeniz’de hükümran olmasına razı olmamaktadır.

Batılılar, Ortadoğu’nun ve Akdeniz havzasının Müslüman bir Devlet olan Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde olmasını istemediklerinden; bölgedeki doğal zenginlikleri elde etmek; Afrika kıtası devletlerine hükmetmek ve sömürmek üzere ulaşım bağları oluşturma bahanesi ile yakın tarihimizde Osmanlı hakimiyetinde bulunan ve Balkanlar’da Hıristiyan olan; sınırları itibariyle Anadolu yarımadasına uzak olmayan; siyasî ve stratejik olarak Avrupa kıtası ile bağlantısı olan Yunanlıları ve peşi sıra, Kıbrıslı Rumları maşa olarak kullanmışlar; bunlara arka çıkarak Osmanlı Devleti’ni yıpratmaya, çökertmeye çalışmışlardır.

Üç asırdan fazla Osmanlı idaresinde refah içerisinde varlığını sürdürmüş bulunan Yunanlılar gibi; 352 yıl boyunca Türk idaresinde bulunan Kıbrıs’ta, barış ve huzur içerisinde hayatlarını idame ettirmiş bulunan Kıbrıslı Rumların da ihanet derecesinde büyük bir vefasızlık ve göstererek, kendilerini yanlış yollara sevk eden Batılıların isteklerine boyun eğmiş, güdümlü hale gelmiş; millî iradesini başkalarına teslim etmiş halklar olarak tarihe geçmiş olmaları esef verici bir durumdur.

Türk-Yunan ilişkileri baştan sona Rumlardan, Yunanlılardan kaynaklanan iki yüzlü kaypak siyasetlerle vefasızlıklarla dolu bir sürece dayanmaktadır. Ege Adaları, Girit, Rodos ve diğer Adalar meselesi; deniz mili uzaklıkları, Münhasır alanlar; Akdeniz kıta sahanlıkları anlaşmazlıkları; Batı Anadolu sınır ihtilafları ve daha da önemlisi Kıbrıs konusunda yaşanan vahim gelişmelerin başlıca sorumluları, Yunanlılar, Kıbrıslı Rumlar ve kuşkusuz bunlara geriden destek vermekte olan, başta İngiltere ve ABD olmak üzere Batılı, Avrupalı Devletlerdir. Türkiye, hemen her dönemde haklı tezlerini savunmayı sürdürmüş, fırsat kollayanları her defasında geri püskürtmüş, tezlerini çürütmüştür. Yaşanan bu süreç, uzun soluklu bir mücadeleyi gerektirdiği için Türkiye, sabırla haklarını korumada her hangi bir gerileme yaşamamıştır. Kıbrıs Türk halkı, Türkiye ile birlikte bu mücadeleyi göğüslemiştir. Kıbrıs adasının, Girit ve Rodos’un uğradığı feci akıbetlere maruz kalmaması için Türk Milleti topluca büyük bedeller ödemiştir. Kıbrıs Türk halkı, Anavatan Türkiye ile ortak bir kaderi paylaşmış, beraber gülmüş beraber ağlamıştır.

İnsan hakları ihlalini millî teamül haline getirenler sorgulanmalıdır…

Yukarıda belirtildiği üzere Türkiye’nin 1977 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne sunduğu malum Rapor; Rumların ve Yunanlıların Kıbrıs’ta yaptıkları insan haklarına aykırı olan eylemlerini; Rum-Yunan karakterinin kabul edilemez yaklaşımlarını; Kıbrıs Türk Halkına karşı zalimane tavırlarını ve yaptıklarını tüm yönleri ile, günü birlik tespitleri;örnekleriyle,birer birer içermektedir.Türkiye,Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne benzeri raporlarla farklı dönemlerde gizlilik kaydı ile bildirmiş;ikazda bulunmuştur.Rumlar ve Yunanlılar 1821’li yıllardan beri devam ettirmekte oldukları Megali idea ve Enosis faaliyetlerini,bugüne kadar aralıksız sürdürmüş;Ada’yı,Türklerden arındırılmış bir Rum/Yunan adası haline dönüştürmek için ellerinden gelen her türlü İnsan hakları ihlallerini acımasızca adeta devam ettirmeği kendilerince Millî bir teamül ve alışkanlık haline getirmişlerdir.Onların bu dengesiz tutumu,Kıbrıs Türk Halkının varlığını hiçe saymak;kendilerini ise Ada’nın tek sahibi olarak görmek anlamını taşımaktadır.Türkiye ve Kıbrıs Türk Halkı,Rumlara ve destekçilerine böyle bir yağmalama fırsatı vermeyecekleri muhakkaktır.KKTC’nin  varlığı buna işaret olup,Türk halkının Kıbrıs’taki tüm haklarının ve geleceğinin ebedi olduğunun bariz bir göstergesidir.

Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tek başına AB üyeliğine kabul edilmesi skandaldır.

Türkiye’nin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine sunduğu Raporunda, Kıbrıs sorunun tarihsel sürecine ilişkin anlatımlara ve genel hatları ile belgelere dayalı bazı açıklamalara yer verilmiştir.Kıbrıs Rum Yönetiminin,1960 Kıbrıs anayasasına aykırı biçimde hukuk dışı adımlar atarak ileriki tarihlerde Avrupa Birliğine yaptığı üyelik başvurusunun kabul edilemeyeceğine vurgu yapan Türkiye; Avrupa Birliği Bakanlar Komitesinin Rum üyelik başvurusuna ilişkin raporuna tepki göstermiş;ileri sürülen Rum yanlısı argümanların kabul edilir nitelikte olmadığını açıkça vurgulamıştır.Kıbrıs meselesi vesilesiyle hazırlanmış olan  söz konusu raporun  ikinci kısmında Türk Hükümeti’nin görüşleri açıkça belirtilmiş ve Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi bilgilendirilmeye çalışılmıştır.

Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliği üyeliğine başvuruda bulunmasına, AB’nin de böyle bir başvuruya ilk anda yeşil ışık yakmasına Türkiye Cumhuriyeti Devleti şiddetle karşı çıkmıştır.1960 yılında Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar birlikte bir Ortaklık Cumhuriyeti kurmuşlardır. Söz konusu Cumhuriyet’in AB ilişkileri, Kıbrıs Anayasası zemininde Türkler ve Rumlar açısından önceleri dengeli bir statüye kavuşturulmuştu.1963-1964 Kıbrıs olayları ile 1963’te tek taraflı olarak yapılan Anayasa değişikliği sonucunda Kıbrıs Türkleri, Cumhuriyetin kurumlarından tamamen tecrit edilmiş;1964 yılından itibaren de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin statüsü sorgulanır hale dönüştürülmüştür.

Kıbrıs sorunu 1974’te başlamamıştır-2
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.