
Sevgili okurlar. Sizlere söz verdiğim gibi çeşitli zamanlarda sizleri köşe yazılarıyla resmi versiyonlardan farklı mesajlar gönderen kişilerle tanıştıracağım. Resmi versiyonlar yorucu ve tekrar içeriklidirler. Yazdıkları ile hemfikir olmam şart değildir, söyleyecek bir şeyleri olduğundan ötürü onların yazılarını yayınlıyorum. Theodoros Tsikas ile kısa bir süre önce tanıştım. Kendisi Yunanistan doğumludur. Kıbrıs sorununun çözümüne dair birçok noktada hemfikiriz. Aşağıdaki metin Atina’da bir toplantıda yaptığı bir konuşmanın metnidir.
Kıbrıs sorunu çözülmeden Kıbrıs’taki hidrokarbon yataklarından faydalanamazlar
Türkiye’nin Kıbrıs dışındaki deniz bölgedesin de sondaj çalışmaları arzusunda olması ve bölgeye dahil olması uzun süredir beklenen bir durumdu. Türkiye’nin faaliyetleri, Lefkoşa’nın kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde (MEB) olduğunu iddia ettiği deniz bölgesinde icra edilmektedir. Fakat bu bölgenin sınırları tam ve temelli olarak belirlenmiş durumda değildir. Her halükarda MEB içerisindeki denizin uluslararası sular içerisinde olduğunu ve Kıbrıs veya başka bir devletin kara sularında olmadığını açıklığa kavuşturmak gerekir. Yani bunlar açısından ulusal egemenlik söz konusu değildir, sadece ekonomik olarak faydalanma hakkı vardır. Tüm bunlara karşın, yatakların bulunması her iki taraf için de hem Kıbrıslı Rumlar hem Kıbrıslı Türkler açısından isabetli şekilde Kıbrıs sorununa çözüm bulunması bakımından katalizör olarak görüldü. Bunun sebebiyse uluslararası toplumun tutumunun, evet Kıbrıs Cumhuriyeti’nin araştırma ve çıkarma hakkına sahip olduğu, ancak bunun gelirlerinin ve servetin Kıbrıs’ın iki toplumu yararına kullanılması doğrultusunda olmasıdır. Yine uluslararası topluma göre gerek Kıbrıslı Rumlar gerekse Kıbrıslı Türkler gelirlerin yönetilmesinde yer almalıdırlar. Bunun olmasının güvenli yolu uzun süredir devam eden Kıbrıs sorununa, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerin üzerinde uzlaşılmış siyasi eşitlik kapsamında federal bir devletin (iki kesimli iki toplumlu federasyon) yönetimine birlikte dahil olacakları –bittabi uzlaşmacı- bir çözüm bulunmasıdır. Yunan ve Kıbrıs Rum liderliğinin tezleri aynıdır. Tek bir fark vardır. En azından bazı yetkililer – Kıbrıslı Türklerin bu servetten ancak Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunduğunda yararlanabileceklerini söylüyorlar. Bu, yıllar süren bir sorun varken kolayca kabul edilecek bir şey değildir. Çünkü böyle bir durum Kıbrıslı Rumlar açısından Kıbrıs sorununun çözümünün sonsuza dek sürüncemede bırakılması doğrultusunda bir kulp olabilir. Zira günümüzde uluslararası olarak tanınmış Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1960 Zürih-Londra anlaşmalarının öngördüğü üzere iki toplum tarafından değil, Kıbrıs Rum toplumu tarafından kontrol edilmektedir. Bu durum 1974 yılında Türkiye’nin askeri müdahalesiyle meydana gelmemiştir. Çok daha önce, 1963 yılında, yani Kıbrıs’ın bağımsızlığından yalnızca üç yıl sonra hasıl olmuştur. İşte bu yüzden, uluslararası faktör 2017 yılı içerisinde İsviçre’de yoğunlaştırılmış müzakereler gerçekleşmesi doğrultusunda arabuluculuk yapmıştır. Fakat bu müzakereler son anda çökmüştü. BM’ye göre, bu olumsuz gelişmede diğerleri ile birlikte hem Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nın hem de Kıbrıs Rum tarafı liderliğinin payı vardı. Genel güvensizlik, aynı zamanda gerekli tavizleri verme konusunda siyasi irade ve cesaret eksikliği, her zamanki gibi esas çıkmazı teşkil etmişti ve etmektedir.
Türkiye’nin bu konudaki saldırgan tavrı kimseyi şaşırtmamalıydı. Birkaç yıldan bu yana geliştirilmiş olan bir strateji söz konusudur. Zira Kıbrıs sorunu, Doğu Akdeniz’deki petrol yatakları, yaratılması gereken boru hatları ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile doğrudan Türkiye’nin arasındaki bölgenin MEB’nin belirlenmesinin askıda olması ile ilgili daha geniş bölgedeki enerji konularıyla sıkı sıkıya bağlı durumdadır. Güçlü bölgesel güç rolünü talep eden Türkiye, bölgedeki enerji oyununa aktif şekilde dahil olmaksızın bu rolü teyit edemez. Türkiye şüpheleri kayıt altına almaya girişiyor, katılımı olmaksızın hiçbir şey yapılamayacağına dair net bir mesaj gönderiyor. Heyhat, kendisi tarafından yapılacak kontrol edilemez bir çıkış kolay bir mesele değildir. Kendisine bumerang olarak dönebilir. Türk tutumu ile ilgili uluslararası faktörün “ihtiyatlı” bir taktik izlemesine karşın, bölgede daha geniş parametrelerle ilgili sınırlar vardır. Kimse Doğu Akdeniz’deki stratejik dengelerin yıkılmasını kolayca kabul edemez. Türkiye’nin günün sonunda arzuladığı ise budur. Öte yandan, bir kıyı ülkesi olarak Türkiye’nin, Ege ve Doğu Akdeniz’de meşru çıkarları olduğu da unutulmamalıdır. Elbette bu çıkarlar kendisinin iddia ettiği ölçüde değildir, ancak Deniz Hukuku temelinde bunlar vardır. Dolayısıyla, Yunanistan-Kıbrıs-İsrail ve Yunanistan-Kıbrıs-Mısır arasındaki faydalı üçlü işbirlikleri Türkiye ile uzlaşma gerekliliğinin yerini tutamaz. Ne de Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının kullanımından Türkiye’nin izole edilmesi amacı (veya böyle bir amaç olduğunun görünmesi) bunun yerini tutabilir.
Uluslararası oyuncuların–ABD, Rusya, AB, BM- son gelişmeler karşısında (sözlü açıklamaların ötesinde) nispeten yumuşak ve dengeli tepkileri, bizim tarafımızı gerek tezlerinin tamamen kabul edilmesi durumunun olup olması gerekse bazı politikalarının ne denli gerçekçi olduğu açılarından düşündürmelidir. Ayrıca Kıbrıs’ın büyük uluslararası petrol şirketlerini dahil etmek yönündeki doğru hamlesinin de tek başına yeterli olmadığı kanıtlanmış oldu. Gerginlik ve istikrarsızlık koşulları altında ciddi ve uzun vadeli iş yatırımları yapılamaz. Kıbrıs araştırmalarını ve sondaj faaliyetlerini sürdürebilir. Fakat Kıbrıs Rum liderliğinin derhal Kıbrıs Türk liderliği ile hidrokarbon konularını yönetecek ortak bir komite oluşturulması doğrultusunda bir görüşme talebinde bulunması önemlidir. Ardından ortak olarak Türkiye’yi araştırma ve sondaj faaliyetlerinin yapıldığı bölgeden deniz kuvvetlerini çekmeye çağırsınlar. Türkiye’nin yetkili organlarıyla iki ülkeyi çevreleyen kuzey denizindeki MEB’yi belirlemek ve netleştirmek adına görüşmeler yapsınlar. Müzakereler yeniden başlasın ve BM Genel Sekreteri’ne Kıbrıs sorununun temelli olarak çözülmesi doğrultusunda bir Konferans toplaması yönünde bir çağrı yapılsın.
Thodoros Tsikas
Siyasi Bilimci – Uluslararası İlişkiler Uzmanı
1964 yılında Atina’da doğdu. Yunanistan’da Siyasi Bilimler ve Uluslararası İlişkiler bölümünü tamamladı ve Fransa’da yüksek lisans yaptı. Uluslararası politika, dış politika ve Avrupa politikaları konuları ile ilgilenmektedir. Köşe yazısı yazmakta ve Yunanistan’da ve yurt dışında birçok ilgili konferansa katılmıştır. İngilizce, Fransızca, Almanca ve İspanyolca konuşur.
Yorumlar kapalı.