Sayın Spehar ne açıkladı da Sayın Katsuridis kınamaya girişti? Esasında malum olanı söyledi: Kıbrıslı Rumlar diyalog masasına oturacaklarına mahkemelere koşuyorlar. Oysa bu mahkemeler uluslararası olsalar da BM mahkemeleri değildir. O mahkemelerde uluslararası sorunları çözmeye uğraşan yargıçlar otururlar. MEB konusundaki anlaşmazlıklar uluslararası sularla ilgili olmalarından ötürü uluslararası sorun değildir. Egemenlik yoktur, çünkü herhangi bir devlete ait değildir. Bu gibi bölgeleri ilgilendiren anlaşmazlıkların çözümü için belli başlı prosedürler vardır. Sayın Spehar ve genel olarak BM Genel Sekreteri’nin yanı sıra Güvenlik Konseyi bu yöndeki anlaşmazlıkları oraya havale ederler. Kendi yetkileri sınırında değildir.
Sayın Katsuridis, egemen bölgelerden söz ediyor. Bir buçuk yıl kadar önce şu başlıkla bu konuya uzun uzadıya değinmiştim: MEB bizim mi? Belli ki bu imgenin netleşmesi için daha çok anlatılması gerekiyor: MEB’in nihai sınırlarının belirlenmesi için bunun diğer kıyı devleti veya devletleri tarafından onaylanması gerekir. Kıbrıslı Rumlar Türkiye ile karşıtlık halinde olan bazı komşu devletlerimizle anlaşma imzalama yönünde adım attılar. Oysa bir konuyu atlamışlardır: MEB’in ait olduğu 1960 Kıbrıs devletinin bir parçasını teşkil eden Kıbrıslı Türkleri… Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ne dönüştürüldü ve Kıbrıslı Rumlar MEB’in kendilerine ait olduğunu ve çıkacak olan gelirlerin toplumlar/oluşturucu devletler arasında paylaştırılacağını beyan ediyorlar. Ama bir farkla: Kıbrıs Rum toplumu gelirleri hemen toplayacak, öte yandan Kıbrıslı Türkler ise Kıbrıs sorunu çözüldüğünde alacaklar. Bu, Kıbrıslı Rumların parsellerden feragat etmek üzere attıkları imzanın bonusu konusunda da geçerlidir. Kıbrıslı Türklerin ise paraların nereye gittiğine dair haberleri yoktu. Tüm Kıbrıslıların çıkarına olacak biçimde hidrokarbonun yönetilmesi ve bundan faydalanılmasına ilişkin iki toplumlu bir komite kurulmasını 2010 yılında önermiştim. Buna göre Kıbrıs sorunu çözüldüğünde de her iki toplum da bu konuya erişebilir durumda olacaktı. Aksi takdirde, hidrokarbonların yalnızca Kıbrıslı Rumlar tarafından yönetilmesi, en hafif tabirle siyasi şantaj anlamına gelir. Sayın Katsuridis de bilmeden veya kasıtlı olarak bu durumu atlıyor. Sayın Spehar’ın ortaya koyduğu görüş, Kıbrıs sorununun ivedi biçimde çözümlenmesi ve bunun sonucunda Yunanistan, Türkiye ve iki toplumu Kıbrıs ülkelerinin Deniz Hukuku’na dair 1982 tarihli Uluslararası Sözleşmede de öngörüldüğü üzere bir masaya oturup müzakere etmeleri doğrultusundadır. Mesele Kıbrıs’ın Türkiye’nin Kıbrıs’taki askeri varlığından kurtulması, Kıbrıs sorununun çözümlenmesi ve ardından üç ülkenin birlikte MEB konusunda ne yapılacağını görüşmeleridir. Eğer anlaşmazlarsa hep beraber ortak şekilde tüm sorunun hukuki olarak çözülmesi talebiyle Uluslararası Adalet Divanı’na başvururlar. Deniz Hukuku’na ilişkin Uluslararası Sözleşmede öngörülen prosedür bu doğrultudadır.
Sayın Spehar’ın konumundan ötürü N. Katsuridis ile medya aracılığı ile bir tartışmaya girme imkanından yoksun olmasını anlıyorum. Ben Sayın Spehar’ın ne avukatıyım ne de kendisini tanırım. Fakat birisinin prosedürleri göstermesi gerekir. Aksi takdirde Birleşmiş Milletlerin sorumluluğunu üstlenmeyi reddettiği şeklindeki görüşler ortaya atılmaya başlayabilir. BM 1964 yılından buyana Kıbrıs sorunu ile meşgul olmaktadır, birçok görüş ve öneride bulundu ancak Kıbrıslı Rumlar bunlar üzerinde düşünmeyi dahi reddettiler. Kıbrıs’tan pek çok Birleşmiş Milletler temsilcisini nasıl kovduklarına değinmeyeceğim. Onları nelerle itham ettiklerini, ne yakıştırmalarda bulunduklarından da bahsetmeyeceğim. Kıbrıslı Rumlar bunları yaparken siyasetin uluslararası oyuncuları nezdinde ne şekil bir imge bıraktıklarını önemsemeksizin bunları yaptılar. Şimdi de sıra Spehar’a geldi.
Κamuoyu önünde Sayın Spehar’ın altını oyacak ilk kişi ise Sayın Katsuridis’tir.
Köşe yazılarımla beni konuk eden gazeteye ve yaptığımız verimli işbirliği için Ali Baturay ve Emin Akkor’a teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca çeşitli vesilelerle metinler ve fikirlerim ile ilgili hemfikir olduklarını dile getiren okurlara da teşekkür ederim. Maalesef üstlendiğim farklı vazifelerden ötürü önümüzdeki yıl bu gazetede yazmayı sürdüremeyeceğim.
Yorumlar kapalı.