Krıacos Djambazıs

Kürtlerin ulus devlet kurma hakları var mıdır?






   Genel olarak self determinasyon hakkına sadece sömürge altındaki halklar sahiptirler ve bu hakkın BM kararları ve uluslararası sözleşmelerle meşrulaştırılmış olması lazımdır. Ancak 21. Yüzyılda sömürgeciliğin son bulmasıyla farklı talepler doğrultusunda eğilimler belirmeye başladı: Tarihsel olarak devlet veya devletler içerisinde yaşamını sürdürmüş olup farklı uluslar ile bir arada yaşamış olan (küçük veya daha büyük olmak üzere) milli azınlıklar kendi devletlerinin kurulmasını talep ediyorlar. Uluslararası hukukta bir devletten ayrılıp başka bir devlet kurma hakkına değinilmemektedir ve değinilmesi de mümkün değildir. Tam aksine, BM tüzüğü incelenecek olursa BM üye ülkelerinin egemenlikleri ve toprak bütünlüklerinin muhafaza edilmesine dair devamlı suretle vurgu yapıldığı tespit edilebilir.  Hiçbir devlet, tarihsel olarak kendi topraklarında yaşayan ve yurttaşları olan etnik azınlıkların veya diğer azınlıkların ayrılma haklarını meşrulaştıracak bir Uluslararası Sözleşmeyi imzalamaz; ne de bu doğrultudaki bir konferansa katılır. Avrupa Birliği de ayrılma hakkına destek vermiyor; azınlık haklarına ilişkin bir dizi kararlara değinse de üyeleri sorunla karşılaştıktan sonra bunun ayrılığa destek olmadığını netleştirmiştir. Bilindiği gibi, ayrılık hayaleti Katalonya meselesi ile İspanya üzerinde dolaşıyor ve bu sürekli hatırlatılıyor. İskoçya’nın ayrılık talebiyle hemen hemen aynı dönemde aynı sorunla Britanya da karşılaşmıştı. Suriye, Irak ve Türkiye ise aynı sorunu Kürtlerle yaşamaktadırlar.
   Halkların self determinasyonlarını bu şekilde inceleyecek olursak, self determinasyon hakkını sömürge altındaki halkların talep edegeldiklerini tespit edebiliriz. Birinci dünya savaşına değin sömürge toprakları terrae nillius olarak adlandırılmış ve “sömürge hukuku” egemen olmuştu. İki dünya savaşı arasındaki dönemde geçerli olan Milletler Cemiyeti tüzüğü ile yeni bir sömürgecilik çeşidi oluşturulmuş, mandate (yetki ya da görev) sistemi uygulanmıştı. Bu sisteme göre bu halkların ve topraklarının yönetimi, kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına başka büyük ülkelere verilecekti. II. Dünya savaşından sonraysa halkların self determinasyon hakkı BM tüzüğü ile sağlama alınmıştı. Self determinasyon hakkı, 5 Mayıs 1945 tarihinde Birleşmiş Milletler San Francisco Konferansı ile onaylanmıştı. Uluslararası örgütün bir dizi kararı da bu genel kurulda onaylanmıştı. Suriye halkının bugün yaşadığı dramın Fransa ve Britanya’nın bölgedeki harita ile ilgili çizdikleri çizgilerle ilgili olmasının vurgulanması gerekli olduğundan bu tarihsel olgulara değinilmektedir. Bu ülkeler çizgiler çekmek suretiyle Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalara ayırarak devletler oluşturmuşlardı. Kürtler kendi devletlerine sahip olmamışlar ama dört başka devletin parçası haline gelmişlerdi: Türkiye, Suriye İran ve Irak. Bağdat kökenli olan Elie Kedourie (zengin bir Yahudi ailesinin bir mensubu), yeni devletlerin sınırları çizildiğinde daha önce mandate territories halinde olan azınlıkların nasıl davrandıklarının canlı bir anlatımını yapmıştı (Azınlıklar, din ve siyaset, Katarti yayınları,2002). Son şekillenmede Kürtler kendi ulus devletlerine sahip olmamışlardı.
   Türkiye’de, Suriye’de ve Irak’ta yaşayan Kürtler, içinde bulundukları devletlerle silahlı mücadele sonucu birleşip kendi ulus-devletlerini kurmaya çalıştılar. En yoğun şekilde ortaya çıkan ve bölgemizdeki barışı tehdit eden problem işte bu noktadadır. Ayrıca İran’da da büyük bir Kürt topluluğunun yaşadığını unutmamak lazımdır. Kürtlerin diğer komşu devletlerde yaptıkları deneyi başarılı olursa, bu İran açısından da sorun teşkil edecektir. Yani, bölgemizdeki daha geniş bir çatışmadan bahsediyoruz. Bölgedeki herhangi bir devletin topraklarından kendi isteğiyle vazgeçmesi ve dibinde dost olmayan bir devlet oluşmasına müsaade etmesi mümkün değildir. Her şekilde tepki verecektir ve bugünlerde Suriye’de olan biten de budur. Sorunun neden yaratıldığından bahsetmeyeceğim. Bu yazıda ayrılma hakkı ile sınırlı kalacağım. Yani Suriye ve diğer devlet Kürtlerinin ayrılma hakları olup olmadığına ve kendi devletlerini kurma hakları olup olmadığına değineceğim. Kürtlerin kendi hülyaları bu şekildedir ama jeopolitik konjonktürü, içerisinde yaşadıkları devletlerin ve o devletlerin komşularının çıkarlarını göz önünde bulundurmuyorlar. 
   Suriye’de Kürtler, belirli bir bölgede idari yapılar oluşturdular ve bu yapılara oluşturdukları siyasal ilkelere bağlı olarak devlet uzantıları eklediler. Daha sonra bunlar devlet varlığına evrilecekti. Devlet kurmayacaklarını, Suriye yönetimi karşısında özerk bir yapı içerisinde olacaklarını ilan etmişlerdi. Bu, uluslararası siyasi arenada ayakta duramayacak ve kabul görmeyecek bir şark kurnazlığıdır. Kürtlerin Suriye’de oluşturdukları ve birçoklarının koşa koşa özgürlükle ilgili ilerici bir adım olarak selamladıkları oluşum, sadece Doğu Akdeniz’de değil, daha geniş bir alanda tüm durumu altüst edebilir. Dört devlet doğrudan etkilenecek; Kürtlerle savaşacaklar, sınırlarını genişletmenin vaktinin geldiğini de düşünenler de Türkiye’nin yaptığı gibi güvenliği sebep gösterip bu yola başvurabilecekler. Bundan barış çok acı çekecek.
   Kürtler sakince düşünmeli, Kürt devletinin ilan edilmesinin söz konusu olmadığını kavramalı, böyle bir adımı herhangi bir ülkenin desteklemeyeceğini, bunu desteklemekte bir çıkarı olmadığını anlamalıdırlar. Büyük güçlerin bulunduğu ve halkların kaderlerini tayin eden Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin de böyle bir adıma destek vermeyeceklerini anlamalıdırlar. Kürt liderler bölgedeki coğrafi haritayı iyice incelemelidirler. İncelerlerse bölgedeki tüm devletlerin neden Kürt devletinin kurulmasına karşı çıktıklarını anlayacaklardır. İstemek basittir, uygulamada ise zor ve uygulanmazdır. Kürtler, ayrılma kararı alıp kendi ulus devletlerini kurma kararı alacaklar diye bölge halklarını sonsuz bir savaşın içine sokamazlar. Bunu yapmaya hakları yoktur. Kürtler nezdinde maalesef durumlar o şekilde biçimlenmiştir ki, kendi ulus devletlerine sahip olmaları mümkün değildir. Ayrılmaları da yasadışı olur. Uluslararası örgütün üye ülkeleri bölgemizdeki barışa ciddi şekilde zarar vereceği için böyle bir şeye müsaade etmezler. Çağdaş koşullarda uluslararası bileşim Kürt liderlerin bölge halklarının duygularına yönelik olarak yaptıkları fantastik retoriklerini “haklı çıkarmak” adına bir emsal yaratamaz. BM üye devletlerinin parçalanması koşullarını oluşturamaz ve barışı ayaklar altına alamaz. Zaten BM’nin kuruluş amacı barıştır. (azınlık hakları ve “ayrılma hakkı” için bkz: Yorgos I. Diafotakis: Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Azınlıklara Dair, 2001).
   Kürt liderliğinin ayrılık ve kendi ulus devletlerini kurmak doğrultusunda ısrar etmek suretiyle sadece Suriye’de değil, aynı zamanda Irak’taki uzlaşmaz tutumu, sadece Suriye iktidarında değil, Türkiye iktidarında da büyük endişeler oluşturmuştur. Sonuçta Kürt idare mekanizmaları hemen güneyinde yer almaktadır. İşte bu yüzden gösterdiği tepkiyi gösterdi. Türkiye’nin tepkisinin doğru olduğunu ve yasal uluslararası kanunlara uygun olduğunu iddia etmiyorum. Öte yandan, bahse konu mesele ile ilgili büyük güçlerin tepkilerini de görüyoruz: Türkiye ile müttefiklik ilişkilerini korumak isteyen ABD, Türk müdahalesine “yeşil ışık” yakmıştır. Bu sebeple, bugüne kadar Kürt liderlerle uyum içerisinde olan birliklerini geri çekmiştir. Neredeyse eş zamanlı olarak, Rus ve Suriye silahlı kuvvetleri, bölgedeki Amerikan güçlerinin yerini alarak Suriye devletinin egemenliğini yeniden sağlıyor. Kürtler yenildiler, kendi devletleri hülyası Suriye topraklarında oynandı ve tamamen ortadan kalktı. Irak Kürtleri ise, ayrılık ve kendi devletlerini kurmak doğrultusunda bir referanduma gidip olumlu yanıt almalarına rağmen günün sonunda “pişman oldular” ve bağımsızlık yanlısı siyasetten çekildi.      Kürtler, tüm enerjilerini ve faaliyetlerini şiddete ve sürekli savaşa harcayacaklarına, ütopik ayrılma görüşünü ve büyük bir Kürt devleti oluşumunu bıraktıklarında çok daha iyi olacaklarını anlamalıdırlar. Öte yandan, Kürtlerin yaşadıkları devletlerin egemen elitleri, ülkelerindeki milli azınlıkların haklarını ve onlara karşı sorumluluklarını ciddi şekilde ele almalıdırlar. 
   Bugün, yaşadığı tüm sorunlara karşın Avrupa yakınsaması Kürt liderlerin incelemeleri gereken güçlü bir örnek teşkil etmektedir. Kürt liderler silahı bırakıp kitaplara sarılmalı ve bu örnek üzerinde çalışmalıdırlar. Ernest Gellner’in de yazdığı gibi,  “bugün modern ulusu ayıran, aracısız (vurgu yazara aittir) şekilde önemli bir alt grup olarak değil, bütünlüklü şekilde tüm ‘ulusa’ katılımdır”  (Nationalism 1997).  Barış çalışmayla, araştırmayla, uzlaşmayla kazanılır. Ne kadar “yurtsever” gibi duyulursa duyuşsun elde silahla değil. Dağlarda eli silahlı savaşan kahramanlar değil, toplumun gelişmesi alanındaki kahramanlarla… Savaşlar böyle kazanılır.

 

Kürtlerin ulus devlet kurma hakları var mıdır?
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.