Kıbrıslı Türk okurlarıma dürüst olmak adına, son dönemde yazılarımda ülkenin siyasi yaşamı ile ilgilenmekten bilinçli olarak uzak durduğumu söylemem gerekir. Bunun bazı sebepleri vardır ve aşağıdaki satırlarda bu sebeplere değineceğim. Sebep siyasi sorunları umursamamam değil, kara para ve kara para aklama hususlarında bir çalışma yapıp yazı yazmak durumunda olmamdı. Siyasi çevrelerde neler söylendiği, “Politis” gazetesinin gerek Başpiskoposun gerekse çeşitli kurumlarda yüksek makamlarda olan akrabalarının muazzam miktarların aklanmasına dahil oldukları ile ilgili ortaya çıkardıkları bilinmektedir. Malezya ekonomik kalkınma fonunu yağmalayan Malezyalı Joe Low gibi her türlü fırsatçıya ve soyguncuya haraç mezat satılan altın pasaportları yazmıştım.
Güney Kıbrıs’ı kötü bir koku ve korkunç bir sıkıntı kaplamış durumdadır. Merak ediyorum: Kıbrıs sorunu acaba bu yüzden mi çözülmüyor? Peki, güney Kıbrıs’ta yozlaşmış bir elit hükümet ederken kuzey Kıbrıs’ta bir çözümü destekleyenlerin oranı nasıl artacak? Ayrıca bunlarla yeniden birleşme olduğunda geleceği nasıl olacak? Yurdumu sevmeseydim, vatandaşlıktan çıkardım ve Kıbrıslı Türklere bu yozlaşmış elitten kurtulana değin sabretmelerini salık verirdim. Heyhat, öte yandan zamanın akıp gittiğini ve yeni oldubittilerin Kıbrıs sorununu ablukaya aldığını, çözümünü daha güç kıldığını düşünüyorum. Fakat günümüzde Kıbrıslıların geleceğine, Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin geleceklerine dair karar veren bu yozlaşmış elittir. Zira istesek de istemesek de bir toplumun liderliğinin kararları doğrudan diğer toplumun geleceğine etki eder. Kâhin değilim, Berlin buluşmasında geleceğe dair küçük bir umut sayfası açabilecek herhangi bir karar çıkıp çıkmayacağını öngöremem ama kelimelerin ardında yatanları okuyabilirim. Kıbrıslı Rum lider, Kıbrıslı Türklerin en az bir olumlu oy taleplerine yönelik olarak “demokratik paradokstan” söz etti. Devletin işlevselliğini bozacağından ötürü ayrıcalıkların verilmemesi gerektiğini savundu. Bu işlevselliğin bozulması kavramının 1960 anayasal düzeninin yıkılması adına ne zaman duyduğumu hatırlamaya çalıştım. Bunu Makarios’un Aralık olaylarının başlamasından bir gün öce gazetelere verdiği bir demeçte buldum: “Anayasanın değiştirilmesinin tamamıyla Kıbrıs’taki Türkler’in rızasına bağlı olduğunu ve Kıbrıs halkının büyük çoğunluğunun isteğinin görmezlikten gelineceğini sanmıyorum”.
“Demokratik paradoks”, Kıbrıs Türk toplumunun federal hükümette karar alma süreçlerine etkin biçimde katılmasının şartıdır. Sayın N. Anastasiadis bunu “demokratik paradoks” olarak nitelendiriyor. Fakat azınlıkla ilgili olarak geçtiğimiz yüzyılın tecrübelerinden kazanılan tecrübeler doğrultusunda, nüfus olarak sayısal bağlamda az olan kesimin hükümete katılımlarını güçlendirecek mekanizmaların olmaması ve çoğunluğun tüm konularda basit çoğunlukla karar vermesine olanak tanınması gerçek bir paradoks olurdu. İşte bu yüzden 1960 anayasasında bakanlar kurulu kararlarında Cumhurbaşkanı muavini için veto hakkı öngörülmüştü. Şimdi de böyle bir olasılık olduğunda bir Kıbrıslı Türk bakanın belirleyici olumlu oyuna geri çekilmiştir. Bu olduğunda anlaşmazlığın çözümü üzerinde uzlaşılma süreci ileriye götürülür.
“Bu paradoks” meşru bir haktır ve çoğunluğun keyfiyet çerçevesinde karar almasına karşı bir siperdir. Dolayısıyla, bu hususta mutabık kalınırsa Kıbrıs sorununun çözüm yolu hakikaten aydınlanacaktır.
Krıacos Djambazıs
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.