Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı kazanabilmek ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin değil, Avrupa Birliği’nin olan pasaportu alabilmek kolay mesele değildir. Bu doğrultudaki tek zorunluluk milyonların sahibi olmaktır. Kamboçya hükümetinde yer alan kişiler tesadüfen Kıbrıs’ta bulundular ve pasaport alıp Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olabileceklerini öğrendiler. Hükümet eden elitimiz, Hindiçin’in tüm ülkelerinden bize geleceklerini, sonuçta Kıbrıs cennetini keşfetmiş olacaklarını düşünerek bunu bir fırsat olarak addetti. Tabii elitlerimiz paraların yasal olup olmadığıyla ilgilenmiyor. Üstelik ekonomik ve siyasi elit kara para aklamanın müptelasıdır. Yıllardır arındırma yeri olarak işlev görüyor. Cennet bunlarla oluşturuldu. Bizim için değil, Limasol’un atılımı için oluşturuldu. On beş yaşında Afanyalı bir kız olan Dilem, geçtiğimiz günlerde köye yaptığım ziyarette benimle buluştu. Ay. Artemiu Yortusu vesilesiyle bir mum yakmak için birçok köylümle Afanya’ya gitmiştik. Dilem korkunç bir şekilde kaygılı. Pasaport almak istiyor. Babası Hüseyin, komşu köy Vadili’den Döne Özer ile sevdaya tutuşmuştu. Döne Kıbrıs’ta doğmuş birisidir. Fakat ailesi birkaç on yıl önce Türkiye’den adamıza gelmişti. Biz bu kişileri “Yerleşikler” olarak adlandırıyoruz ve bu “Yerleşikler” kavramını kullanmaya ne zaman son vereceğimizi ve ne zaman yasal sakine dönüştüreceğimizi bilmiyorum. Ne var ki, Döne “yerleşik” midir? Kendisine bu soruyu yönelttim ve bana bu yanıtı verdi: “Kıbrıslıyım ben, ailemin kökenlerinin olduğu ülke ile herhangi bir ilişkim yoktur. Burada doğdum, burada evlendim, burada yaşıyorum, burada aile kurdum, burada öleceğim, beni buraya gömecekler. Afanyalıyım. Türkiye’ye ‘turist’ olarak gidiyorum”. Dilem ikinci nesil “yerleşik” olup olmadığını sorguluyor ve bu nitelendirmenin kaç nesil sürdüğünü merak ediyor. Ne denilebilir ki?
Dilem, yanında bir takım belgeler de getirmiş ve bu belgelerle Avrupa Birliği’ne başvurduğunu ve onlardan pasaport alması için yardım talep ettiğini ifade etti. Henüz on beş yaşındadır, yurtdışında eğitim görmek istiyor ve pasaportunun olmaması kendisini endişelendiriyor. Bana, Jean-Claude Juncker’e gönderdiği mektubu gösterdi. Mektubu üç dilde kaleme aldı: Yunanca, Türkçe ve İngilizce. Güney Lefkoşa’daki İngiliz Okulu’nda eğitim görüyor. Bana Yunanca olarak yazılmış mektubu uzatıyor. Okuyorum: “Düşünüyorum ve çok kaygılıyım, çünkü sekiz yıldır babam pasaport alabilmemiz için tüm belgeleri sundu… Maalesef bugüne kadar bir yanıt almadık ve gayrı resmi olarak babama -ben de oradaydım- ne bana, ne kardeşlerime ne de anneme pasaport vermelerinin söz konusu olmadığını dile getirdiler.
‘Yerleşiklerin’ çocukları olduğumuzu söylüyorlar. Hayatımı nasıl şekillendireceğim?.. Kıbrıslıyım, Türk değilim… Siz Avrupa Birliği Komisyon Başkanı olarak bana yardımcı olabilirsiniz… Annem bana sarılıp ağlıyor, çünkü bu konu için kendi kendini suçluyor. Rica ediyorum bir çözüm bulunuz”.
Gözleri yaşardı. Tıpkı gözlerim gibi. Bu kıza ben ne diyeyim? Kamboçyalı olsaydı veya babası Kıbrıslı Türk değil de milyoner olsaydı pasaport alabileceğini ve tüm dünyada gezebileceğini mi? Kendisine şunu söyledim: Ben, senin ve torunlarımın beraber yaşayabilmeniz, birlikte eğlenebilmeniz, bir arada seyahat edebilmeniz ve tahsil görebilmeniz için elimden gelen her şeyi yapacağım. Havaya söylenmiş kelimeler, ama o anda söyleyebileceğim kelimeler bunlardı.
Krıacos Djambazıs
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.