Irmak ÇAVUŞOĞLU KANBUR

Süper kahraman sendromu






Psikolojide adı çok sık geçmese de birçok danışanın hatta zaman zaman biz psikologların da hayatına sinsice yerleşmiş bir kavram vardır: Süper Kahraman Sendromu. Herkesi kurtarmaya çalışmak, her soruna çözüm üretmek, hep güçlü görünmek… Kulağa ideal bir insan gibi geliyor değil mi? Ama işin özüne indiğimizde, bu ‘kahramanlık’ çoğu zaman kişinin kendi ihtiyaçlarını, duygularını ve sınırlarını görmezden gelmesiyle sonuçlanır.
Süper kahraman sendromuna sahip kişiler genellikle “Ben hallederim”, “Kimseye yük olmak istemem”, “Onlar üzülmesin diye ben üstlenirim” gibi cümlelerle yaşarlar. Yardım istemek onlar için bir zayıflık göstergesi gibidir.

Peki, neden bazı insanlar bu rolü benimser?


   Nedenlerden bir tanesi, çocuk dönemi deneyimleri olabilir. Çocuklukta ebeveynlerinin duygusal ya da fiziksel ihtiyaçlarını bir şekilde karşılamak zorunda kalan çocuklar, erken yaşta “sorumluluk alması gereken bir yetişkin” haline gelebilir. Ailede bir kriz yaşandığında “Sen güçlü olmalısın” mesajını alan çocuk, ilerleyen yıllarda da herhangi bir sorun ile karşılaşıldığında “Dayanmalıyım, ben yıkılırsam herkes dağılır” inancıyla hareket eder. Ve böylece içsel bir görev bilinciyle, adeta görünmez bir pelerin takar.
Bu neden kötü diyebilirsiniz. Şöyle anlatayım: Psikolojik sağlamlık, her zaman her koşulda ayakta kalmak değil; ne zaman destek isteyeceğini bilmekle ilgilidir. Süper kahraman sendromu olan bireyler  duygularını hep bastırmak zorunda kaldıklarından zamanla tükenmişlik, kronik yorgunluk, bastırılmış öfke ve değersizlik duygularıyla baş başa kalabilir. Çünkü çevrelerinden bekledikleri takdir ya da anlayışı çoğu zaman göremezler. Hatta ne kadar çok verdikçe, o kadar daha fazlası istenir. Bu da onları içten içe daha da yalnızlaştırır.

Peki bazı insanlar için bu sendrom neden bu kadar cazip?


   Çünkü maalesef ki toplum tarafından alkışlanan, takdir gören bir duruş biçimidir bu. “Ne kadar fedakâr, ne kadar güçlü biri!” gibi etiketlerle beslenir. Zamanla kişi sadece “iyi” olmakla yetinmez; sürekli güçlü ve dayanıklı olmak zorundaymış gibi hisseder. Bu da insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan kırılganlıkla, duygularıyla temas kurmasını engeller. Oysa duygusal dayanıklılık, acıyı bastırmakla değil, onu görüp işleyebilmekle gelişir.
Bazen o kadar güçlü görünürüz ki, kimse “Sen iyi misin?” diye sormaz. Çünkü herkes bizim zaten iyi olacağımızı varsayar. İşte bu yüzden süper kahraman sendromu, yalnızlıkla da kol koladır.

Ve son olarak…

 

Eğer siz de hayatınız boyunca etrafınızdaki insanların sorunlarını kendi sorununuz bilip, onları bu sorunlardan kurtarmaya çalıştıysanız, belki de artık sıra kendinize gelmiştir. Herkesi taşıma çabasıyla, en çok kendinizi yorduğunuzu fark ettiğinizde, değişime bir adım daha yakınsınız demek olabilir.
Gerçek kahramanlık, başkalarının değil, önce kendi kalbinizin sesini duyabilmektir. Çünkü siz “gerçekten” iyiyseniz, başkaları da iyidir.

Süper kahraman sendromu
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.